GİRİŞ

Mirasın paylaşılması (taksimi), bir kişinin vefat etmesiyle geride kalan malvarlığının ve borçlarının (terekenin) yasal veya atanmış mirasçılar arasında paylaştırılması sürecini ifade eder. Türk Medenî Kanunu (TMK) uyarınca, miras bırakanın ölümü anında tereke, kendiliğinden ve bir bütün olarak tüm mirasçılara intikal eder. Bu intikal, mirasçılar arasında bir miras ortaklığı (iştirak halinde mülkiyet/elbirliği mülkiyeti) doğurur. Bu ortaklık süresince mirasçılar, tereke malları üzerinde tek başlarına tasarruf etme yetkisine sahip değildirler; tüm kararların oybirliğiyle alınması gerekir.

Mirasın Paylaşılmasını İsteme Hakkı ve İrade Özgürlüğü

Miras ortaklığının doğuşu bir zorunluluk olsa da, mirasın paylaştırılması hakkı temel bir irade özgürlüğü prensibine dayanır. TMK madde 642/1 hükmü uyarınca, mirasçılardan her biri, sözleşme veya kanun gereği ortaklığı sürdürmekle yükümlü olmadıkça, her zaman mirasın paylaşılmasını talep edebilir.

Bu bağlamda, mirasçılar dilerlerse ölümün üzerinden uzun yıllar (3 ay, 3 sene veya daha uzun) geçmesine rağmen paylaşma yapmadan miras ortaklığına devam edebilirler. Paylaşma talebi, kanunda herhangi bir hak düşürücü süreye veya zamanaşımına tabi tutulmamıştır. Bu durum, mirasçıların ortaklığa devam özgürlüğünü (olumsuz özgürlük) destekler ve mirasın bölünmesinin, mirasçıların ortak iradesine bırakıldığını gösterir.

Paylaşmaya Hakim Olan Temel İlkeler

Mirasın taksim sürecine hakim olan üç temel ilke bulunmaktadır:

  1. İrade Özgürlüğü Prensibi: Mirasçılar, emredici hukuk kurallarını gözeterek, paylaşmanın nasıl yapılacağını ve payların nasıl oluşturulacağını serbestçe belirleyebilirler. Bu irade özgürlüğü, sadece mirasçılar için değil, aynı zamanda miras bırakan için de geçerlidir. Miras bırakan, yapacağı ölüme bağlı tasarruflarla paylaşmaya ilişkin kurallar koyabilir. Hukuk düzenlemesindeki kurallar çoğunlukla tamamlayıcı nitelikte olduğu için, mirasçıların oybirliği ile yaptıkları anlaşmalar, gerek miras bırakan tarafından belirlenen gerekse yasada yer alan paylaşma kurallarının dahi üzerinde bir önceliğe sahiptir.
  2. Eşitlik İlkesi: Kanuni paylaşma kurallarına göre, mirasçılar terekedeki tüm değerler üzerinde eşit hakka sahiptirler (TMK m. 646 ve 649). Bu eşitlik, mirasçının cinsiyetine (kadın veya erkek), evlilik içi veya dışı doğmuş olmasına ya da yasal veya atanmış mirasçı olmasına bakılmaksızın uygulanır. Eşitliğin sağlanması, özellikle Bölüm IV’te detaylıca incelenecek olan denkleştirme mekanizması ile güvence altına alınır.
  3. Aynen Paylaşım Esası: Terekenin paylaşımında esas kural, tereke mallarının değerini azaltmayacak şekilde aynen bölünmesidir. Ancak bölünmesi mümkün olmayan mallar (örneğin taşınmazlar), tümüyle bir mirasçıya bırakılabilir veya satılarak bedeli paylaştırılabilir. Aynen bölünme mümkün olmadığında, satış yoluyla elde edilen bedelin mirasçılar arasında paylaştırılması yoluna gidilir.

