I. Giriş
Günümüz küresel ekonomisinde, dış ticaret işlemleri uluslararası ilişkilerin temelini oluşturmaktadır. Bu karmaşık ve dinamik sistemin merkezinde ise, taraflar arasında güven, şeffaflık ve hukuki güvenlik sağlayan dış ticaret sözleşmeleri yer almaktadır. Bir malın veya hizmetin sınır ötesi satışı, basit bir ticari anlaşmanın çok ötesinde, tarafların haklarını ve yükümlülüklerini netleştiren, olası uyuşmazlıklarda temel bir ispat belgesi niteliği taşıyan ve riskleri yönetmeye yardımcı olan hukuki bir süreçtir. Bu rapor, uluslararası ticarette hayati bir rol oynayan dış ticaret sözleşmelerinin hukuki yapısını, dünya genelinde ticari standartları belirleyen Incoterms® kurallarının işlevini ve bu alandaki güncel konuları kapsamlı bir biçimde ele almaktadır.
Dış Ticaret Sözleşmelerinde Sigorta Hususunda Detaylı Bilgi İçin Tıklayınız.
Uluslararası Ticaret Odası (ICC) tarafından yayımlanan Incoterms® kuralları, bir ticari işlem sırasında mallara ilişkin sorumluluğun, maliyetlerin ve riskin satıcıdan alıcıya hangi aşamada geçtiğini netleştirmek amacıyla oluşturulmuştur. Bu kurallar, uluslararası ticaretteki farklı yorumlamalardan kaynaklanan belirsizlikleri ortadan kaldırmayı hedefler. Ancak, Incoterms®’in bir kanun veya mevzuat değil, yalnızca “soft law” (yumuşak hukuk) niteliğinde olması, tek başına bir sözleşme oluşturmak için yeterli olmadığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle, Incoterms® kurallarına sözleşmede açıkça atıfta bulunulması, hukuki bağlayıcılık kazanmaları için esastır. Bu rapor, sözleşme hazırlama sürecinde Incoterms®’in doğru kullanımına odaklanırken, aynı zamanda uluslararası ticaretteki dijitalleşme ve sürdürülebilirlik gibi yeni trendlerin sözleşme maddelerine nasıl entegre edilebileceğine dair hukuki bir perspektif sunmayı amaçlamaktadır.
II. Dış Ticaret Sözleşmelerinin Hukuki Temelleri
2.1. Tanım ve İşlev
Uluslararası ticari ilişkilerde dış ticaret sözleşmeleri, ihracatçı ile ithalatçı arasında bir mal veya hizmetin uluslararası satışını yasal bir zemine oturtan hukuki anlaşmalardır. Bu sözleşmeler, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla kurulur ve ticari işlemin şartlarını içerir. Sözleşmelerin en temel işlevi, tarafların karşılıklı haklarını ve yükümlülüklerini net bir şekilde tanımlamaktır. Bu netlik, ticari işlemlerde hukuki güvenliği sağlar ve ileride ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümünde birincil referans noktası olarak hizmet eder.
Türk Borçlar Kanunu, dış ticaret sözleşmelerini bir “ispat belgesi” olarak kabul etmekte ve bu, sözleşmenin mutlaka yazılı olarak yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Uluslararası ticaret hukuku, tarafların irade serbestisine büyük bir önem vererek sözlü anlaşmaların da geçerliliğini kabul edebilir. Ancak, bu noktada Türk hukuku ile uluslararası uygulamalar arasında önemli bir pratik farklılık ortaya çıkmaktadır. Bir uyuşmazlığın Türk mahkemelerinde çözümlenmesi gerektiğinde, Türk Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) belirli bir değerin üzerindeki ticari uyuşmazlıklarda yazılı delil zorunluluğu öngörmektedir. Bu durum, sözlü bir anlaşmanın uluslararası ticarette teorik olarak geçerli olmasına rağmen, Türk mahkemelerinde ispatının neredeyse imkânsız olduğu anlamına gelir ve bu durum, taraflar için ciddi hak kayıplarına yol açabilir. Bu sebeple, uluslararası ticaretin karmaşıklığı ve farklı ulusal hukuk sistemlerinin yarattığı potansiyel riskler göz önüne alındığında, her dış ticaret sözleşmesinin yazılı olarak yapılması ve saklanması, Türk şirketleri için hayati bir risk yönetimi adımıdır. Sözleşme, ticari bir işlemden öte, bir risk yönetim aracı olarak görülmelidir.
