Kamu görevlilerinin şahsi tazminat sorumluluğu, genel olarak, görevleri sırasında işledikleri haksız fiiller sonucu üçüncü kişilere verdikleri zararlardan dolayı kişisel olarak sorumlu tutulmaları anlamına gelir. Ancak, Türk hukukunda bu konu oldukça spesifik kurallara tabidir ve bazı istisnalar bulunmaktadır. Genel olarak, kamu görevlisinin görevle ilgili işlemleri sırasında verdiği zararlar için idare sorumlu tutulur. Bu, “idarenin hizmet kusuru” olarak adlandırılır. : İdare, zararı karşıladıktan sonra kamu görevlisinden bu zararı geri alabilir (rücu).
İdarenin Hizmet Kusuru Sayılması İçin Gereken Temel İlkeler
- Görevle İlgililik: Kamu görevlisinin sorumlu tutulabilmesi için, zarara neden olan eylemin veya ihmalin görevle ilgili olması gerekmektedir. Kamu görevlisinin şahsi eyleminden kaynaklı olarak idarenin hizmet kusuruna başvurulamaz.
- Hukuka Aykırılık: Görevli, hukuk kurallarına aykırı bir davranışta bulunmuş olmalıdır. Hukuka aykırı olmayan yalnızca örf adet ve toplumsal nezaket kurallarına aykırılık tek başına idarenin hizmet kusuru oluşturmaz.
- Zararın Oluşması: Eylem veya ihmal sonucu üçüncü bir kişinin zarar görmesi gerekmektedir. İleride olması beklenen müstakbel zararlar da yine idarenin hizmet kusuru olarak değerlendirilemez.
- Nedensellik Bağı: Zarar ile kamu görevlisinin eylemi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır.
Kişisel kusur, memur veya kamu görevlisinin kamu görevini yerine getirirken, idare fonksiyonuna, kamu görevi gerek ve koşullarına aykırı ve yabancı olan, bu nedenle idareye yöneltilip, yüklenemeyen doğrudan doğruya memur veya kamu görevlilerine yüklenen memurun kişisel sorumluluğunu gerektiren tutum ve davranışlardır. Kin, garez, düşmanlık vs. gibi duygularla hareket edilmesi kişisel kusur için, yani memur ve kamu görevlisinin şahsen tazminatla sorumlu tutulmasını gerektirmektedir.
“Kamu görevlilerinin, açıkça ve kolayca hizmetten ayrılabilen tasarruf ve hatalarının kötü niyet ve maksatla ilgiliye zarar vermek veya kamu yararı dışında özel çıkarlar sağlanmak için bilerek yani kasten yapılan işlem ve eylemlerle bağışlanamıyacak ölçüde ağır kusur teşkil eden açık şekilde hukuka aykırı fiil ve muamelelerden ibaret olduğu Yargıtay ve Danıştay içtihat ve uygulamalarında kabul edilmektedir. Bu uygulamaya göre kamu personeli bilerek ve isteyerek yetkisini kötüye kullanır veya mevzuata açık ve kesin olarak belirlenmiş bulunan görev ve yetki alanını ve sınırlarını aşar yahut idarenin işlev alanı dışına çıkarsa, kişisel eylem ve kusur işlemiş ve kendi sorumluluğuna yol açmış sayılmaktadır.” AYM, E.1974/42, K.1975/62, 25.03.1975, RG 03.06.1975, 15254)
Uyuşmazlık Mahkemesi de bu hususta;
“Kamu görevlisinin görev ve yetkilerinden, resmi sıfatından ayrılabilen; başka bir anlatımla, suç biçimine dönüşerek idari olma niteliğini yitiren eylem ve işlemlerinin, yukarıda belirtilen Anayasal korumanın dışında kaldığını ve dolayısıyla, doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı şahsi kusuruna dayanılarak adli yargı yerinde tazminat davası açılabilme olanağı bulunduğunu da belirtmek gerekir” (Uyuşmazlık Mahkemesi, Hukuk Bölümü, E.1999/28, K.1999/37, 06.12.1999)
Yine Uyuşmazlık Mahkemesi aynı doğrultuda;
“Olayımızda, gerek adli gerekse idari yargı yerlerinde, tazminatın konusunu oluşturan zararın kamu görevlisinin kasta varan şahsi kusurundan doğduğu iddiasıyla ve doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı dava açıldığı; öte yandan, idarenin sorumluluğunu gerektiren bir görev ya da hizmet kusurundan sözedilmediği gibi, idareye karşı dava açılmamakla idari yargı yerince idarenin sorumluluğunun saptanmasına ve tazminle yükümlü tutulması halinde de idarece sorumlu personele rücu edilebilmesine olanak bulunmadığı görülmektedir.
Belirtilen duruma göre, şahsi kusuruna dayanılarak doğrudan doğruya kamu görevlisi aleyhine açılan tazminat davasının, özel hukuk hükümleri çerçevesinde görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu açıktır.” ( Uyuşmazlık Mahkemesi, Hukuk Bölümü, E.2003/31, K.2003/37, 16.06.2003)
Memur veya kamu görevlisinin tamamen kendi iradesi ile kasten ya da yasalardaki açık hükümler dışına çıkarak ve bunlara aykırı olarak suç sayılan eylemiyle verdiği zararlarda eylem ile kamu görevinin yürütülmesi arasında objektif bir illiyet bağının varlığından söz edilemez. Bu gibi hallerin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesinin hukuksal alanı dışında tutulduğunda şüphe olmamalıdır. (Yar. HGK. 2014/4-110 E. 2015/2600 K.) Aynı Yönde; “Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 15.11.2000 gün ve 2000/4-1650 E. 2000/1690 K.; 26.09.2001 gün ve 2001/4-595 E. 2001/643 K.; 29.03.2006 gün ve 2006/4-86 E. 2006/111 K.; 17.10.2007 gün ve 2007/4-640 E. 2007/725 K.; 20/02/2008 gün ve 2008/4-156 E., 2008/140 K.; 11.11.2009 gün ve 2009/4-411 E., 2009/491 K.; 18.11.2009 gün ve 2009/4-448 E., 2009/545 K.; 30.10.2013 gün ve 2013/4-44-1512 E., K.; 30.04.2014 gün ve 2013/4-1537 E., 2014/573 K.; 21.05.2014 gün ve 2013/4-1601 E., 2014/681 K. sayılı ilamları bu hususu işaret etmektedir.
Özetle; Devlet Memurları Kanununun 13. maddesi memurlar için bir hukuki koruma sağlamakla birlikte yargı kararlarından da anlaşılacağı üzere; memurun kin garez ve düşmanlık besleyerek görevini kötüye kullandığı eylemlerde kişisel olarak sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmelidir.