1. Giriş
Nüfus kaydı, bireyin doğumdan ölümüne kadar geçen süreçte sahip olduğu hukuki statüyü, kişisel durumunu ve toplumsal kimliğini belirleyen resmi kayıttır. Bu kayıtlar, devletin nüfus politikalarının yürütülmesi yanında, medeni hâl, mirasçılık, vatandaşlık ve aile hukuku gibi birçok temel alanda doğrudan sonuç doğurur.
Hukuki güvenlik ilkesi uyarınca, nüfus kayıtlarının gerçeğe uygun şekilde tutulması zorunludur. Zira nüfus kaydındaki hatalar, kişilerin kimliklerinin yanlış belirlenmesine yol açar ve bunun sonucu olarak vatandaşlık haklarının kullanılması, mirasçılık sıfatı, evlenme ehliyeti veya sosyal güvenlik hakları gibi birçok temel hak ihlal edilebilir.
Hatalı Mirasçılık Nedeniyle Tapu İptal Ve Tescil Davaların Hakkında Detaylı Bilgi İçin Tıklayınız.
2. Nüfus Kaydının Doğruluğu ve İptali Gerekliliği
Nüfus kaydı, bireyin doğumundan ölümüne kadar tüm hukuki statüsünü, aile bağlarını, medeni hâlini ve toplumsal kimliğini yansıtan resmi bir sicildir. Hukuki güvenlik ve kamu düzeni ilkeleri gereği, bu sicillerin doğru ve gerçeğe uygun şekilde tutulması zorunludur. Nüfus kayıtlarında yer alan yanlışlıklar yalnızca bireylerin özel hayatlarını ve şahsi haklarını değil, aynı zamanda devletin hukuki düzenini ve kamu yararını da doğrudan etkiler. Yanlış kaydedilen bir doğum tarihi, yanlış yazılmış bir soyadı veya gerçeğe aykırı şekilde kaydedilmiş bir aile bağı; mirasçılık sıfatının tespitinden vatandaşlık haklarının kullanılması sürecine kadar geniş bir yelpazede telafisi güç hukuki sonuçlar doğurur.
Türk Medeni Kanunu’nun 7. maddesi, resmi sicil ve senetlerin kesin delil niteliğini düzenlemekte; 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ise nüfus kayıtlarının tutulmasına, işlenmesine ve düzeltilmesine ilişkin esasları ortaya koymaktadır. Bu çerçevede, nüfus kayıtlarının doğruluğu hem bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin güvencesi hem de devletin idari işleyişinin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı ile Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğü birlikte değerlendirildiğinde, nüfus kayıtlarının gerçeğe uygunluğunu sağlamak için ilgililere yargı yoluna başvurma hakkı tanındığı açıktır.
Uygulamada, nüfus kayıtlarında yapılan yanlışlıkların düzeltilmesi için idari mercilere başvurulması yeterli değildir. 5490 sayılı Kanun’un 36. maddesi uyarınca, nüfus kayıtlarının düzeltilmesi ancak mahkeme kararı ile mümkündür. Bu nedenle, ilgililerin doğrudan Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmaları gerekmektedir. Nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalar, kamu düzeni ile yakından ilgili olduğundan, mahkemeler re’sen araştırma ilkesi çerçevesinde hareket etmekte; tarafların beyanlarıyla bağlı kalmaksızın tüm delilleri değerlendirerek gerçeğe en uygun çözümü bulmaya çalışmaktadır. Yargıtay da birçok kararında, nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davalarının çekişmesiz yargı işi olduğunu ve kamu düzenine ilişkin bulunduğunu vurgulamıştır.
Öte yandan, bu tür davalarda verilen mahkeme kararları nüfus müdürlüklerine bildirilerek ilgili kaydın iptali veya düzeltilmesi sağlanır. Böylece, hukuki statü ile resmi kayıt arasında uyum tesis edilerek hem bireylerin temel haklarının ihlal edilmesi önlenir hem de devletin resmi kayıt sisteminin güvenilirliği korunmuş olur.
İdari başvuru yollarının etkisizliği ve yalnızca yargı yoluyla düzeltme yapılabilmesi, nüfus kayıtlarının ne derece önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Zira devlet, bireyin kimliğini, aile bağlarını ve medeni durumunu esasen bu kayıtlara göre belirlemekte; tüm kamusal ve özel işlemlerde bu kayıtları dayanak almaktadır. Bu sebeple, nüfus kaydında hata veya gerçeğe aykırılık bulunduğunun anlaşılması halinde, ilgililerin vakit kaybetmeden dava yoluna başvurmaları hukuken zorunludur.
3. Nüfus Hizmetleri Kanunu ve Kaydın Düzeltilmesi
Nüfus Hizmetleri Kanunu, Türkiye’de nüfus kayıtlarının tutulması, düzeltilmesi ve denetlenmesine ilişkin usul ve esasları belirleyen temel yasal düzenlemedir. Bu kanunun 35. maddesi, nüfus kayıtlarında yapılacak değişiklikler ve düzeltmeler bakımından bağlayıcı hükümler içermektedir. Anılan maddeye göre, bir kaydın düzeltilmesi, değiştirilmesi veya kaydın hukuki anlamını etkileyecek nitelikte şerhler eklenebilmesi için kesinleşmiş bir mahkeme kararının varlığı zorunludur. Bu düzenleme, nüfus kayıtlarının güvenilirliğini ve kamu düzeni açısından taşıdığı önemi ortaya koymaktadır. Zira bireylerin kimlik, soybağı, evlilik, boşanma, vatandaşlık gibi temel hukuki statülerini belirleyen nüfus kayıtlarının keyfî idari tasarruflarla değiştirilmesi mümkün değildir.
Bununla birlikte, aile kütüklerine yapılan tesciller sırasında ortaya çıkan açık ve bariz maddi hatalar için kanun daha pratik bir çözüm öngörmüştür. Örneğin, yazım yanlışları veya belgeden yanlış aktarılan bilgiler gibi kaydın özünü değiştirmeyen hataların düzeltilmesi, nüfus müdürlükleri tarafından ilgili belgeler esas alınarak doğrudan yapılabilmektedir. Bu tür düzeltmeler, kaydın iptalini veya değiştirilmesini değil, yalnızca maddi hata niteliğindeki eksikliklerin giderilmesini kapsamaktadır.
Buna karşılık, nüfus kaydının gerçeğe aykırı olduğu, kişisel statüyü etkilediği veya kaydın esaslı unsurlarında değişiklik gerektirdiği durumlarda, düzeltme veya iptal ancak mahkeme kararıyla gerçekleştirilebilir. Bu noktada yargı yolunun zorunlu tutulmasının nedeni, kayıtların kamu düzeniyle doğrudan bağlantılı olmasıdır. Mahkemeler, tarafların talepleriyle bağlı kalmaksızın re’sen araştırma ilkesi doğrultusunda hareket ederek gerçeğe en uygun kaydın tesis edilmesini sağlamaktadır.
Dolayısıyla, nüfus kayıtlarının düzeltilmesi veya iptali konusunda idari başvurular çoğu zaman yetersiz kalmakta; yalnızca maddi hata niteliği taşıyan ve belgelere dayalı olarak ispatlanabilen durumlarda idari düzeltme imkânı tanınmaktadır. Bunun dışında kalan her türlü düzeltme ve iptal işlemi, yargı denetiminden geçerek kesinleşmiş mahkeme kararına bağlanmakta; böylece hem bireylerin temel haklarının korunması hem de nüfus kayıtlarının hukuki güvenilirliğinin sağlanması amaçlanmaktadır.