2.2. Hukuk Kaynakları ve Sözleşme Serbestisi
Dış ticaret hukuku, farklı ülkeler arasındaki ticari ilişkileri düzenleyen bir hukuk dalıdır. Bu hukuk dalının temel kaynakları, uluslararası konvansiyonlar (anlaşmalar), ulusal mevzuat (Türk Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu) ve ticari teamüllerden oluşur. Uluslararası ticari ilişkilerde, “akit serbestisi” ilkesi esastır. Bu ilke, taraflara ticari gereksinimlerine en uygun sözleşme şartlarını serbestçe belirleme yetkisi verir. Bu serbesti, özellikle Incoterms® kuralları veya Birleşmiş Milletler Uluslararası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Antlaşma (CISG) gibi “soft law” olarak adlandırılan düzenlemelerin sözleşmelere entegrasyonuyla somutlaşmaktadır.
Milletlerarası ticari uyuşmazlıklarda Türk mahkemeleri, öncelikle iç hukuktaki düzenlemelere, özellikle de Türk Borçlar ve Türk Ticaret Hukuku’na dayanmaktadır. Ancak, uyuşmazlık uluslararası bir boyut taşıyorsa, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK) hükümleri uyarınca yabancı hukukun uygulanmasına da karar verilebilir. Bu durum, tarafların sözleşmede “uygulanacak hukuku” açıkça belirtmesinin neden kritik bir öneme sahip olduğunu açıklamaktadır. Eğer bir sözleşmede uygulanacak hukuk belirlenmemişse, Türk mahkemesi MÖHUK uyarınca uyuşmazlıkla en sıkı bağlantılı hukuku uygulayacaktır. Bu, tarafların yabancısı olduğu ve öngörülemez sonuçlar doğurabilecek bir hukukun uygulanması riskini beraberinde getirmektedir. Örneğin, farklı ülkelerde işyerleri bulunan iki şirket arasında yapılan satım sözleşmesinde, eğer her iki tarafın ülkesi de CISG’ye taraf ise ve sözleşmede uygulanacak hukuk belirtilmemişse, mahkeme doğrudan CISG’yi uygulayacaktır. Bu belirsizliği ortadan kaldırmak için, sözleşmede yetkili mahkemenin veya tahkim merkezinin ve uygulanacak hukukun net olarak belirtilmesi, ticari öngörülebilirlik ve risk yönetimi açısından temel bir gerekliliktir.
2.3. Sözleşmenin Esaslı Unsurları
Bir dış ticaret sözleşmesinin hukuki geçerliliği ve pratik etkinliği için belirli esaslı unsurların eksiksiz bir şekilde sözleşme metninde yer alması gerekmektedir.
- Taraflar: Sözleşmede yer alan tarafların (ihracatçı ve ithalatçı) tam unvanı, adresi ve yetkili temsilcilerinin isim ve unvanları doğru bir şekilde belirtilmelidir. Yetkisiz bir kişi tarafından imzalanan bir sözleşmenin hukuki geçerliliği sorunlu olabilir ve bu durum temsil yetkisine ilişkin sorunları beraberinde getirir.
- Konu ve Miktar: Sözleşmenin konusu olan mal veya hizmetin cinsi, nevi, kalitesi ve teknik özellikleri, gerekiyorsa ulusal veya uluslararası standartlara atıf yapılarak net bir biçimde tanımlanmalıdır. Mal tanımının yetersiz olması, alıcının umduğundan farklı bir malı teslim alma riskini artırabilir. Miktar, adet, kilogram veya metrekare gibi ölçü birimleriyle kesin olarak belirtilmeli ve olası sapmalara karşı tolerans oranları (%5 veya %10) ifade edilmelidir.
- Fiyat ve Ödeme: Fiyat, toplam tutar ve/veya birim fiyat cinsinden netleştirilmeli, para birimi açıkça yazılmalıdır. Eğer fiyat dalgalıysa, fiyatı belirleme yöntemi sözleşmede detaylandırılmalıdır.
- Belgeler: Dış ticaret işleminin doğasına göre talep edilecek ticari, gümrük ve lojistik belgelerinin (fatura, konşimento, çeki listesi, menşe şahadetnamesi vb.) listesi sözleşmeye eklenmeli ve bu belgelerin hazırlanma sorumluluğu açıkça belirtilmelidir.
Bu unsurların titizlikle hazırlanması, olası uyuşmazlıkların önüne geçilmesinde kritik bir rol oynamaktadır.
