Türk Ceza Kanunu’nun 99. maddesi, kadının gebeliğini sonlandırma (düşürme) eyleminin hukuki yönlerini belirlerken, hem kadının rızasını hem de tıbbi gerekliliği göz önünde bulundurur. Gebelik sonlandırma konusu, hem bireysel haklar hem de toplum sağlığı açısından önemli bir hukuki meseledir. Bu nedenle, gebeliği sonlandırma eylemi ile ilgili cezai sorumlulukların detaylı bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. TCK m.99, kadının bedensel ve ruhsal bütünlüğünü korumak amacı güderken, farklı durumları ayrı ayrı ele alır ve her bir duruma özgü cezai yaptırımlar öngörür. Bu makalede, maddenin her bir fıkrasını detaylı bir şekilde tartışarak, hukuki çerçevede ne gibi düzenlemeler ve sonuçlar doğurduğunu inceleyeceğiz.
Madde Metni – TCK m. 99 Çocuk Düşürtme Suçu
Çocuk düşürtme
Madde 99- (1) Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Tıbbi zorunluluk bulunmadığı halde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on
haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düşürten kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun düşürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında bir
yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara
uğramasına neden olmuşsa, kişi altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır;
fiilin kadının ölümüne neden olması halinde, onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(4) İkinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara
uğramasına neden olmuşsa, kişi üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin
kadının ölümüne neden olması halinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamış olan bir kadının
çocuğunun yetkili olmayan bir kişi tarafından düşürtülmesi halinde; iki yıldan dört yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan diğer fiiller yetkili olmayan bir
kişi tarafından işlendiği takdirde, bu fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılarak
hükmolunur.
(6) Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması halinde, süresi yirmi
haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza
verilmez. Ancak, bunun için gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona
erdirilmesi gerekir.
1. Rızası Olmaksızın Gebelik Sonlandırma (TCK m.99/1)
Madde 99/1: “Rızası olmaksızın, bir kadının gebeliğini sonlandıran kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bu fıkra, kadının iradesine aykırı olarak ve rızası olmaksızın bir gebeliğin sonlandırılması durumunda uygulanacak cezayı düzenler. Rızanın olmaması, kadının temel kişilik haklarının ihlali anlamına gelir ve bu durum, ceza hukukunda en ağır yaptırımların uygulanmasını gerektiren bir fiil olarak kabul edilir. Kadın, toplumsal ve bireysel bir varlık olarak, bedeninin ve ruhunun bütünlüğünü tam anlamıyla sahiplenmeli ve koruma hakkına sahip olmalıdır. Bu haklar, sadece kadınların fiziksel sağlığını değil, aynı zamanda psikolojik ve duygusal sağlığını da kapsar. Bir insanın rızası, onu birey olarak tanımanın ve ona saygı göstermenin temel ilkelerinden biridir. Bu nedenle, kadının onayı olmaksızın yapılan gebelik sonlandırma, kadının bir insan olarak sahip olduğu tüm bu hakların ihlali anlamına gelir.
Kadının bedensel ve ruhsal bütünlüğü, bireysel özgürlüğü ve kişisel hakları, hukuk sistemleri tarafından korunmalıdır. Bu tür bir ihlali engellemek amacıyla, cezai düzenlemeler, kadının yalnızca fiziksel sağlığını değil, aynı zamanda ruhsal ve duygusal sağlığını da güvence altına almak için şekillendirilmiştir. Her bireyin, kendi bedenine dair kararlar alabilme hakkı, temel insan haklarından biridir ve bu hakka yapılan her müdahale, toplumsal düzeni bozan ve bireyin özgürlüğüne zarar veren bir suç olarak kabul edilmelidir.
Rızaya dayalı olmayan gebelik sonlandırma eylemleri, kadın için hem fiziksel hem de psikolojik açıdan ciddi sonuçlar doğurabilir. Fiziksel açıdan, kadının vücut bütünlüğüne yönelik müdahaleler, sağlığı üzerinde kalıcı etkiler yaratabilir. Bu tür müdahaleler, sağlık risklerini artırabilir, kadında uzun dönemde fiziksel sorunlar ortaya çıkmasına neden olabilir. Ayrıca, cerrahi müdahale veya kimyasal yöntemler gibi tıbbi prosedürler de yanlış uygulandığında, kadının organlarına zarar verebilir, infertilite gibi kalıcı sağlık sorunlarına yol açabilir.
