GİRİŞ
Türk Ceza Kanunu (TCK) madde 102, modern ceza hukuku sisteminde bireysel cinsel dokunulmazlığın korunmasına yönelik en temel düzenlemelerden biridir. 6545 sayılı Kanun ile 18 Haziran 2014 tarihinde yapılan köklü değişikliklerle yeniden şekillendirilen bu madde, cinsel saldırı suçunu üç ana başlık altında ele almaktadır: basit cinsel saldırı, sarkıntılık düzeyinde kalan cinsel saldırı ve vücuda organ veya sair cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilen nitelikli cinsel saldırı.
Bu düzenleme, failin iç dünyasındaki saik yerine, eylemin objektif niteliği ve mağdurun iradesini sakatlayan koşullar üzerinde yoğunlaşarak cinsel suçlara karşı daha kapsamlı bir koruma mekanizması oluşturmuştur.
Makalede, TCK m. 102‘nin yasal çerçevesini, suçun unsurlarını, yargısal uygulamadaki kritik ayrım noktalarını, cezayı artıran nitelikli halleri ve usul hükümlerini detaylı bir şekilde incelemektedir. Özellikle “sarkıntılık” ile “basit cinsel saldırı” arasındaki ince çizgi ve Yargıtay’ın bu konudaki kriterleri, hukuk uygulamasındaki en temel tartışma konularından birini oluşturmaktadır. Benzer şekilde, “eşe karşı işlenen nitelikli halin” soruşturmasının şikayete bağlı olması gibi usulü karmaşıklıklar, mağdurun adalet arayışını etkileyebilecek potansiyel zorlukları ortaya koymaktadır. Suçun ispatı konusunda ise, Yargıtay’ın mağdur beyanına üstünlük tanımasına rağmen, bu beyanın tutarlılık, husumet yokluğu gibi katı kriterlere tabi tutulması, ispat yükünün zorluğunu gözler önüne sermektedir. Makalenin temel amacı, TCK m. 102’nin teorik ve pratik boyutlarını bir araya getirerek, Türk Ceza Hukuku’ndaki bu dinamik ve hassas alanı çok yönlü bir bakış açısıyla aydınlatmaktır.
Suçun Hukuki Niteliği ve Korunan Değer
Türk Ceza Kanunu’nun “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı İkinci Kısmında, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar, TCK’nın 102 ila 105. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler, 765 sayılı eski TCK’da yer alan “genel ahlak” ve “aile düzeni” gibi toplumsal değerleri merkeze alan yaklaşımdan farklı olarak, bireyin kendi cinsel bütünlüğü, beden ve ruh sağlığı ile mahremiyetini koruma altına almıştır. Bu, modern ceza hukuku anlayışının bir yansıması olarak, suçun mağdurunun iradesine ve cinsel özgürlüğüne verilen önemi vurgulamaktadır. Dolayısıyla, TCK m. 102 ile korunan hukuki değer, kişinin cinsel dokunulmazlığı olup, bu dokunulmazlığın ihlali, bedensel temasta bulunan cinsel davranışlarla gerçekleşir. Bu kapsamda suç, faile yönelik cinsel arzulara cevap vermeme veya rızası dışında gerçekleşen cinsel davranışlara maruz kalma durumunu kapsar.
I. Cinsel Saldırı Suçunun Unsurları ve Temel Hali
A. Kanun Metni ve Genel Tanım
TCK m. 102, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle birlikte cinsel saldırı suçunu şu şekilde tanımlamaktadır: “(1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir”. Kanun metni, suçun temelini oluşturan iki ana kavramı, yani “cinsel davranışlar” ve “vücut dokunulmazlığının ihlali“ni açıkça ortaya koymaktadır. Bu eylemler, mağdurun rızası hilafına gerçekleştirilerek suçun hukuka aykırılık unsurunu oluşturur.
B. Maddi Unsurlar
Suçun maddi unsurları; fail, mağdur ve fiil olarak üç ana başlıkta incelenir.
Fail ve Mağdur: TCK m. 102’de düzenlenen cinsel saldırı suçunun faili ve mağduru için cinsiyet bakımından herhangi bir özellik aranmamıştır. Bu, suçun hem kadın hem de erkek tarafından bir başka kadına veya erkeğe karşı işlenebileceği anlamına gelir. Mağdurun medeni hali de suçun oluşumu açısından önem arz etmez. Ancak, mağdurun yaşı, suçun hukuki nitelendirmesi açısından kritik bir ayrımdır. Suçun TCK m. 102 kapsamında değerlendirilebilmesi için mağdurun 18 yaşını tamamlamış olması gerekmektedir. Eğer mağdur 18 yaşından küçükse, TCK m. 103’te düzenlenen “çocukların cinsel istismarı” suçu oluşur. Bu durum, kanun koyucunun çocukları yetişkinlere göre daha özel bir koruma alanı içinde değerlendirdiğini göstermektedir.
Fiil: Suçun fiil unsurunu “cinsel davranışlarla vücut dokunulmazlığının ihlali” oluşturur. Bu ihlalin, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik olması gerekmektedir. Bu bağlamda, örneğin dostluk veya nezaket göstergesi olarak yapılan bir sarılma ya da yanak öpme, cinsel bir amaç taşımadıkça suç teşkil etmez. Fiil, mağdurun vücuduna bedensel temas içermelidir; temasın yokluğu halinde cinsel taciz (TCK m. 105) suçu gündeme gelebilir.
C. Manevi Unsur ve Kast
Cinsel saldırı suçu, yalnızca kasten işlenebilen bir suçtur ve taksirle işlenmesi mümkün değildir. Failin kastı, kanunun suç saydığı fiili ve bu fiili meydana getirecek hareketi bilerek ve isteyerek gerçekleştirme iradesidir. Eylem hem doğrudan kastla hem de olası kastla işlenebilir. Suçun temel halinde, failin cinsel arzularını tatmin amacı taşıması manevi unsur için zorunlu görülür. Ancak, vücuda organ veya sair cisim sokulması suretiyle işlenen nitelikli halde, maddenin gerekçesi ve doktrindeki bazı görüşlere göre cinsel arzuların tatmini amacının şart olmadığı, fiilin “objecktif olarak şehevi olması”nın yeterli olduğu ileri sürülmektedir.
D. İkinci ve Üçüncü Derece İçerikler
Kanunun cinsel saldırı suçunu tanımlarken fiil unsurunu “cinsel davranışlar” olarak belirlemesi, failin eyleminde cinsel bir amacın varlığını zorunlu kılmaktadır. Ancak, vücuda organ veya sair cisim sokma gibi nitelikli hallerde bu amacın aranmaması gerektiği yönündeki yaklaşım önemli bir ayrımdır. Bu, suçun temel amacının, failin iç dünyasındaki saik yerine, dışa vuran eylemin nesnel cinsel niteliği ve mağdurun cinsel dokunulmazlığına yönelik somut ihlal üzerinde odaklandığını göstermektedir. Bu yaklaşım, failin cinsel tatmin amacı olmaksızın (örneğin salt bir şiddet veya aşağılama amacıyla) işlediği ağır bir cinsel saldırıdan sorumlu tutulabileceği sonucunu doğurur ve hukuki korumanın sadece cinsel saikle sınırlı olmadığını, mağdurun bütünlüğüne yapılan her türlü ciddi saldırıyı kapsadığını gösterir.
Ayrıca, kanun metni failin veya mağdurun cinsiyetini veya medeni halini önemsiz kılarken, eşe karşı işlenen nitelikli cinsel saldırı gibi özel durumlarda bu nitelikler yeniden önem kazanmaktadır. Bu durum, kanun koyucunun bir yandan suçun evrenselliğini vurgularken, diğer yandan belirli sosyal ve ailevi ilişkilerin getirdiği karmaşıklıkları özel hükümlerle ele alma çabasını ortaya koyar. Bu ikili yaklaşım, ceza hukukunun hem genel ilkeleri hem de toplumsal yapıdaki özel ilişkileri dengelemeye çalışan dinamik bir alan olduğunu göstermektedir.
II. Suçun Türleri ve Yargısal Uygulamadaki Kriterler
A. Sarkıntılık ve Basit Cinsel Saldırı Ayrımı (TCK 102/1)
TCK m. 102/1, basit cinsel saldırı suçunu iki farklı seviyede düzenlemektedir: sarkıntılık ve basit cinsel saldırı. Yargıtay ve doktrinde genel kabul gören yaklaşıma göre, sarkıntılık düzeyi, fiilin ani, kesik ve süreklilik arz etmeyen hareketlerle gerçekleştirilmesini ifade eder. Örneğin, halka açık bir yerde bir kişinin kalçasına anlık bir dokunma, bu kapsamda değerlendirilebilir. Buna karşılık, basit cinsel saldırı, sarkıntılığı aşan, daha yoğun ve süreklilik gösteren, “sırnaşık” hareketlerle işlenen eylemleri kapsar. Bu ayrım, fiilin yoğunluğu ve devamlılığına göre belirlenir. Sarkıntılık suçu için öngörülen ceza iki yıldan beş yıla kadar hapis iken, basit cinsel saldırı suçu için beş yıldan on yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Her iki suç da mağdurun şikayetine bağlıdır ve yargılamaları Asliye Ceza Mahkemelerinde görülür.