III. Incoterms® Kuralları
3.1. Incoterms’in Amacı ve Hukuki Niteliği
Incoterms®, Uluslararası Ticaret Odası (ICC) tarafından yayımlanan ve uluslararası ticari işlemlerde en yaygın kullanılan terimleri tanımlayan bir dizi standart kuraldır. Bu kurallar, bir ticari işlem sırasında sorumlulukların, maliyetlerin ve mallara ilişkin riskin satıcıdan alıcıya hangi aşamada geçtiğini netleştirmek amacıyla oluşturulmuştur. Incoterms®, farklı ülkelerdeki ticari terimlerin farklı yorumlanmasından kaynaklanan belirsizlikleri ortadan kaldırmayı hedefler.
Incoterms® kurallarının hukuki statüsü, bir mevzuat veya kanun değil, “soft law” olarak tanımlanmaktadır. Bu, Incoterms®’in tek başına hukuki bağlayıcılığa sahip olmadığı, ancak taraflar tarafından bir sözleşmede açıkça referans gösterilerek sözleşmenin ayrılmaz bir parçası haline getirilebileceği anlamına gelir. Bu yapısı, Incoterms®’in ticaretteki işlevini bir arabadaki emniyet kemerine benzetmektedir. Ticari süreçler sorunsuz işlediği sürece, Incoterms® maddeleri “stand by” konumunda kalabilir ve varlıkları pek fark edilmeyebilir. Ancak, malda bir hasar, kayıp veya teslimatta gecikme gibi bir sorun yaşandığında, Incoterms® kuralları anında devreye girer ve riskin geçiş anını tanımlayarak kimin sorumlu olduğunu ve zararı kimin üstleneceğini belirler. Bu metafor, sözleşme maddelerinin rutin operasyonlarda ne kadar göz ardı edilebileceğini, ancak bir kriz anında hukuki güvence sağlamadaki kritik işlevini vurgulamaktadır. Incoterms®, bu yönüyle taraflar arasında adil bir risk paylaşım mekanizması oluşturarak işlem güvenliğine katkıda bulunur.
3.2. Incoterms® 2020 Değişiklikleri ve Yapısı
Incoterms® kuralları, uluslararası ticaretin dinamik ihtiyaçlarına uyum sağlamak amacıyla düzenli olarak revize edilmektedir. Incoterms® 2020, 2010 versiyonuna göre kuralları daha ekonomik, erişilebilir ve kullanıcı dostu hale getirmeyi amaçlamıştır. En önemli değişikliklerden biri, DAT (Terminalde Teslim) teriminin, daha kapsayıcı bir ifade olan DPU (Belirtilen Yerde Eşya Boşaltılmış Teslim) olarak değiştirilmesidir. Bu değişiklik, malların varış yerindeki herhangi bir noktada (sadece terminal değil) boşaltılabilmesine olanak tanır. Diğer bir önemli yenilik ise, CIP (Taşıma ve Sigorta Ücreti Ödenmiş Teslim) teslim şeklinde varsayılan sigorta kapsamının ICC (C) klozundan (Dar kapsamlı), ICC (A) klozuna (Geniş kapsamlı) yükseltilmesidir.
Incoterms® 2020 kuralları, taşıma modlarına göre iki ana gruba ayrılmaktadır:
- Tüm Taşıma Modları İçin Kurallar: Bu grup, karayolu, havayolu, demiryolu, deniz ve iç su yolu dahil olmak üzere her türlü taşıma yönteminde kullanılabilecek yedi kuraldan oluşur: EXW (Ex Works), FCA (Free Carrier), CPT (Carriage Paid To), CIP (Carriage and Insurance Paid To), DAP (Delivered at Place), DPU (Delivered at Place Unloaded) ve DDP (Delivered Duty Paid).
- Deniz ve İç Su Yolu Kuralları: Bu grup, yalnızca deniz veya iç su yolu taşımacılığında kullanılması gereken dört kuralı içerir: FAS (Free Alongside Ship), FOB (Free On Board), CFR (Cost and Freight) ve CIF (Cost, Insurance and Freight).
3.3. Detaylı Teslim Şekilleri Analizi
Incoterms® kuralları, satıcı ve alıcının sorumluluklarını ve masraflarını net bir şekilde ayırır. Her bir kural, riskin satıcıdan alıcıya geçtiği anı belirler.
- Tüm Taşıma Modları İçin Kurallar:
- EXW (Ex Works) – Fabrikada Teslim: Satıcının en az yükümlülük altında olduğu teslim şeklidir. Satıcı, malları kendi işyerinde (fabrika, depo vb.) alıcının tasarrufuna bırakır. Malların teslim anından itibaren tüm masraf ve risk alıcıya geçer. Bu teslim şeklinde satıcının malları herhangi bir taşıma aracına yükleme zorunluluğu bile bulunmamaktadır.