Psikolojik sağlık açısından ise, rızaya dayalı olmayan bir gebelik sonlandırma, kadının ruhsal sağlığını ciddi şekilde etkileyebilir. Gebelik, sadece fiziksel bir durum değildir, aynı zamanda kadının psikolojik durumu üzerinde de önemli etkiler yaratabilecek bir süreçtir. Kadın, kendi iradesi dışında bu sürecin sona erdirilmesiyle karşılaştığında, suçluluk duyguları, travmalar ve ruhsal çökkünlük gibi problemlerle baş başa kalabilir. Bu tür travmalar, uzun vadeli psikolojik rahatsızlıklara, depresyon gibi ruhsal hastalıklara yol açabilir.
Bu sebeplerle, kadının rızası olmaksızın yapılan gebelik sonlandırma işlemi, yalnızca fiziksel sağlığı değil, kadının ruhsal sağlığını da tehdit eder. Bu durum, kadının kişisel özgürlüğüne, bedenine ve yaşamına saygısızlık anlamına gelir. Ceza hukuku ise, tam da bu noktada devreye girer ve bu tür suçların cezalandırılmasını öngörerek, toplumsal düzenin korunmasını hedefler. Toplumda her bireyin haklarına ve özgürlüklerine saygı gösterilmesi gerektiği fikri, sadece kadının değil, tüm bireylerin haklarının korunması için temel bir ilkedir.
Bu tür suçların engellenmesi, hukukun temel amacıdır. Ceza hukuku, bir toplumun düzeninin ve bireylerin haklarının ihlal edilmemesini sağlamak için var olmalıdır. Rızaya dayalı olmayan gebelik sonlandırma eylemi, kadın üzerinde ciddi bir etki yaratacak, toplumsal değerlerle de çatışacak bir suçtur. Yasa, bu tür suçları engellemeyi, faillerini cezalandırmayı ve toplumsal düzeni korumayı amaçlarken, aynı zamanda bireylerin haklarının ihlal edilmesini engellemeyi hedefler. Ceza hukuku, kadının özgürlüğünü ve haklarını koruyarak, toplumsal barışı tesis eder ve herkesin eşit haklar ve özgürlüklerle yaşayabilmesi için gerekli zemini sağlar.
2. Tıbbi Zorunluluk Olmaksızın, Gebelik Süresi On Haftayı Geçen Kadınlarda Gebelik Sonlandırma (TCK m.99/2)
Madde 99/2: “Tıbbi zorunluluk bulunmadığı hâlde, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının gebeliğini sonlandıran kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun düşürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında ise bir yıla kadar hapis veya adli para cezası hükmolunur.”
Bu fıkra, tıbbi bir zorunluluk bulunmayan durumlarda ve gebelik süresi on haftayı aşan kadınlarda gebelik sonlandırma işlemi yapan kişilere yönelik cezai yaptırımları düzenler. Burada, gebelik süresinin 10 haftayı aşması, genel olarak daha ileri bir müdahaleyi gerektiren bir durumdur. Tıbbi gereklilik olmadığı hâlde bu tür bir eylemin yapılması, kadının sağlığına zarar verebilir ve sağlık riski oluşturabilir. Bu yüzden, yalnızca tıbbi bir zorunluluk olmadığında ve yasal prosedürler yerine getirilmediğinde, ceza hukuku devreye girer.
Ayrıca, kadının rızası ile yapılan gebelik sonlandırmalarında dahi, işlem belirli şartlara bağlıdır. Eğer kadın, gebeliğini sonlandırmak için rıza gösterse dahi, bu rıza belirli sınırlarla sınırlıdır ve tıbbi gerekliliği olan durumlar dışında, işlem hala yasal bir ihlali oluşturur. Kadının rızası olsa bile, işlemi yapan kişi, yasa karşısında cezalandırılır. Kadının rızası durumunda ise, kadına verilen ceza genellikle adli para cezası veya kısa süreli hapis cezasıdır.