B. Nitelikli Cinsel Saldırı (TCK 102/2)
Suçun en ağır şekli, TCK m. 102/2’de düzenlenen ve “fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi” olarak tanımlanan nitelikli haldir. Bu fiilin oluşabilmesi için, vücuda vajinal, anal veya oral yoldan bir organ (penis, parmak gibi) veya cop, şişe, kalem gibi “sair bir cisim“in ithal edilmesi gerekmektedir. Bu nitelikli halin cezası on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasıdır. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi halinde, soruşturma ve kovuşturma mağdurun şikayetine bağlıdır.
C. İkinci ve Üçüncü Derece Eylemler
TCK’nın cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar bölümünde yer alan “sarkıntılık” ve “basit cinsel saldırı” ayrımı ile TCK m. 105’teki “cinsel taciz” suçu arasındaki fark, fiildeki bedensel temasın varlığına dayanır. Ancak, bu durum pratikte bir belirsizlik yaratmaktadır. Zira Yargıtay’ın “vücuda dokunma olmaksızın bakma” gibi eylemleri belirli koşullarda cinsel taciz olarak değerlendirebildiği ve bazı doktriner yaklaşımların “sırnaşık hareketler”i basit cinsel saldırı saydığı bilinmektedir. Bu durum, eylemin failin kastı ve mağdurun algısı gibi sübjektif faktörlere göre farklı şekillerde yorumlanmasına yol açarak ceza adalet sisteminde öngörülebilirlik ilkesini zedeleyebilmektedir.
Ayrıca, nitelikli cinsel saldırı suçunda kullanılan “sair bir cisim” ifadesinin, doktrin ve uygulamada sadece cansız nesneleri değil, aynı zamanda mağdurun kendi parmağını kullanmaya zorlanması veya mağdurun faile organını sokmaya zorlanması gibi karmaşık senaryoları da kapsayacak şekilde yorumlanması, hukuki korumanın kapsamını genişletmektedir. Bu genişletici yorum, failin eylemini doğrudan mağdura karşı gerçekleştirmesi koşulunun ötesine geçerek dolaylı faillik gibi karmaşık iştirak hallerini de bu nitelikli suç kapsamında değerlendirilebilir kılmaktadır.
III. Cezayı Artıran Nitelikli Haller ve Cezalandırma
A. TCK 102/3’te Düzenlenen Nitelikli Haller
TCK m. 102/3, suçun belirli durumlar altında işlenmesi halinde cezanın artırılmasını öngörmektedir. Bu haller şunlardır:
- Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi: Bu durum, mağdurun yaşlılık, akıl hastalığı, baygınlık veya engel durumu nedeniyle kendini savunamaması hallerini kapsar.
- Kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması: Failin, mağdur üzerindeki yetkisini veya güven ilişkisini kullanarak suçu işlemesi halidir. Örneğin, bir doktorun hastasına veya bir öğretmenin öğrencisine karşı cinsel saldırıda bulunması bu kapsamdadır.
- Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi: Bu nitelikli hal, suçun işlenmesindeki tehlike ve mağdurun direncinin kırılması kolaylığını artırması nedeniyle öngörülmüştür. Özellikle “birden fazla kişi tarafından birlikte” işlenmesi halinde, Yargıtay, bu halin uygulanabilmesi için faillerin TCK m. 37 kapsamında “müşterek fail” olarak eylemi gerçekleştirmesinin zorunlu olduğunu belirtmektedir. Bu, azmettiren veya yardım edenin bu nitelikli halden cezalandırılamayacağı anlamına gelir.
B. Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Haller (TCK 102/5)
Cinsel saldırı suçu, mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü gibi ağır sonuçlar doğurması halinde, TCK m. 102/5 uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. Bu, kanunun cinsel saldırı sonucunda ortaya çıkan en ağır neticeleri de suçun kapsamına aldığını ve faile en yüksek cezayı öngördüğünü göstermektedir. Bu durumlarda, ceza sorumluluğu için netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar için aranan koşulların gerçekleşmesi gerekir.