4. Nüfus Kaydının İptali Davasında Taraflar ve Süreç
Nüfus kaydının iptali, Türk hukuk sisteminde hem bireylerin haklarının korunması hem de kamu düzeninin sağlanması amacıyla düzenlenmiş önemli bir dava türüdür. Bu davalar, genellikle nüfus kaydının gerçeğe aykırı olduğunun ileri sürüldüğü veya kamu düzenini bozacak şekilde tutulduğunun anlaşıldığı hallerde gündeme gelir. Nüfus kaydının iptali davası, yalnızca ilgililer tarafından değil, aynı zamanda Cumhuriyet Savcıları tarafından da açılabilmektedir. Zira nüfus kayıtlarının doğruluğu, bireylerin özel menfaatlerinin ötesinde, devletin resmi kayıt düzeninin güvenilirliğiyle doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle Cumhuriyet Savcıları, kamu düzenini koruma görevleri çerçevesinde, yanlış veya sahte kayıtların iptali için yargıya başvurabilmektedir.
Nüfus kaydının iptali taleplerinde başvurucular çoğunlukla kaydın hatalı tutulduğunu iddia eden gerçek kişilerdir. Bunun yanı sıra, resmi dairelerin talebi üzerine Cumhuriyet Savcılarının davaya müdahil olması da mümkündür. Savcılar, yürüttükleri soruşturma ve incelemeler sonucunda kaydın sahte veya mükerrer olduğuna kanaat getirirse, mahkemeye başvurarak kaydın iptali yönünde talepte bulunabilir ve kamu düzeni açısından gerekli gördüğü delilleri mahkemeye sunabilir.
Bu davalar, uygulamada iki temel türde ortaya çıkar. İlk olarak, gerçekte var olmayan bir kişi adına nüfus kaydı yapılmış olabilir. Böyle bir durumda, hukuki varlığı bulunmayan kişi için düzenlenen kaydın iptali gerekir. İkinci olarak, aynı kişi için birden fazla kayıt tutulmuş olabilir ki bu da mükerrer kayıt olarak adlandırılır. Mükerrer kayıtlar, miras, vatandaşlık, sosyal güvenlik gibi alanlarda ciddi hukuki uyuşmazlıklara yol açabileceğinden, mahkeme tarafından iptal edilerek tek bir doğru kaydın bırakılması zorunludur.
Mahkemeler bu tür davalarda, re’sen araştırma ilkesi doğrultusunda hareket etmekte ve geniş kapsamlı bir delil toplama süreci yürütmektedir. Kaydın doğruluğu veya sahteliğinin tespitinde resmi belgeler, tanık beyanları, idari kayıtlar ve diğer yazılı deliller esas alınır. Ancak teknolojinin ve bilimsel yöntemlerin gelişmesiyle birlikte, özellikle soybağının doğruluğu konusunda şüphe bulunan durumlarda DNA testi gibi bilimsel deliller de kullanılmakta; böylece uyuşmazlığın çözümünde en objektif sonuca ulaşılmaya çalışılmaktadır.
5. Delillerin Rolü ve Mahkemelerin İnceleme Yükümlülüğü
Nüfus kaydının iptali davalarında, resmi belgeler ve kayıtlar en önemli delil kaynağını oluşturur. Ancak, bazen bu belgeler eksik olabilir veya doğruyu yansıtmayabilir. Bu durumda, mahkeme tanık ifadeleri ve genetik testler gibi başka tür delillere başvurmak durumunda kalabilir. Tanıklar, kaydın yanlışlığına dair bilgi verebilirken, DNA testleri, kişinin kimliğini doğrulamak için güçlü bir delil oluşturabilir.
Mahkemeler, kamu düzenini ilgilendiren bu davalarda, tarafların beyanları ile yetinmemelidir. Re’sen delil toplama yetkisi, hakimlerin davayı tarafsız ve doğru bir şekilde incelemelerini sağlar. Mahkemenin, sadece tarafların beyanlarına dayanmak yerine, gerekli her türlü delili toplayarak karar vermesi gerekir.