- FCA (Free Carrier) – Taşıyıcıya Masrafsız Teslim: Satıcı, malları kendi işyerinde veya belirlenen başka bir yerde, alıcı tarafından tayin edilen taşıyıcıya teslim eder. İhracat gümrüklemesi satıcıya aittir. Bu teslim şeklinde risk, malların taşıyıcıya teslim edildiği anda satıcıdan alıcıya geçer.
- CPT (Carriage Paid To) – Taşıma Ücreti Ödenmiş Olarak Teslim: Satıcı, malları taşıyıcıya teslim etmesiyle riski alıcıya devreder, ancak navlun ücretini belirlenen varış yerine kadar ödemekle yükümlüdür.
- CIP (Carriage and Insurance Paid To) – Taşıma ve Sigorta Ücreti Ödenmiş Teslim: CPT’ye benzer şekilde, satıcı navlun ve sigorta ücretini öder. Incoterms® 2020 ile bu teslim şeklinde sigorta kapsamı genişletilmiş ve ICC (A) klozu zorunluluğu getirilmiştir.
- DAP (Delivered at Place) – Belirtilen Adreste Teslim: Satıcı, malları varış yerine kadar tüm risk ve masrafları üstlenerek getirir, ancak malların boşaltma sorumluluğu alıcıya aittir.
- DPU (Delivered at Place Unloaded) – Belirtilen Yerde Eşya Boşaltılmış Teslim: DAP’den farklı olarak, satıcının malları varış yerinde boşaltmasını gerektiren tek Incoterms® kuralıdır. Bu nedenle satıcının boşaltma işlemini organize edebilecek konumda olması gereklidir.
- DDP (Delivered Duty Paid) – Gümrük Resmi Ödenmiş Olarak Teslim: Satıcının tüm masraf ve riskleri (ithalat vergileri ve gümrükleme dahil) üstlendiği, en yüksek yükümlülük seviyesine sahip kuraldır.
- Deniz ve İç Su Yolu Kuralları:
- FAS (Free Alongside Ship) – Gemi Yanında Masrafsız Teslim: Satıcı, malları belirlenen yükleme limanında, alıcının gemisinin yanına bırakarak teslim eder. Mallar gemi doğrultusunda bırakıldığı anda risk ve masraflar alıcıya geçer.
- FOB (Free On Board) – Gemide Masrafsız Teslim: Satıcı, malları alıcının gemisinin güvertesine yükleyerek teslim eder. Mallar gemi güvertesine yüklendiği anda risk ve masraf alıcıya geçer. Bu teslim şekli, Türkiye’de en çok kullanılan Incoterms kuralıdır.
- CFR (Cost and Freight) – Maliyet ve Navlun: Satıcı, malları güvertede teslim eder, ancak navlunu varış limanına kadar öder. Sigorta alıcıya aittir.
- CIF (Cost, Insurance and Freight) – Maliyet, Sigorta ve Navlun: CFR’ye ek olarak, satıcı alıcı adına sigorta da yaptırır. Bu sigorta ICC (C) klozudur (dar kapsamlı).
Incoterms® kurallarının yanlış kullanımı, ciddi hukuki ve finansal sonuçlara yol açabilir. Örneğin, karayolu taşımacılığında deniz taşımacılığına özgü olan FOB veya CIF gibi terimlerin kullanılması yaygın bir hatadır. FOB gibi kurallar, riskin “gemi güvertesinde” geçtiği spesifik bir anı tanımlar. Karayolu veya havayolu taşımacılığında bu kavramın karşılığı bulunmamaktadır. Bu tür yanlış kullanımlar, sözleşmede belirlenen risk ve maliyet dağılımını fiilen geçersiz kılabilir ve uyuşmazlık durumunda tarafları savunmasız bırakabilir. Benzer şekilde, bir Incoterm® kuralının yanında ilgili yerin belirtilmemesi (örn. sadece “FOB” yazılması), teslimat yerinin belirsiz kalmasına neden olur ve bu da hukuki sorunlara yol açar. Bu nedenle, Incoterms® seçiminin yalnızca ticari bir tercih değil, aynı zamanda operasyonel süreçleri ve ulusal mevzuatın pratik kısıtlamalarını da dikkate alan stratejik bir hukuki karar olduğu açıktır.
IV. Sözleşme Hükümlerinde Derinlemesine İnceleme
4.1. Ödeme Şekilleri ve Hukuki Güvenlik
Dış ticarette kullanılan başlıca ödeme şekilleri, peşin transfer, mal mukabili, akreditif, vesaik mukabili ve kabul kredili ödemelerdir. Her bir ödeme yöntemi, riskin ihracatçı ve ithalatçı arasında farklı bir şekilde dağılımını sağlar. Örneğin, peşin ödemede ithalatçı, malı almadan ödeme yaptığı için tüm riski üstlenirken; mal mukabili ödemede, ihracatçı malları gönderdikten sonra ödeme almayı beklediği için tüm risk ihracatçının üzerindedir.