Kanuni düzenlemelerin büyük bir kısmının emredici değil, tamamlayıcı hukuk kuralı niteliğinde olması, miras bırakanın iradesine ve mirasçıların oybirliğine olağanüstü bir ağırlık verir. Bu durum, yasal paylaşımın ancak miras bırakanın tasarrufu veya mirasçıların oybirliği ile yaptıkları anlaşmanın yokluğunda devreye giren bir ikincil mekanizma olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, mirasçıların kendi aralarında anlaşarak yapacağı rızai paylaşım (ihtiyari taksim), her zaman en öncelikli ve hukuki süreçleri en çok hızlandıran çözüm yolu olma niteliği taşır.

I. PAYLAŞIM ÖNCESİ VE TEREKENİN YÖNETİMİ

Mirasın fiili paylaşımına geçmeden önce, miras ortaklığının sağlıklı bir şekilde tasfiyesi ve hakların korunması için bir dizi kritik hukuki adımın tamamlanması gerekir.

I.A. Mirasçılık Sıfatının Tespiti ve Tereke Tespiti Davası

Paylaşıma geçilmeden önceki en kritik adım, mirasçıların kim olduğunun, miras pay ve oranlarının kesinleşmesidir. Mirasçılık sıfatı ve pay oranları, Sulh Hukuk Mahkemesi’nden alınacak Mirasçılık Belgesi (Veraset İlamı) ile belirlenir.

Bu tespitin ardından, terekenin aktif ve pasiflerinin (malvarlığı, borçlar, alacaklar, hak ve yükümlülükler) ayrıntılı biçimde incelenmesi gerekir. Terekenin Tespiti Davası bu amaca hizmet eder. Bu dava, mirasçıların miras bırakanın malvarlığına ilişkin tam bilgi edinmelerini ve haklarını korumalarını sağlamak için önemli bir süreçtir.

Tereke Tespiti Davasına Dair Hukuki Esaslar

Terekenin tespiti davası, Türk Medeni Kanunu’nun 590. maddesi uyarınca miras bırakanın son yerleşim yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açılır ve görevli mahkeme kesin yetkilidir.

Bu davanın temel amacı, mirasın paylaşımına ilişkin hüküm vermek değil, sadece terekenin defterinin tutulmasıdır. Mahkeme, terekeye ait malvarlığı unsurlarını (taşınmazlar, hesaplar, vb.) belirler ve bunları tek tek tereke defterine kayıt altına alır. Muhafaza edilemeyecek unsurlar varsa, bunların satışı gerçekleştirilerek paraya dönüştürülür. Bu dava, murisin ölüm anından itibaren açılabilir ve herhangi bir hak düşürücü süre ya da zamanaşımına bağlı değildir; her zaman açılması mümkündür.

Tereke tespiti sırasında, bir mirasçının tereke defterine kaydedilen bir malın aslında terekeye değil, kendisine ait olduğunu iddia etmesi mümkündür. Bu durumda mirasçı, bunu belirterek istihkak davası açma hakkına sahiptir. Kanıtladığı malvarlığı değerinin terekeden çıkarılmasını ve kendisine verilmesini talep edebilir.

I.B. Mirasçıların Tereke Borçlarından Sorumluluğu

Miras ortaklığı, tereke aktifleri kadar pasiflerini (borçlarını) de içerir. Mirasçılar, miras bırakanın borçlarından yalnızca miras payları oranında değil, müteselsilen (zincirleme) sorumludur. Bu müteselsil sorumluluk, yasal mirasçılar için olduğu kadar atanmış mirasçılar için de geçerlidir. Mirasçıların sorumluluğu, sadece miras bırakanın borçlarıyla sınırlı olmayıp, tereke borçları gibi daha geniş bir kapsamı içerir.

Müteselsil Sorumluluğun Süresi ve Risk Yönetimi

Mirasçıların, miras bırakanın borçlarından kaynaklanan müteselsil sorumluluğu, mirasın paylaşılması tamamlandıktan sonra dahi sona ermez; TMK hükümleri uyarınca beş yıl süreyle devam eder.