6. Nüfus Kaydının İptali Davalarının Görülme Yeri
Nüfus kaydının iptali davaları, niteliği itibarıyla kamu düzenini ilgilendiren ve sonuçları yalnızca tarafları değil, devletin resmi kayıt sistemini de doğrudan etkileyen davalardır. Bu nedenle, söz konusu davaların usule uygun yürütülmesi büyük önem taşır. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesi ve yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca, nüfus kaydının iptali veya düzeltilmesine ilişkin davalar, ilgili nüfus müdürünün veya onun görevlendireceği bir memurun huzurunda görülmek zorundadır. Bu düzenleme, davaların resmiyet kazanmasını, kayıtların güvenilir şekilde incelenmesini ve mahkeme kararlarının idari sicillere doğru şekilde işlenmesini sağlamak amacıyla getirilmiştir.
Mahkeme, davaya başlamadan önce ilgili nüfus müdürlüğüne tebligat çıkarmalı, davanın duruşma gün ve saatinden nüfus müdürünü haberdar etmelidir. Nüfus müdürü bizzat katılabileceği gibi, kendisini temsilen görevlendireceği bir memuru da duruşmaya gönderebilir. Bu katılım, davada tarafların beyanlarının denetlenmesi, kayıtların incelenmesi ve mahkeme kararının uygulanabilirliğinin sağlanması açısından zorunludur.
Yargıtay kararlarında da açıkça ifade edildiği üzere, nüfus müdürüne usulüne uygun tebligat yapılmadan ve memur huzurunda yargılama yapılmadan verilen kararlar, usul hükümlerine aykırı olup bozma sebebi teşkil eder. Bu durum, yalnızca tarafların haklarının korunması için değil, aynı zamanda resmi kayıtların güvenilirliğinin sağlanması için de gereklidir. Zira nüfus kayıtlarının düzeltilmesi veya iptali, sıradan bir özel hukuk uyuşmazlığı değil, kamu düzenine ilişkin ve devletin tüm işlemlerinde esas alınan kayıtların doğruluğunu ilgilendiren bir konudur.
7. Kanun Yolları ve İtiraz Hakkı
Nüfus kaydının iptali davaları sonucunda verilen mahkeme kararları, yalnızca tarafları değil, kamu düzenini de ilgilendiren sonuçlar doğurduğundan, kanun yollarına başvurma hakkı son derece önemlidir. Bu davalarda taraf sıfatı bulunan davacılar kadar, davanın yürütülmesi ve sicil düzeninin korunmasından sorumlu olan nüfus müdürlükleri de verilen hükme karşı kanun yollarına başvurabilir. Böylece hem bireysel menfaatler hem de kamu düzeni yönünden kararın hukuki denetimi sağlanmış olur.
Türk hukukunda, ilk derece mahkemesi kararlarına karşı istinaf ve temyiz yolları öngörülmüştür. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca, ilk derece mahkemelerinin nihai kararlarına karşı istinaf başvurusu yapılabilir. Bölge adliye mahkemeleri, kararın hem usul yönünden hem de esas yönünden denetimini gerçekleştirerek, gerektiğinde kararı kaldırıp yeniden hüküm kurabilir veya davayı reddedebilir. Böylece, ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararın hukuka uygunluğu ikinci bir yargı mercii tarafından denetlenmiş olur.
İstinaf aşamasından sonra hâlâ hukuki denetim ihtiyacı devam ediyorsa, 6100 sayılı Kanun’un 361. maddesi uyarınca temyiz yolu gündeme gelir. Temyiz, yalnızca hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığını denetleyen, esas itibarıyla Yargıtay tarafından yapılan bir incelemedir. Yargıtay, istinaf mahkemesi kararlarını hukuka aykırı bulursa bozma kararı verebilir; böylece hem tarafların menfaatleri hem de kamu düzeni gözetilerek hatalı kararların kesinleşmesinin önüne geçilir.