3. Kadının Sağlığına Zarar Verilmesi Durumunda Cezanın Artırılması (TCK m.99/3)
Madde 99/3: “Birinci fıkrada yazılı fiil, kadının beden veya ruh sağlığında bir zarara yol açmışsa, fail altı yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; eylem, kadının ölümüne neden olmuşsa, fail on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bu fıkra, kadının sağlığının zedelenmesi veya ölümüne yol açan gebelik sonlandırma eylemlerini düzenler. Eğer gebelik sonlandırma işlemi, kadının beden veya ruh sağlığında ciddi bir zarara yol açarsa, fail çok daha ağır cezalarla cezalandırılır. Bu düzenleme, yalnızca kadının fiziksel sağlığını değil, psikolojik sağlığını da korumayı hedefler.
Kadının ölümüne neden olan gebelik sonlandırma eylemi ise, en ağır suçlardan biri olarak kabul edilir ve faile uzun süreli hapis cezası verilir. Bu durum, kadının yaşam hakkı ve sağlık haklarının ihlali anlamına gelir ve toplumsal olarak affedilemez bir suçtur. Cezaların artırılması, kadının yaşamına ve sağlığına verilen zararın boyutuna göre orantılıdır.
4. Yetkili Olmayan Kişiler Tarafından Gebelik Sonlandırma (TCK m.99/5)
Madde 99/5: “Rızaya dayalı olarak, gebelik süresi on haftayı doldurmamış olan bir kadının gebeliğini sonlandıran, ancak yetkili olmayan bir kişi tarafından gerçekleştirilen bu işlem, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Yukarıdaki fıkralarda belirtilen diğer fiiller, yetkili olmayan bir kişi tarafından işlendiği takdirde, verilecek ceza, yarı oranında artırılarak hükmolunur.”
Bu düzenleme, sadece kadının rızasına dayalı olarak yapılan gebelik sonlandırmalarını değil, aynı zamanda işlemi gerçekleştiren kişinin yetki ve uzmanlık durumunu da dikkate alır. Gebelik sonlandırma işlemleri yalnızca uzman hekimler ve yetkili sağlık personeli tarafından yapılabilir. Yetkili olmayan kişilerin bu tür bir müdahalede bulunması, cezai sorumluluk doğurur.
Bu fıkra, tıbbi gereklilikler ve yasal düzenlemeler göz önünde bulundurularak, gebelik sonlandırma işlemi yapma yetkisi yalnızca belirli kişilere verilmiştir. Yetkisiz kişiler tarafından gerçekleştirilen bu eylemler, ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği gibi, kadının fiziksel ve psikolojik sağlığına kalıcı zararlar verebilir.
5. Mağdur Kadının Rızası ile Gebelik Sonlandırma (TCK m.99/6)
Madde 99/6: “Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, gebeliğin süresi yirmi haftadan fazla olmamak kaydıyla, kadının rızasına dayalı olarak gebeliğin sonlandırılması durumunda, ceza verilmez. Ancak, gebeliğin uzman hekimler tarafından, hastane ortamında ve yasal prosedürlere uygun olarak sonlandırılması gerekmektedir.”
Bu düzenleme, mağduriyete dayalı gebelik sonlandırmalarını özel bir şekilde ele alır ve kadının toplumsal ve bireysel haklarını koruma amacı güder. Özellikle, kadının bir suç mağduru olarak gebe kalması durumunda, kadının rızası ile gebeliğin sonlandırılması, belirli koşullar altında cezasız bırakılan bir durumdur. Ancak, burada vurgulanan en önemli nokta, bu tür işlemlerin belirli yasal sınırlar içinde ve sağlık uzmanları tarafından yapılması gerektiğidir. Bu düzenleme, kadının yaşadığı mağduriyete saygı gösterirken, aynı zamanda gebelik sonlandırma işleminin güvenli, sağlıklı ve yasal bir çerçevede yapılması gerektiğini de net bir şekilde ortaya koyar.