Bu beş yıllık müteselsil sorumluluk süresi, mirasçılık hukukunda kritik bir risk yönetim gerekliliğini ortaya koyar. Paylaşma (taksim) işlemi gerçekleştirilse bile, alacaklılar bu süre boyunca herhangi bir mirasçıya karşı borcun tamamı için talepte bulunabilirler. Bu durum, tereke tespiti sırasında borçların tam ve doğru tespit edilmesinin hayati önem taşıdığını gösterir. Eğer mirasçılar borçları doğru tespit etmeden paylaşım yaparsa, aldıkları paydan çok daha fazlasını, diğer mirasçılara rücu etme hakkı saklı kalmak kaydıyla, ödemek zorunda kalma riskiyle karşı karşıya kalırlar.

Borçtan sorumluluğun istisnaları mevcuttur. Örneğin, terekenin resmi defterinin tutulması halinde, TMK’nın 630. maddesi uyarınca mirasçıların miras bırakanın kefalet borcundan sorumluluğu sınırlandırılabilir.

II. MİRASIN İHTİYARİ TAKSİMİ (PAYLAŞIM SÖZLEŞMESİ)

Mirasçıların ortaklaşa aldıkları kararla, terekenin fiilen bölüşülmesine İhtiyari Taksim denir. Bu, irade özgürlüğü prensibinin en somut uygulamasıdır ve hukuki ihtilafları en aza indiren yoldur.

II.A. Miras Taksim Sözleşmesinin Hukuki Çerçevesi

Miras Taksim (Paylaşım) Sözleşmesi, miras ortaklığına son veren ve tereke mallarının hangi mirasçıya özgüleneceğini belirleyen bağlayıcı bir anlaşmadır.

Geçerlilik Şartları

  1. Oybirliği ve Katılım: Sözleşmenin geçerliliği için tüm mirasçıların veya onların yasal temsilcilerinin bir araya gelerek anlaşmayı imzalaması zorunludur.
  2. Yazılı Şekil: TMK 676/2. maddesi hükmü uyarınca taksim sözleşmesinin geçerliliği için yazılı şekilde yapılması yeterlidir.2 Bu sözleşmenin resmi şekle (örneğin noter onayı) tabi olmaması, süreci kolaylaştıran önemli bir unsurdur.
  3. Zaman Kısıtlaması: Taksim sözleşmesi, miras bırakanın ölümünden sonra yapılmalıdır. Muris hayattayken yapılan bu tür sözleşmeler hukuken geçersizdir.
  4. Ehliyet Kontrolü: Eğer mirasçılar arasında sınırlı ehliyetsiz bir kişi varsa, yasal temsilcisi onun adına imzalar; vesayet altında olan bir mirasçı var ise, ayrıca vesayet makamından izin alınması gereklidir.

Sözleşmenin içeriği, hangi malların kime geçeceğini, pay oranlarını ve gerekiyorsa denkleştirme ödemelerini (ivazları) açıkça içermelidir.

II.B. İhtiyari Taksimin Uygulanması ve Hukuki Riskler

İhtiyari taksim sözleşmesinin temel amacı, elbirliği mülkiyetine tamamen son vererek mirasçıların kendi paylarına düşen mallar üzerinde bağımsız tasarruf hakkına kavuşmasını sağlamaktır.

Yargıtay içtihatları, sözleşmenin uygulanması noktasında hassas bir ayrım yapmaktadır. Bir taksim sözleşmesi yapılmasına rağmen, eğer mirasçılar tapuda tescil işlemi yaptırarak elbirliği mülkiyetini sadece paylı mülkiyete çevirmişlerse, bu durumun taksim sözleşmesinin amacını tam olarak gerçekleştirmediği kabul edilebilir. Bu durumda, mirasçılar arasında düzenlenen miras taksim sözleşmesinin geçersiz hale geldiği ve tarafların hala ortaklığın giderilmesi davası açabileceği yönünde içtihatlar mevcuttur.