Bu noktada, kanun yolları yalnızca tarafların bireysel menfaatlerini korumakla sınırlı değildir; aynı zamanda hukuki güvenlik ilkesinin ve doğru karar alma mekanizmasının teminatıdır. Zira yüksek mahkemelerin devreye girmesi, farklı yargı mercilerinde ortaya çıkabilecek yorum farklılıklarının giderilmesini ve ülke genelinde yeknesak bir uygulamanın sağlanmasını mümkün kılar.
8. Vekaletname Gerekliliği
Nüfus kaydının iptali davası, niteliği itibarıyla şahsa sıkı surette bağlı hakları ilgilendiren ve kamu düzeni ile doğrudan bağlantılı bir dava türüdür. Bu nedenle, dava açılırken temsil yetkisinin sınırları son derece önemlidir. Vekâletnamede, nüfus kaydının iptaline ilişkin dava açma konusunda özel yetki bulunması zorunludur. Zira 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 74. maddesi gereğince, tarafın şahsına sıkı surette bağlı hakları veya kamu düzenini ilgilendiren davalarda, vekilin özel yetkiyle donatılmış olması şarttır. Bu zorunluluk, yalnızca davanın usulüne uygun olarak açılmasını değil, aynı zamanda davanın hukuken geçerliliğini de güvence altına alır.
Uygulamada, nüfus kaydının iptali davası için düzenlenen vekâletnamede, “nüfus kaydının iptaline veya düzeltilmesine ilişkin dava açma” yetkisinin açıkça yazılmış olması aranır. Vekâletnamede bu özel yetki yer almıyorsa, yalnızca genel dava açma yetkisine dayanarak dava açılması mümkün değildir. Mahkeme, bu durumda vekâletnamedeki eksikliği re’sen tespit eder ve vekile, özel yetkili vekâletname ibraz etmesi için süre verir. Verilen süre içinde özel yetki içeren vekâletnamenin sunulmaması halinde, davanın usulden reddine karar verilebilir.
9. Yargıtay Kararları
Yargıtay, nüfus kaydının iptali ve düzeltilmesi ile ilgili kararlarıyla önemli bir çok içtihat oluşturmuştur. Buna göre örnek olarak;
- Yargıtay 8. HD., 2017/6955 E., 2018/1811 K. ‘…Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucu; nüfus kaydının iptali istenilen …, 07.09.1952 doğumlu, ve … ile … kızı olarak beyan üzerine 08.08.1956 tarihinde nüfusa tescil edildiği, babası … İle birlikte 1988 tarihindeki nüfus yer değiştirme tutanağında ismi karşısında imzası bulunduğu, bunun dışında nüfus kaydında herhangi bir işlem mevcut olmadığı gibi dinlenen her üç davacı tanığı da, davacının …adında bir kardeşinin olmadığını ve böyle bir kişinin doğmadığını beyan ettikleri anlaşılmıştır. Mahkemece, … adında birisinin dava dilekçesinde ileri sürüldüğü üzere gerçekte olmadığı halde çeşitli saiklerle nüfusa tescil edildiği yönündeki iddia ile ilgili olarak; … adında birilerinin gerçekte var olup olmadığının tespiti açısından nüfusa tesciline dayanak bildirimde isimleri bulunan kişilerin yaşamaları halinde tanık sıfatıyla beyanlarının alınması, bu hususta ayrıntılı olarak doğum tarihi de dikkate alınarak kolluk araştırması yaptırılması, milli eğitim müdürlüğü, tapu müdürlüğü, sosyal güvenlik kurumu, vergi dairesi, emniyet müdürlüğü ve nüfus müdürlüğüne müzekkereler yazılması, yer değiştirme tutanağında mevcut imzaların ilk bakışta benzer oldukları da dikkate alınarak bu imzaların aynı el ürünü olup olmadığı hususunda da rapor alınıp, toplanacak diğer deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…’