Öncelikle, bu düzenleme, kadının yaşadığı mağduriyetin ciddiyetini tanır. Özellikle, tecavüz veya diğer suçlar sonucu meydana gelen gebelikler, kadının hem bedensel hem de psikolojik sağlığını derinden etkileyebilir. Kadının bu durumda gebeliğini sürdürmesi, fiziksel ve psikolojik açıdan büyük bir yük getirebilir ve kadının sağlığı üzerinde kalıcı etkiler yaratabilir. Toplum olarak, kadının mağduriyetine duyarlı olmak, sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarını da dikkate almayı gerektirir. Bu tür bir mağduriyet durumunda, kadının gebeliğini sonlandırma hakkı, kadının bedeninin ve özgürlüğünün korunması anlamına gelir.
Bununla birlikte, bu düzenleme, kadının rızasının belirleyici bir faktör olduğunu ifade eder. Rızanın varlığı, kadının bedenine ilişkin herhangi bir müdahaleye izin veren tek yasal temeldir. Ancak, rızanın bulunması, tek başına işlemin yapılması için yeterli bir gerekçe değildir. Gebelik sonlandırma işlemi, yalnızca tıbbi gereklilikler ve yasal çerçeveye uygun bir şekilde yapılmalıdır. Yani, işlemi gerçekleştirecek kişilerin, bu konuda uzmanlaşmış hekimler ve sağlık personeli olması gerekir. Ayrıca, bu tür bir işlem hastane ortamında, hijyenik ve güvenli koşullar altında yapılmalı, tıbbi protokoller titizlikle uygulanmalıdır. Yasal gerekliliklere uygunluk, yalnızca sağlık açısından değil, aynı zamanda kadının haklarını koruma açısından da büyük önem taşır. Uzman hekimler, bu tür hassas bir durumda kadının sağlığını ve güvenliğini en üst düzeyde gözetmekle yükümlüdürler.
Bir diğer önemli nokta, işlemin yasal prosedürlere uygun olarak yapılması gerektiğidir. Bu, hem kadının hem de toplumun güvenliğini korumaya yönelik bir düzenlemedir. Yasal prosedürler, gebelik sonlandırma işleminin yalnızca gerekli koşullarda ve güvenli bir ortamda yapılmasını sağlamak için var olmalıdır. Bu, gebelik sonlandırma işlemi sırasında oluşabilecek komplikasyonları önlemeye yönelik bir önlem olarak da işlev görür. Ayrıca, yasal çerçevede yapılacak bir işlem, hem kadının haklarını hem de toplumun değerlerini gözetmiş olur.
Kadının mağduriyetine saygı gösterirken, bu tür bir işlemin yalnızca yasal prosedürlere uygun olarak yapılması gerektiği vurgulanır. Her bireyin bedeni ve sağlığı üzerinde tam hakka sahip olduğu gerçeği, bu tür bir müdahale söz konusu olduğunda, sadece kadının rızası ile sınırlı değildir. Yasal çerçeve, toplumun değerlerini ve kadının haklarını koruyan bir yapı oluşturur. Yasa, gebelik sonlandırma işleminin yalnızca uzman kişiler tarafından, güvenli bir ortamda ve sağlık standartlarına uygun şekilde yapılmasını güvence altına alır. Böylece, kadının yaşadığı travmanın daha da derinleşmesinin ve sağlık sorunlarının daha büyük boyutlara ulaşmasının önüne geçilmiş olur. Ayrıca, bu tür işlemlerin uzman kişiler tarafından yapılması, kadının yalnızca bedensel değil, ruhsal sağlığının da gözetilmesini sağlar.
Sonuç
Türk Ceza Kanunu m.99, kadının gebeliğini sonlandırma eylemine dair çeşitli durumları ayrıntılı şekilde ele alarak, kadının bedensel ve ruhsal bütünlüğünü koruma amacı taşır. Bu düzenleme, tıbbi zorunluluk, rıza ve yetki gibi faktörlere bağlı olarak cezai sorumluluğu belirler. Her durumda, kadının hakları, sağlık durumu ve toplum sağlığı ön planda tutulmuş ve cezai yaptırımlar buna göre şekillendirilmiştir.
Sonuç olarak, bu düzenleme, kadın hakları, tıbbi etik ve ceza hukuku açısından önemli bir yere sahiptir ve gebelik sonlandırma işlemlerinin yalnızca yasal çerçevede ve uzman kişiler tarafından yapılmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu da, toplumsal sağlığı koruma ve kadının beden bütünlüğünü savunma anlamında önemli bir adımdır.