Bu durum, miras avukatları için sözleşme sonrası intikal işlemlerinin eksiksiz ve müstakil mülkiyeti sağlayacak şekilde tamamlanmasının kritik bir gereklilik olduğunu göstermektedir. Aksi takdirde, yapılan anlaşma, ortaklığa tamamen son vermemiş sayılabilir ve hukuki süreç yeniden İzale-i Şüyu aşamasına dönebilir.

III. ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ (İZALE-İ ŞÜYU) DAVASI

Mirasçılar arasında paylaşım konusunda oybirliği sağlanamadığı takdirde, tek bir mirasçı dahi Sulh Hukuk Mahkemesi’nde Ortaklığın Giderilmesi Davası (İzale-i Şüyu) açarak bu ortaklığın sona erdirilmesini talep edebilir.

III.A. Davanın Hukuki Nitelikleri

Ortaklığın giderilmesi davası, dava konusu malın hissedarlarından herhangi biri tarafından açılabilir. Bu dava, hukuki niteliği itibarıyla çekişmesiz yargı işi olarak kabul edilir.

Görevli ve Yetkili Mahkeme: Davanın konusunu gayrimenkul veya menkul mal oluşturmasına bakılmaksızın, ortaklığın giderilmesi davalarında Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir. Bu görev kuralı kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemece re’sen gözetilmelidir. Yetkili mahkeme ise miras bırakanın son yerleşim yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesi’dir.

III.B. Paylaştırma Usulleri ve Öncelik Sırası

Mahkeme, taksim davası sonucunda malı nasıl paylaştıracağına karar verir. Paylaştırma usulleri yasal bir öncelik sırasına göre uygulanır:

1. Aynen Taksim (Fiili Bölünme)

Paylaşımda esas olan kural, tereke mallarının değerini azaltmayacak şekilde aynen bölünmesidir. Mirasçılardan biri aynen taksim talebinde bulunursa, mahkeme malın aynen taksime uygun olup olmadığını bilirkişi incelemesi yoluyla araştırmakla yükümlüdür.

  • Denkleştirme Ödemesi (İvaz): Eğer malın aynen taksimi mümkünse ancak bölünen parçaların değeri eşit değilse, mahkeme eksik değere sahip olan parçaya denge sağlamak için ek ödeme (ivaz) yapılmasına karar verir.

2. Satış Yoluyla Taksim

Taşınmazın önemli bir değer kaybına uğramadan bölünmesi (aynen taksim) mümkün değilse veya mirasçıların tamamı satış yoluyla paylaşmayı kabul ederse, mahkeme satış suretiyle ortaklığın giderilmesine hükmeder.

  • Satış Usulü: Satış işlemi, kural olarak açık artırma usulüyle gerçekleştirilir. Mirasçıların oybirliği ile onay vermesi ve mahkemenin bu yönde karar alması şartıyla, satış sadece ortaklar arasında gerçekleşen özel açık artırma yoluyla da yapılabilir.
  • Süreci Yöneten Makam: Kararın kesinleşmesinin ardından dosya, Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından belirlenen Satış Memurluğuna iletilir ve satış süreci İcra ve İflas Kanunu’na göre yürütülür.

III.C. Yargısal İçtihatlar ve Usuli Hususlar

Bekletici Mesele Uygulaması

Dava konusu taşınmaz hakkında tapu iptali ve tescil davası gibi, pay ve paydaş durumunu değiştirebilecek başka bir dava bulunuyorsa, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 165/1 maddesi uyarınca ortaklığın giderilmesi davasının sonucu, diğer davanın sonucuna kadar bekletici mesele yapılmalıdır.

Maliyet ve Masraf Paylaşımı

Ortaklığın giderilmesi davaları çekişmesiz yargı niteliğinde olduğundan, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti diğer davalardan farklı olarak belirlenir. Dava sonunda mahkeme giderleri ve avukatlık ücretleri, paydaşlar arasında payları oranında paylaştırılır. Kazanan veya kaybeden taraf olmadığından, tüm paydaşlar lehine maktu (sabit) vekalet ücretine hükmedilir.