- Yargıtay 8. HD., 2017/10379 E., 2017/6215 K. ‘…Mahkemece, dosya kapsamı ile davalının ikrarı ve doğum tutanağının sözlü beyana göre düzenlendiği gözetilerek, ayrıca…. incelemesi yapılmadan, davacının kendisi yönünden davanın kabulüne, eşi yönünden açmış olduğu davanın ise reddine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Nüfus kayıtlarındaki düzeltme istemine ilişkin davalarda, mahkemelerin hiçbir kuşku ve duraksamaya neden olmaksızın doğru sicil oluşturmak zorunluluğu bulunduğu dikkate alınarak somut olayda Mahkemece salt taraf beyanları ile yetinilmeyip bu iddia ile ilgili …. testi yaptırılıp alınacak rapor da gözetilerek karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi doğru görülmemiştir…’
- Yargıtay 8. HD., 2018/15639 E., 2020/2392 K. ‘…Dava dilekçesindeki anlatım ile aşamalardaki beyanlarla birlikte değerlendirildiğinde davada birden fazla istem olup ilki; Suriye vatandaşı olan davacının Türk vatandaşı olan Osman ve Rahime kızı olduğu; ikincisi ise nüfus kayıtlarında Osman ve Rahime kızı olan davalının ise adı geçenlerin çocuğu olmadığının tespiti ile nüfus kayıtlarının gerçek duruma uygun olarak düzeltilmesi istemine ilişkindir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106.maddesinde, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının veya yokluğunun tespit davası yolu ile mahkemeden istenebileceği, Türk Medeni Kanunu’nun 30. maddesinin 2. fıkrasında ise, nüfus sicilinde bir kayıt yoksa veya bulunan kaydın doğru olmadığı anlaşılırsa, gerçek durumun her türlü kayıtla ispat edileceği, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36.maddesinin 1/c bendine göre ise tespit davalarının, kaydın iptali veya düzeltilmesi için açılacak davalara karine teşkil edeceği hükmünü içermektedir.Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi ve nüfus kayıtlarına yönelik tespit davaları kamu düzeni ile yakından ilgili bulunduğundan, hakim istemle bağlı kalmayarak kendiliğinden de yapacağı araştırma ile elde edeceği sonuçlara göre karar vermek zorundadır. Verilen karar ile davacının Türk Vatandaşı olması durumu oluşacağından bu iddia ile ilgili olarak, DNA incelemesi yaptırılıp alınacak rapor da gözetilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
- Yargıtay 8. HD., 2017/6955 E., 2018/1811 K. ‘…Dava, nüfus kütüğündeki mükerrer kaydın iptali istemine ilişkindir. 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 7. maddesine göre, resmi sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, herhangi bir şekle bağlı değildir. Bu duruma göre bir kimsenin nüfus kütüğüne birden fazla kaydedilmesi mümkün bulunmadığından, mükerrer olan kaydın iptaline karar verilmelidir. Kamu düzenini ilgilendiren böyle bir davada kayıtlardan hangisinin iptal edileceği hususunda davacının tercihine bakılmaz.
10. Yargılama Sürecine İlişkin Bilgiler
Nüfus Kaydının İptali Davalarında Zamanaşımı
Nüfus kaydının iptali davaları, herhangi bir zamanaşımına tabi değildir. Bu, hukukun gerekliliği ve adaletin sağlanabilmesi açısından oldukça önemli bir noktadır. Yani, nüfus kaydındaki yanlışlıkların fark edilmesi durumunda, kişi veya ilgili kurumlar her zaman davayı açma hakkına sahiptir. Zamanaşımı süresinin olmaması, kaydın gerçeğe uygun hale getirilmesi adına önemli bir avantaj sağlar.