Bu ödeme şekilleri arasında akreditif, en güvenli yöntemlerden biri olarak öne çıkmaktadır. Akreditif, bir bankanın, ihracatçının sözleşme şartlarına uygun belgeleri ibraz etmesi karşılığında ödemeyi garanti ettiği bağımsız bir taahhüttür. Ticari ilişkiler güvene dayalı olsa da beklenmedik mali sorunlar, ülkedeki siyasi krizler veya uyuşmazlıklar nedeniyle ticari ilişkiler tehlikeye girebilir. Bu nedenle, sözleşme, güvenin ötesinde hukuki güvenceler sunmalı ve her bir işlemde riskin dağılımını netleştirmelidir. Akreditif gibi bankacılık işlemleri, dış ticaret sözleşmesinin yalnızca bir maddesi değil, aynı zamanda lojistik, finans ve bankacılık anlaşmalarıyla iç içe geçmiş karmaşık bir ekosistemin parçasıdır. Bu, ödeme şeklinin seçiminin, ticari ilişkinin doğasına uygun bir finansal ve hukuki yapı kurmak anlamına geldiğini göstermektedir.
4.2. Uyuşmazlık Çözüm Yolları
Sözleşmelerde olası bir uyuşmazlığın nasıl çözüleceği açıkça belirlenmelidir. Uluslararası ticari işlemlerde uyuşmazlıklar, yetkili mahkemeler veya tahkim yoluyla çözümlenebilir. Sözleşme, yetkili mahkemeyi (örneğin, sözleşmenin yapıldığı yer mahkemeleri) belirleyebilir. Ancak, uluslararası ticarette daha yaygın ve pratik bir yöntem tahkimdir.
Tahkim (arbitration), taraflar arasındaki uyuşmazlığın, devlet mahkemeleri yerine taraflarca seçilen bir hakem veya hakem kurulu tarafından çözümlendiği özel bir yargılama yöntemidir. Tahkim, mahkeme süreçlerine kıyasla genellikle daha hızlı, gizli ve ticari hukuka daha vakıf uzmanlar tarafından yürütüldüğü için uluslararası ticarette sıkça tercih edilmektedir. Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) gibi kurumların tahkim kuralları, uyuşmazlık çözüm sürecini öngörülebilir bir çerçeveye oturtur. Türk Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK), tahkim sözleşmesini elektronik yazışmalar dahil olmak üzere çeşitli şekillerde geçerli saydığı için, bu modern ticari iletişim yöntemine de uyum sağlamaktadır. Tahkim maddesi, tarafların dil ve uygulanacak hukuk gibi önemli konuları önceden belirlemesine olanak tanıyarak, yerel bir mahkemenin yabancı bir tacir üzerinde yargı yetkisi kullanması veya uluslararası teamüllere yabancı bir yargıcın karar vermesi gibi pratik riskleri minimize eder.
4.3. Mücbir Sebep ve Aşırı İfa Güçlüğü
Mücbir sebep (force majeure), tarafların iradesi dışında meydana gelen ve sözleşmeden doğan yükümlülüklerin ifasını imkansızlaştıran öngörülemez olaylardır (doğal afet, savaş, terör saldırısı gibi). UNIDROIT ilkeleri, mücbir sebebi, edimler dengesini temelden sarsan olaylar olarak tanımlar. Bu kapsamda, öngörülemeyen haller sözleşme imza altına alındıktan sonra meydana gelmiş olmalıdır.
Bir sözleşmede iyi kurgulanmış bir mücbir sebep maddesi, bu hallerin neler olduğunu, bu durumun karşı tarafa ihbar süresini ve mücbir sebebin sözleşmeye olan etkilerini (sözleşmenin askıya alınması veya feshi) açıkça belirlemelidir. Finansal zorluklar veya iflas gibi durumlar genellikle mücbir sebep olarak kabul edilmez; ancak, bu duruma neden olan yangın veya doğal afet gibi öngörülemeyen bir olay varsa, mücbir sebep niteliği kazanabilir. Bu ayrım, sözleşme maddesinin spesifik olarak yazılmasının önemini göstermektedir. Sözleşmede mücbir sebep maddesi bulunmadığı takdirde, olası bir krizde hukuki çözüm, sözleşmeye uygulanan hukukun genel hükümlerine göre aranacaktır. Bu durum, özellikle COVID-19 pandemisi gibi küresel çapta ifa güçlüğüne yol açan olaylarda taraflar için belirsizlik yaratır. Mücbir sebep hallerinin ve sonuçlarının sözleşmede detaylıca tanımlanması, tarafların keyfi davranışlarının önüne geçer ve hukuki öngörülebilirlik sağlar.