Önalım Hakkı (Şufa)

Ortaklığın giderilmesi davası açılması halinde, bu süreç bir satış işlemi (önalım hakkının doğması için gerekli olan üçüncü kişiye satış) yaratmadığından, önalım hakkı kullanılamaz.

IV. MİRASTA DENKLEŞTİRME (İADE) DAVASI

Mirasın paylaşımında hukuki eşitliğin sağlanması için TMK 669-675. maddeleri arasında düzenlenen en önemli mekanizma mirasta denkleştirme (iade) davasıdır.

IV.A. Denkleştirmenin Kavramı ve Hukuki Amacı

Denkleştirme, kanuni mirasçıların, miras bırakanın sağlığında miras paylarına mahsuben karşılıksız olarak elde ettikleri mal ve değerleri terekeye geri verme yükümlülüğüdür. Miras bırakanın sağlararası kazandırmaları (örneğin çeyiz, kuruluş sermayesi verme, malvarlığını devretme veya borçtan kurtarma gibi) denkleştirmeye tabi olabilir.

Bu dava ile, murisin sağlığında karşılıksız şekilde edindikleri kazandırmalar halen mevcut ise aynen, mevcut değilse karşılıkları terekeye iade edilir.

IV.B. Denkleştirme Yükümlülüğünün Koşulları ve Mirasçı Grupları Arasındaki Fark

Denkleştirme yükümlülüğünün doğuşu, mirasçının altsoy (füru) olup olmamasına göre köklü farklılıklar gösterir. Bu nüans, davaların stratejisi açısından belirleyicidir.

Altsoy (Füru) İçin Durum

Yalnızca altsoy için geçerli olmak üzere, murisin sağlığında altsoyuna yaptığı karşılıksız tüm kazandırmalar, kanun gereği denkleştirmeye (iadeye) tabidir (TMK 669/2). Bu bir kanuni karinedir.

  • Altsoy mirasçının iade yükümlülüğünün doğmaması için, miras bırakanın bu kazandırmayı yaparken iadeye tabi olmayacağını açıkça belirtmiş olması gerekir. Murisin zımni (örtülü) irade beyanı altsoy için geçerli bir muafiyet nedeni değildir.
  • Denkleştirmeye tabi olmadığını davalı altsoy ispatlamakla yükümlüdür.

Altsoy Dışındaki Kanuni Mirasçılar İçin Durum

Altsoy dışındaki kanuni mirasçılara (ana/baba zümresi) ve sağ kalan eşe yapılan sağlararası karşılıksız kazandırmalar, kural olarak denkleştirmeye tabi değildir.

  • Bu kazandırmaların denkleştirmeye tabi olması için, muris tarafından bunların miras payına mahsuben yapıldığına dair açık veya zımni bir irade beyanı bulunması zorunludur.
  • Denkleştirmeye tabi olduğu iddiasını davacı mirasçı ispatlamakla yükümlüdür.

Eşin Durumu Hakkında Yargıtay Görüşü

Yargıtay içtihatlarına göre, sağ kalan eş, murisin altsoyu ile birlikte mirasçı ise, denkleştirme isteyemez ve eşin diğer mirasçılara karşı iade yükümlülüğü yoktur. Aynı şekilde altsoy da eşe karşı denkleştirme davası açamaz.

Aşağıdaki tablo, denkleştirme yükümlülüğünü özetlemektedir:

Denkleştirme Yükümlülüğü Açısından Mirasçı Grupları Arasındaki Farklar

Mirasçı Grubuİade KarinesiMurisin İrade Beyanı Gereksinimiİspat Yükümlülüğü
Altsoy (Füru)Kural olarak iadeye tabidir (Kanuni Karine).Denkleştirmeye tabi olmaması için açık beyan şarttır.Davalı (altsoy), iadeye tabi olmadığını ispatlar.
Altsoy Dışındaki Yasal Mirasçılar (Eş dahil)Kural olarak iadeye tabi değildir.İadeye tabi olması için murisin irade beyanı (mahsuben yaptığına dair) şarttır.Davacı, iadeye tabi olduğunu ispatlar.

