GİRİŞ

Kamu görevlilerinin şahsi tazminat sorumluluğu, görevlerini ifa ederken işlem veya eylemleriyle üçüncü kişilere zarar verdikleri durumlarda, doğrudan doğruya sorumlu tutulmalarını ifade eder. Bu sorumluluk, idari faaliyetle bağlantılı olarak doğan zararların yükletilmesini mümkün kılar. Ancak Türk hukuk sisteminde bu husus, yalnızca istisnai ve özel şartların varlığı halinde geçerli olmakta. Genel ilke olarak ise idarenin sorumluluğu ön plana çıkmaktadır.

Kamu görevlisinin, görev sırasında yaptığı işlem veya eylem nedeniyle meydana gelen zararlar, görevle bağlantılıysa sorumluluk idareye aittir. Özellikle hizmetin kötü işleyişinden kaynaklanıyorsa bu durum geçerlidir. Bu hukuki durum, doktrinde ve içtihatlarda “idarenin hizmet kusuru” olarak adlandırılır. Hizmet kusurunun varlığı halinde zarar gören kişi, idareye karşı tam yargı davası açma hakkına sahiptir. Ancak idare, tazmin ettiği zarar için, kusurlu kamu görevlisine rücu etme hakkını saklı tutar (BK m.112 ve Kamulaştırma Kanunu m.30/son kıyasıyla).


İdarenin Hizmet Kusuru Sayılması İçin Gereken Temel İlkeler

1. Görevle İlgililik

Zarara sebep olan eylem veya işlem, kamu görevlisinin görevi kapsamında gerçekleştirilmiş olmalıdır. Eğer fiil, görevle ilgisi olmayan, tamamen şahsi ve bireysel bir saikle yapılmışsa, hizmet kusurundan söz edilemez. Yargı içtihatlarında da vurgulandığı üzere, hizmet kusurunun tespiti için eylem ile görev arasındaki ilişki ortaya konmalıdır.

2. Hukuka Aykırılık

İdarenin sorumlu tutulabilmesi için kamu görevlisinin eyleminin objektif anlamda hukuk kurallarına aykırı olması gerekir. Örf, adet veya nezaket kurallarına aykırılık tek başına idareyi sorumlu kılmaz. Hukuka aykırılığın varlığı, zararın tazmini için olmazsa olmaz koşuldur.

3. Zararın Oluşması

Zarar, somut ve belirli olmalıdır. Yalnızca muhtemel veya varsayımsal zararlar, hizmet kusuruna dayalı bir tazminat yükümlülüğü doğurmaz. Fiil sonucunda üçüncü kişi somut şekilde maddi veya manevi zarara uğramış olmalıdır.

4. Nedensellik Bağı

Zarar ile kamu görevlisinin eylemi arasında açık ve güçlü bir nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu bağ kopuksa ya da üçüncü bir etken nedeniyle zarar doğmuşsa idarenin sorumluluğuna gidilemez.


Kamu Görevlisinin Kişisel Kusuru ve Şahsi Sorumluluğu

Kamu görevlisinin şahsi kusuru; görevini yerine getirirken, hukuk devleti ilkelerine aykırı eylem ve işlemleri ifade eder. Özellikle kişisel maksatlarla ve kötü niyetle gerçekleştirilen eylemler bu kapsamda değerlendirilir. Bu tür eylemler idareye yükletilemeyecek nitelikte olup, doğrudan kamu görevlisine kişisel sorumluluk yükler.

Kin, intikam, düşmanlık gibi saiklerle hareket edilmesi, görev sınırlarının bilinçli olarak aşılması durumları örneklendirir. Bu tür durumlar kamu görevlisinin şahsi sorumluluğunun doğmasına neden olur.


Yargı İçtihatlarında Kişisel Kusur ve Sorumluluk Sınırları

1. Anayasa Mahkemesi Kararı

“Kamu görevlilerinin, açıkça ve kolayca hizmetten ayrılabilen tasarruf ve hatalarının kötü niyet ve maksatla ilgiliye zarar vermek veya kamu yararı dışında özel çıkarlar sağlanmak için bilerek yani kasten yapılan işlem ve eylemlerle bağışlanamıyacak ölçüde ağır kusur teşkil eden açık şekilde hukuka aykırı fiil ve muamelelerden ibaret olduğu Yargıtay ve Danıştay içtihat ve uygulamalarında kabul edilmektedir.”

📎 (AYM, E.1974/42, K.1975/62, 25.03.1975, RG 03.06.1975, 15254)


2. Uyuşmazlık Mahkemesi Kararları

a. E.1999/28, K.1999/37, 06.12.1999

“Kamu görevlisinin görev ve yetkilerinden, resmi sıfatından ayrılabilen; suç biçimine dönüşerek idari olma niteliğini yitiren eylem ve işlemleri anayasal korumanın dışında kalır. Bu durumda doğrudan kamu görevlisine karşı şahsi kusura dayanılarak adli yargı yerinde tazminat davası açılabilir.”

b. E.2003/31, K.2003/37, 16.06.2003

“Tazminatın konusu kamu görevlisinin şahsi kusurundan doğmuşsa ve idareye karşı dava açılmamışsa, idari yargı yerince idarenin sorumluluğu tespit edilemeyeceğinden, davanın adli yargıda görülmesi gerekir.”


3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları

Yargıtay, memurun kast veya açık yasal hükümlere aykırı davranışı sonucunda ortaya çıkan zararlar bakımından kamu görevinin yürütülmesiyle illiyet bağının koptuğunu belirtmektedir. Bu hallerin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceğini vurgular.

Örnek Kararlar:

  • YHGK, 2014/4-110 E., 2015/2600 K.
  • YHGK, 29.03.2006 gün ve 2006/4-86 E., 2006/111 K.
  • YHGK, 11.11.2009 gün ve 2009/4-411 E., 2009/491 K.
  • YHGK, 21.05.2014 gün ve 2013/4-1601 E., 2014/681 K.

Sonuç ve Değerlendirme

Kamu görevlilerinin görev sırasında gerçekleştirdikleri işlem ve eylemler neticesinde üçüncü kişilere verdikleri zararlarda genel sorumluluk idareye aittir. Ancak bu durum mutlak değildir. Görevle ilgisi olmayan, şahsi maksatlarla ve hukuka açıkça aykırı şekilde gerçekleştirilen fiillerde, kamu görevlileri doğrudan sorumlu tutulabilir. Ayrıca, kendilerine karşı adli yargıda şahsi kusura dayalı tazminat davası açılabilmektedir.

Bu bağlamda; Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesi, memurlara sınırsız bir koruma sağlamamakta; sadece görevle ilgili eylemleri kapsayacak şekilde bir sınır çizmektedir. Açık kast, ağır kusur ve kötü niyet gibi durumlarda ise memurun şahsi sorumluluğu ön plana çıkmaktadır. Doktrin ve içtihatlar da bu çerçevede şekillenmiştir. Özellikle son yıllarda Yargıtay ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında bu ayrım net biçimde ortaya konmuştur.