Nüfus Kaydının İptali Davalarında Davacı ve Davalı
Nüfus kaydının iptali davalarında, davacı kaydın düzeltilmesi veya iptali yönünde talepte bulunan kişidir. Bu kişiler, yanlış kaydın oluşturulduğu bireyler olabileceği gibi, kaydın düzeltilmesi gerektiğini düşündüğü yakınlar veya resmi daireler de olabilir. Cumhuriyet Savcıları de davada davacı olabilir, çünkü bu tür davalar kamu düzeniyle ilgilidir.
Davalı ise nüfus müdürlüğüdür. Eğer Cumhuriyet Savcısı tarafından dava açılmışsa, davalı taraf, ilgili kişi olacaktır.
Nüfus Kaydının İptali Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Nüfus kaydının iptali ve düzeltilmesi konusundaki davalarda Asliye Hukuk Mahkemeleri genel görevli mahkemedir. Davanın açılacağı yer, davacının yerleşim yeri mahkemesidir. Yani, davacının ikamet ettiği yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi, davanın görülmesinde yetkili olacaktır.
11. Sonuç
Nüfus kaydının doğru bir şekilde tutulması, sadece bireylerin kimliklerinin doğruluğu için değil, aynı zamanda kamu düzeni ve toplumsal adalet için de önemlidir. Nüfus kaydındaki yanlışlıkların düzeltilmesi için hukuki yollarla başvurulması, kişilerin haklarını ve toplumsal düzeni koruma adına elzemdir. Mükerrer kayıtlar, gerçeğe aykırı kaydın iptali ve düzeltilmesi için her zaman yargı yoluna başvurulması gerekir. Mahkemeler, delil toplama yükümlülüğüne sahiptir ve herhangi bir kaydın iptali için gerekli olan her türlü delil toplanmalıdır. Nüfus kaydının iptali davalarında herhangi bir zamanaşımı bulunmadığı ve her zaman dava açılabileceği gerçeği, adaletin sağlanabilmesi adına önemli bir hukuki avantaj sunmaktadır.
Nüfus Kaydının İptali ve Düzeltilmesi – Sıkça Sorulan Sorular
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ve Türk Medenî Kanunu çerçevesinde en çok sorulan sorular ve yanıtları.
İptal, var olmayan veya mükerrer kayıtların tamamen silinmesidir. Düzeltme, mevcut kayıttaki hatalı bilginin gerçeğe uygun hale getirilmesidir.
Genel kural olarak hayır. Mahkeme kararı gerekir. Sadece açık ve belgeli maddi hatalar nüfus müdürlüğünce düzeltilebilir.
Nüfus kayıtlarının iptali ve düzeltilmesi davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.
İlgililer dava açabilir. Ayrıca kamu düzeni gereği Cumhuriyet savcıları da davayı açabilir veya müdahil olabilir.
Başlıca iki durum vardır: (i) var olmayan kişi adına sahte kayıt yapılması, (ii) aynı kişi için mükerrer kayıt tutulması.
Evet. Nüfus müdürü veya görevlendireceği memurun huzuru olmadan verilen karar usul açısından geçersiz sayılır.
Resmi belgeler, idari kayıtlar, tanık beyanları ve gerektiğinde DNA testi gibi bilimsel yöntemler kullanılabilir.
Evet. Vekâletnamede açıkça “nüfus kaydının iptali/düzeltilmesi” yetkisinin yazması gerekir. Aksi halde dava reddedilebilir.
Evet. Kamu düzeni ile ilgili olduğundan, mahkeme tarafların beyanlarıyla bağlı değildir ve tüm delilleri kendisi toplayabilir.
Karar kesinleşince, mahkeme ilgili nüfus müdürlüğüne bildirir ve kayıt resmi sicilde iptal/düzeltme olarak işlenir.
Taraflar ve nüfus müdürlüğü istinaf ve şartları varsa temyiz yoluna başvurabilir. Yüksek mahkemeler hukuki denetim yapar.
Maddi hata, yazım-aktarım hatasıdır ve idarece düzeltilebilir. Esaslı yanlışlar (doğum tarihi, soybağı vb.) mahkeme kararı gerektirir.