IV.C. Denkleştirmeden Muaf Kazandırmalar ve Öncelik

Kanun, bazı masrafları denkleştirmeden muaf tutmuştur. Türk Medeni Kanunu’nun 674. maddesine göre, alışılmış ölçüleri aşan miktarlar haricinde, miras bırakanın çocuklarına yaptığı eğitim ve öğrenim masrafları denkleştirmeden muaftır. Benzer şekilde, olağan hediyeler ile evlenme sırasında yapılan geleneğe uygun giderler de denkleştirmeden muaf tutulur (TMK m. 675).

Denkleştirme ve Tenkis Arasındaki Stratejik Öncelik

Miras bırakanın tasarruflarını hedefleyen hukuki süreçlerde, Denkleştirme (İade) talebi, Terditli olarak açılan Tenkis (İndirim) talebinden önce değerlendirilmelidir.

Bunun nedeni, Denkleştirme yoluyla terekeye iade edilen mal veya değerlerin, terekenin toplam aktifini artırmasıdır. Terekenin büyümesi, miras bırakanın tasarruf oranının hesaplanmasını doğrudan etkiler. Bu artış, saklı pay ihlalini (tenkis konusunu) azaltabilir veya tamamen ortadan kaldırabilir. Bu hukuki öncelik, denkleştirme davasının, saklı payı korumayı amaçlayan tenkis davalarına kıyasla stratejik olarak ilk aşamada incelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

V. SAKLI PAYIN KORUNMASI VE TENKİS (İNDİRİM) DAVASI

Miras bırakanın tasarruf serbestisi, kanunla belirlenen yasal mirasçıların saklı payları ile sınırlandırılmıştır. Saklı payın ihlali durumunda Tenkis (İndirim) Davası açılması gündeme gelir.

V.A. Saklı Payın Tanımı ve Oranları

Saklı pay, miras bırakanın ölüme bağlı tasarruflarıyla veya sağlararası bağışlamalarıyla dahi dokunulamayacak olan, yasal mirasçıların asgari miras hakkıdır. Bu hak, mirasçının ölüm anında sağ olması şartıyla doğar ve kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan temlik edilemez veya rehnedilemez.

TMK 506. maddede belirlenen saklı pay oranları şöyledir

  1. Altsoy (Çocuklar ve Torunlar): Yasal miras payının yarısı
  2. Ana ve Babadan Her Biri: Yasal miras payının dörtte biri
  3. Sağ Kalan Eş: Altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı; diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü

Miras bırakanın tasarruf oranı, terekenin toplam değerinden (iade ve tenkise tabi kazandırmalar dahil) saklı paylar çıkarıldıktan sonra kalan kısımdır.

V.B. Tenkis Davası ve Hak Düşürücü Süreler

Tenkis davası, miras bırakanın saklı payı ihlal eden vasiyeti veya diğer kazandırmalarının kanuni sınırlara indirilerek saklı paylı mirasçıların hakkının güvence altına alınmasını amaçlar. Tenkise tabi olan tasarruflar arasında ölüme bağlı tasarruflar (vasiyetname, miras sözleşmesi) ve belirli sağlararası karşılıksız kazandırmalar yer alır.

Tenkis davası açma hakkı, sıkı hak düşürücü sürelere tabidir. Bu sürelerin geçmesi, dava açma hakkını tamamen ortadan kaldırır.

  1. Sübjektif Süre (1 Yıl): Mirasçılar, saklı paylarının zedelendiğini ve tasarrufu öğrendiklerinden itibaren bir yıl içinde tenkis davası açmalıdırlar. Bu bir yıllık süre, miras bırakanın ölümünden sonra işlemeye başlar.
  2. Objektif Süre (10 Yıl): Öğrenme tarihine bakılmaksızın, miras bırakanın ölüm tarihinden (vasiyetnameler için vasiyetnamenin açıldığı tarihten) itibaren on yıl geçtikten sonra tenkis davası açma hakkı düşer.

Tenkis ve denkleştirme davalarında görevli mahkeme, HMK m. 11/1-a uyarınca miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkili olmak üzere Asliye Hukuk Mahkemesi’dir.

VI. MİRASIN MALİ YÜKÜMLÜLÜKLERİ VE VERGİSİ

Mirasın paylaşım süreci, sadece medeni hukuk kurallarını değil, aynı zamanda mali yükümlülükleri de içerir. Miras yoluyla edinilen mallar, Veraset ve İntikal Vergisi’ne (VİV) tabidir.

VI.A. Veraset ve İntikal Vergisi Beyannamesi

Mirasçılar için önemli bir mali yükümlülük, Vergi Dairesine Veraset ve İntikal Vergisi Beyannamesi verilmesidir. Veraset yoluyla intikal eden mal, kanunda belirlenen istisna haddinin altında kalsa dahi, bu beyannamenin verilmesi zorunludur.

Beyan Süresi: Beyanname verme süresi, miras bırakanın Türkiye’deki ikametgahına bağlı olarak değişiklik gösterir, ancak temel kural, tahakkuk işlemleri için belirli süreler (genellikle ölüm tarihinden itibaren dört ay) içinde beyannamenin verilmesidir.

VI.B. Vergi Oranları ve Ödeme Şekli

Veraset yoluyla intikallerde uygulanan vergi oranları kademeli bir tarife ile belirlenmiştir. Bu oranlar, intikal eden malın matrahına göre %1 ile başlayıp artan oranlarda uygulanır.

Örneğin, yakın tarihli düzenlemelere göre intikal eden malın matrahının ilk kısımları için düşük oranlar (%1, %3, %5) uygulanırken, matrahın üst limitleri (%44.100.000 TL’yi aşan bölümü için %10 veya daha fazla) için daha yüksek oranlar geçerli olabilir.

Veraset ve İntikal Vergisi’nin ödenmesi, tahakkukundan itibaren 3 yıllık bir döneme yayılır. Bu süre zarfında vergi, her yıl Mayıs ve Kasım aylarında olmak üzere toplam 6 eşit taksitte ödenir.

VİV ve Paylaşımın Önceliği

Mirasın fiilen paylaşılması ve tapu kayıtlarında tescil işleminin gerçekleştirilmesi için öncelikle Veraset ve İntikal Vergisi yükümlülüklerinin yerine getirilmesi veya ilgili teminatın gösterilmesi gerekmektedir. Paylaşım sürecindeki hukuki ihtilaflar veya anlaşmazlıklar nedeniyle süreç uzasa bile, vergi taksitleri belirlenen zaman dilimlerinde (Mayıs ve Kasım) ödenmeye devam etmek zorundadır. Bu durum, mirasçıların hukuki anlaşma sağlanamasa dahi mali sorumluluklarından kaçınamayacaklarını gösterir.

SONUÇ

Mirasın bölünmesi, Türk Hukukunda elbirliği mülkiyetinin sona erdirilerek bağımsız mülkiyete geçişi sağlayan karmaşık ve çok aşamalı bir süreçtir. Bu süreçte mirasçıların irade özgürlüğü ve eşitlik ilkesi temel belirleyicilerdir.

En hızlı, en düşük maliyetli ve en kesin çözüm, tüm mirasçıların oybirliğiyle Miras Taksim Sözleşmesi yapmalarıdır. Bu sözleşmenin mutlaka yazılı şekilde yapılması ve tescil işlemlerinin eksiksiz tamamlanarak paylı mülkiyete değil, müstakil mülkiyete geçişi sağlaması kritik önem taşır. Aksi takdirde, Yargıtay içtihatları doğrultusunda, ortaklığın giderilmesi davası riski devam edebilir.