V. Uluslararası Hukuk Bağlamı ve Güncel Konular
5.1. CISG (Viyana Satım Sözleşmesi) ve Türk Hukuku İlişkisi
CISG (Uluslararası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması), işyerleri farklı taraf devletlerde bulunan taraflar arasındaki mal satım sözleşmelerine otomatik olarak uygulanan bir Birleşmiş Milletler antlaşmasıdır. Türkiye, 2011 yılı itibarıyla CISG’ye taraftır.
CISG, yedek hukuk niteliğindedir. Bu, tarafların sözleşmede açıkça belirterek Antlaşmanın uygulanmamasını kararlaştırabileceği veya belirli hükümlerine istisna getirebileceği anlamına gelir. CISG’nin varlığı, uluslararası satım sözleşmelerinde hukuk seçimini daha karmaşık hale getirir. Bir Türk ihracatçı ve bir Alman ithalatçı, sözleşmede “Türk Hukuku’nun uygulanacağını” belirtse bile, CISG, Türk Hukuku’nun bir parçası olarak otomatik olarak uygulanacaktır. Taraflar, CISG’den kaçınmak istiyorsa, sözleşmeye “Türk Hukuku uygulanacak olup, CISG hükümleri hariç tutulmuştur” gibi açık bir madde eklemelidir. CISG, sözleşmenin geçerliliği veya mülkiyetin geçişi gibi bazı konularda sessiz kalarak ulusal hukuk kurallarına atıfta bulunur. Bu durum, CISG’nin uygulandığı durumlarda dahi ulusal hukukun tamamen göz ardı edilemeyeceğini ve sözleşme maddelerinin bu etkileşimi dikkate alarak kaleme alınması gerektiğini göstermektedir.
5.2. Sözleşme Türleri: Satım, Distribütörlük, Fason Üretim
Dış ticarette kullanılan sözleşmeler, iş modelinin niteliğine göre farklılık gösterebilir. En yaygın üç tür şunlardır:
- Satım Sözleşmesi: Tekil bir mal alım satımını konu alan, belirli bir ticari işlemi kapsayan sözleşmedir.
- Distribütörlük Sözleşmesi: Üreticinin/sağlayıcının ürünlerinin belirli bir coğrafi bölgede, distribütör tarafından kendi adına ve hesabına pazarlanması ve satılması için yapılan bir “çerçeve sözleşmedir”. Türk Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’nda özel olarak düzenlenmeyen, bu nedenle “isimsiz” bir sözleşme türüdür. Distribütörlük sözleşmelerinin çerçeve sözleşme niteliği, her bir bireysel satış işleminin ayrı ve yeni bir satım sözleşmesi olarak kabul edilmesi gerektiğini gösterir. Bu, distribütör ve satıcı arasındaki sürekli ilişkinin doğurduğu hukuki sonuçların, tekil bir satış sözleşmesinden tamamen farklı olduğu anlamına gelir. Bu nedenle, uzun vadeli bir iş ilişkisi kurduğundan, feshine ilişkin özel hükümlerin sözleşmeye eklenmesi kritik önem taşır. Türk hukukunda bu sözleşmeye özgü bir fesih düzenlemesi bulunmadığından, Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri ve acentelik sözleşmesi hükümleri kıyasen uygulanır. Bu durum, sözleşmede fesih prosedürlerinin, haklı sebep hallerinin ve olası cezai şartların detaylı bir şekilde tanımlanmasını zorunlu kılar.
- Fason Üretim Sözleşmesi: İthalatçının siparişi üzerine mal üretilmesini öngören, işin görülmesi ve teslimatını içeren bir sözleşme türüdür.