Anlaşma sağlanamaması halinde ise, mirasın paylaşımı yargı yoluyla, miras bırakanın son yerleşim yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açılan Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şüyu) Davası ile gerçekleştirilir. Mahkeme öncelikle malın değerini kaybetmeyecek şekilde aynen taksimini inceler, bu mümkün değilse satış yoluna başvurur.

Mirasçıların sağlığında yapılan karşılıksız kazandırmaların tespiti büyük önem taşır. Altsoya yapılan bu tür kazandırmaların kural olarak denkleştirmeye tabi olması karinesi, eşitliğin sağlanmasındaki ana mekanizmadır. Denkleştirme (İade) talebinin, Terditli olarak açılan Tenkis (Saklı Pay İndirimi) talebinden önce değerlendirilme zorunluluğu, dava stratejisinin bu önceliğe göre kurgulanmasını gerektirmektedir.

Son olarak, mirasçıların müteselsil sorumluluğunun paylaşma sonrasında dahi beş yıl sürmesi ve Veraset ve İntikal Vergisi yükümlülüklerinin (VİV) paylaşım sürecindeki gecikmelerden bağımsız olarak belirlenen taksitlerde ödenmesi gerekliliği, mirasçıların hem hukuki hem de mali riskleri dikkatle yönetmesini zorunlu kılmaktadır.


Mirasın Bölünmesi (Taksim) – Sıkça Sorulan Sorular

Mirasın Bölünmesi (Taksim) – Sıkça Sorulan Sorular

Mirasın paylaşılması için hiçbir hak düşürücü süre yoktur. TMK 642 uyarınca mirasçılar, ister 3 ay ister 30 yıl sonra olsun, her zaman paylaşım talep edebilir. Süreye bağlı olmaksızın taksim istenebilir.
Hayır. Rızai taksim (ihtiyari paylaşım) için tüm mirasçıların oybirliği şarttır. Bir kişi bile imzalamazsa, paylaşım ancak mahkeme kararıyla yapılır (İzale-i Şüyu davası).
Hayır. En hızlı yöntem, mirasçıların kendi aralarında yazılı bir “miras taksim sözleşmesi” yapmasıdır. Bu sözleşme noter şartı gerektirmez; yazılı imza yeterlidir. Ancak tapu işlemleri mutlaka tamamlanmalıdır.
Oybirliği yoksa rızai taksim yapılamaz. Bu durumda her mirasçı Sulh Hukuk Mahkemesi’nde “Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şüyu)” davası açabilir. Mahkeme aynen taksim mümkünse böler, değilse satış yoluna gider.
Aynen taksim, taşınmazın değerini düşürmeden bölünebilmesi demektir. Bölünebilir taşınmazlarda öncelik aynen taksimdedir. Bölünemeyen ev veya dükkanlarda ise satış suretiyle taksim yapılır.
Kural olarak satış açık artırma ile herkesin katılımına açıktır. Ancak tüm mirasçılar oybirliği ile kabul ederse, sadece mirasçılar arasında “özel açık artırma” yapılabilir.
TMK 669 gereği, çocuklara sağlığında yapılan karşılıksız kazandırmalar otomatik olarak “iade/denkleştirme” kapsamında kabul edilir. Bu, mirasçılar arasında eşitliği sağlamak için konulmuş kanuni bir karinedir.
Evet. Saklı payı ihlal eden tasarruflara karşı 1 yıllık sübjektif ve 10 yıllık objektif hak düşürücü süre vardır. Süre geçerse dava hakkı tamamen düşer.
Vergi beyannamesi verilmeden ve VİV yükümlülükleri yerine getirilmeden tapu intikali yapılamaz. Vergi taksitle ödenebilir ancak beyanname verilmesi zorunludur.
Evet. Mirasçılar murisin borçlarından beş yıl boyunca müteselsilen sorumludur. Bir mirasçıya borcun tamamı yöneltilebilir; sonra diğer mirasçılara rücu etme hakkı vardır.