Sözleşme Tipi | Tanım | Hukuki Niteliği | Temel Riskler | Önemli Hükümler |
Satım Sözleşmesi | Tekil bir ticari işlemin satımı. | Tipik (isimli) sözleşme. | Teslimat, ödeme, hasar, sözleşmeye aykırılık. | Incoterms, ödeme şekli, uyuşmazlık çözümü, mücbir sebep. |
Distribütörlük Sözleşmesi | Belirli bölgede ürünlerin kendi adına ve hesabına satışı. | İsimsiz (çerçeve) sözleşme. | Sözleşmenin feshi, ürünlerin satılamaması, rekabet yasağı. | Fesih hükümleri, asgari satış kotası, bölge münhasırlığı, fikri mülkiyet. |
Fason Üretim Sözleşmesi | İthalatçının siparişi üzerine mal üretimi. | Karma tipte sözleşme. | Üretim kalitesi, teslimat süresi, fikri mülkiyetin korunması. | Kalite kontrol, numune onayı, teslimat süresi, ceza koşulu. |
5.3. Dış Ticaretin Dijitalleşmesi ve Hukuki Geçerlilik
Uluslararası ticaret, kağıt belgeler yerine elektronik veri ve dijital kimliklerin kullanıldığı bir dijital dönüşüm sürecindedir. Bu dönüşüm, işlem maliyetlerini düşürme ve süreçleri hızlandırma potansiyeli taşımaktadır. Dijitalleşme firmalar için net %7’ye varan bir maliyet tasarrufu sağlarken, bankalar için bu oran %24 seviyesine çıkabilmektedir. Ancak, bu süreç hukuki alanda da yeni zorluklar yaratmaktadır. Özellikle elektronik konşimento gibi devredilebilir belgelerin kullanımı yaygınlaşsa da, Türk Hukuku’nda konşimentoya ilişkin düzenlemeler hala fiziksel belge esasına dayanmaktadır.
Bu durum, dijitalleşmenin hızı ile ulusal mevzuatın buna ayak uyduramaması arasında ciddi bir hukuki boşluk yaratmaktadır. Geleneksel hukuktaki zilyetlik ve ciro gibi kavramlar, dijital ortamda karşılıklarını bulmakta zorlanmaktadır. Bu boşluğu doldurmak amacıyla Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu (UNCITRAL) tarafından hazırlanan Elektronik Devredilebilir Kayıtlara İlişkin Model Kanun (MLETR), “kontrol” kavramını merkeze alarak dijital belgelerin hukuki geçerliliği için bir zemin oluşturmuştur. Türk mevzuatının, bu uluslararası düzenlemelere uyumlu hale getirilmesi, elektronik belgelerin üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilirliği ve hak sahipliği konusunda yaşanan riskleri azaltmak için kritik öneme sahiptir.
5.4. Sürdürülebilirlik ve Ticari Sözleşmeler
Sürdürülebilirlik, uluslararası ticarette giderek daha fazla önem kazanmakta ve ticari sözleşmelere yeni yükümlülükler getirmektedir. Paris Anlaşması, AB Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) gibi uluslararası düzenlemeler, ticari faaliyetlerin çevresel etkilerini doğrudan hedef almaktadır.
Sürdürülebilirlik maddeleri, artık yalnızca etik bir tercih değil, hukuki ve finansal sonuçları olan somut yükümlülüklerdir. Örneğin, AB’nin SKDM mekanizması, belirli ürünlerin ithalatında karbon maliyeti getirecek ve bu durum, sözleşmedeki maliyet dağılımını doğrudan etkileyecektir. Sözleşmeye sürdürülebilirlik taahhütlerinin eklenmemesi, tarafları gelecekteki yasal düzenlemelerden kaynaklanan mali ve hukuki risklere karşı savunmasız bırakabilir. Bu nedenle, sözleşmelere karbon emisyonlarının raporlanması, sürdürülebilirlik standartlarına uyum veya yeşil lojistik kullanımı gibi maddeler eklemek, bu gelecekteki riskleri bugünden yönetmek için stratejik bir yaklaşımdır.
VI. Sonuç ve Uzman Tavsiyeleri
Dış ticaret sözleşmeleri, küresel ölçekte faaliyet gösteren her şirket için sadece bir formalite değil, aynı zamanda stratejik bir risk yönetimi aracıdır. Bu rapor, sözleşmelerin hukuki temellerini, Incoterms® kurallarının karmaşık yapısını ve uluslararası ticaretin yeni dinamiklerini (dijitalleşme, sürdürülebilirlik) inceleyerek, ticari aktörler için kapsamlı bir rehber sunmaktadır.
6.1. Etkili Bir Sözleşme İçin Kontrol Listesi
Bir dış ticaret sözleşmesi hazırlarken aşağıdaki maddelerin titizlikle değerlendirilmesi tavsiye edilir:
- Taraflar: Sözleşmenin taraflarının unvan, adres ve temsil yetkilerinin tam ve doğru bir şekilde belirtildiğinden emin olun.
- Mal Tanımı: Malın cinsi, miktarı, kalitesi ve teknik özellikleri, olası toleranslar da dahil olmak üzere net bir şekilde tanımlanmalıdır.
- Teslim Şekli (Incoterms®): İşlem için en uygun Incoterm® kuralı seçilmeli ve yanına teslimat yerinin adı açıkça eklenmelidir (örn., “FOB Ambarlı Limanı”).
- Ödeme Şekli: Seçilen ödeme yönteminin (peşin, akreditif, mal mukabili vb.) detayları, para birimi, ödeme yeri ve zamanı belirtilmelidir.
- Uyuşmazlık Çözümü: Yetkili mahkeme veya tahkim mekanizması ve bu kurumların kuralları açıkça belirlenmelidir.
- Uygulanacak Hukuk: Sözleşmeye uygulanacak hukuk net bir şekilde seçilmeli ve eğer taraflar CISG’nin uygulanmasını istemiyorsa, bu durum açıkça belirtilmelidir.
- Mücbir Sebep: Mücbir sebep halleri, bu durumda yapılacak bildirimler ve sözleşmeye olan etkileri detaylı bir şekilde kurgulanmalıdır.
- Dijitalleşme: Elektronik belgelerin kullanımı konusunda taraflar arasında bir anlaşma sağlanmalı ve bu belgelerin hukuki geçerliliği için ortak bir “güvenilir yöntem” belirlenmelidir.
- Sürdürülebilirlik: Çevresel standartlara uyum, karbon emisyonlarının raporlanması ve sürdürülebilirlik belgelerinin sağlanmasına ilişkin yükümlülükler sözleşmeye dahil edilmelidir.
6.2. Stratejik Yaklaşım ve Risk Yönetimi
Uluslararası ticarette, sözleşmelerin hazırlanması, ticari bir işlemin sadece son adımı değil, aynı zamanda gelecekteki risklerin öngörülüp yönetildiği bir süreçtir. Hukuki danışmanlık, sadece uyuşmazlık çıktığında değil, sözleşmenin en başından itibaren alınması gereken kritik bir hizmettir. Uzman bir bakış açısı, yanlış Incoterms® kullanımından kaynaklanan hukuki riskleri, ulusal ve uluslararası hukuk sistemleri arasındaki uyumsuzlukları ve yeni ortaya çıkan yasal yükümlülükleri önceden tespit ederek, şirketlerin maliyetlerini düşürmesine ve ticari güvenliğini artırmasına yardımcı olur. Sözleşmelerin bu stratejik öneminin farkında olmak, uluslararası ticarette sürdürülebilir bir başarı için temel gerekliliktir.
Dış Ticaret Sözleşmeleri – SSS
İhracatçı ile ithalatçı arasında yapılan, mal veya hizmet satışını hukuki zemine oturtan yazılı anlaşmadır. Tarafların hak ve yükümlülüklerini netleştirir.
Türk Hukuku’nda belirli değerin üzerindeki ticari uyuşmazlıklarda yazılı delil zorunluluğu vardır. Yazılı sözleşme, ispat açısından kritik önem taşır.
Türk Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, MÖHUK, uluslararası konvansiyonlar (CISG) ve ICC Incoterms® kuralları temel kaynaklardır.
Tarafların bilgileri, malın tanımı ve miktarı, fiyat ve ödeme şekli, teslimat koşulları (Incoterms®), belgeler, uyuşmazlık çözümü ve uygulanacak hukuk.
Incoterms®, satıcı ve alıcı arasındaki maliyet, sorumluluk ve risk paylaşımını belirler. Riskin hangi noktada geçtiğini netleştirir.
DAT terimi DPU olarak değiştirildi. CIP teslim şeklinde sigorta kapsamı genişletildi. Ayrıca açıklamalar daha kullanıcı dostu hale getirildi.
Peşin, mal mukabili, akreditif, vesaik mukabili ve kabul kredili ödeme yöntemleri dış ticarette en sık kullanılan şekillerdir.
Akreditif, bankanın satıcıya ödeme yapmayı garanti ettiği sistemdir. Tarafların belgelerle ispatı üzerine işler ve finansal güvence sağlar.
Yetkili mahkeme veya tahkim yoluyla. Uluslararası ticarette genellikle ICC Tahkim gibi kurumlar tercih edilir.
Doğal afet, savaş, salgın gibi öngörülemeyen durumlarda tarafların yükümlülüklerini askıya alır veya fesih imkanı tanır. Sözleşmeye mutlaka eklenmelidir.
Türkiye CISG’ye taraftır. Eğer sözleşmede uygulanacak hukuk belirtilmezse CISG otomatik uygulanır. Hariç tutulması için sözleşmede açıkça yazılmalıdır.
Elektronik belgeler, yeşil lojistik, karbon raporlaması ve çevre taahhütleri artık sözleşme maddelerine entegre edilmektedir.