C. İkinci ve Üçüncü Derece İçerikler
TCK m. 102/3-d’de yer alan “birden fazla kişi tarafından birlikte” işlenmesi halinin uygulanabilmesi için faillerin müşterek faillik statüsünde olması gerektiği yönündeki yaklaşım, pratikte bazı sorunlar yaratmaktadır. Bu hukuki ayrıntı, bir eyleme katılan tüm kişilerin aynı nitelikli halden cezalandırılamamasına neden olabilir. Örneğin, bir failin doğrudan cinsel saldırıyı gerçekleştirirken, diğerinin sadece dışarıda gözcülük yapması durumunda, gözcülük yapan kişi yardım eden olarak nitelendirilebilir ve bu nitelikli halden sorumlu tutulamaz. Bu durum, hukuki sistemin tüm katılımcıları aynı ağırlıkta cezalandırma yeteneğini karmaşıklaştırmakta ve adil yargılama sürecinde tartışmalara yol açabilmektedir.
IV. Hukuka Uygunluk Nedenleri ve Yargılama Esasları
A. Mağdurun Rızası ve Hilenin Rolü
Mağdurun rızası, ceza hukuku genel ilkelerinden olan ve TCK m. 26’da düzenlenen bir hukuka uygunluk nedenidir. Cinsel saldırı suçunda, mağdurun rızasının bulunması halinde suç oluşmaz. Ancak, rıza beyanının geçerli olması, yani cebir, tehdit veya hile gibi iradeyi sakatlayan nedenler altında verilmemiş olması gerekir.
Hile, mağdurun iradesini yanıltıcı ve aldatıcı eylemlerle sakatlama durumudur. Örneğin, bir failin kendisini doktor olarak tanıtıp cinsel duygularını tatmin amacıyla mağduru muayene etmesi veya cinsel ilişki sırasında mağdura fark ettirmeden kondomu çıkarması, hileli cinsel saldırı eylemi olarak değerlendirilebilir. Bu gibi durumlarda, mağdurun görünüşteki rızası hukuken geçerli sayılmaz ve suçun hukuka aykırılık unsuru ortadan kalkmaz.
B. İştirak ve Zincirleme Suç
Cinsel saldırı suçunda iştirak (faillik, azmettirme, yardım etme) mümkündür. Eğer suç, birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmişse, TCK’nın faillik, azmettirme ve yardım etme hükümlerine göre her bir kişinin sorumluluğu belirlenir. Aynı kişiye karşı, farklı zamanlarda ancak tek bir suç işleme kararı kapsamında birden fazla kez cinsel saldırıda bulunulması halinde ise TCK m. 43 kapsamında zincirleme suç hükümleri uygulanır.
C. Usul Hükümleri
- Şikayet Koşulu: TCK m. 102/1’de düzenlenen basit cinsel saldırı ve sarkıntılık suçlarının soruşturma ve kovuşturması mağdurun şikayetine bağlıdır. Aynı zamanda, eşe karşı işlenen nitelikli cinsel saldırı suçu da şikayete bağlı tutulmuştur. Bunun dışındaki tüm nitelikli hallerde ise soruşturma ve kovuşturma Cumhuriyet savcılığınca re’sen (kendiliğinden) yürütülür.
- Görevli Mahkeme: Basit cinsel saldırı ve sarkıntılık suçlarına bakmakla görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemeleridir. Ancak, TCK m. 102’de yer alan diğer tüm nitelikli cinsel saldırı suçlarında görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemeleridir.
- Dava Zamanaşımı: Sarkıntılık suçu için dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Basit ve nitelikli cinsel saldırı suçlarının diğer tüm hallerinde ise bu süre 15 yıldır.
D. İkinci ve Üçüncü Derece İçerikler
TCK m. 102’deki suç tipleri arasında yer alan şikayet mekanizmasının karmaşıklığı, hukuki desteği olmayan mağdurlar için önemli zorluklar yaratabilir. Basit ve sarkıntılık düzeyindeki eylemlerin takibinin şikayete bağlı olması, mağdurun hukuki nitelendirme konusundaki bilgisizliği nedeniyle şikayet süresini (6 ay) kaçırmasına neden olabilir. Bunun yanı sıra, eşe karşı işlenen nitelikli cinsel saldırının dahi şikayete bağlı olması, aile içi şiddet döngüsü içinde olan veya psikolojik baskı altında bulunan mağdurların adalet sistemine erişimini zorlaştırmaktadır. Bu durum, suçun cezasız kalmasına yol açarak yasal düzenlemenin amacının önünde bir engel teşkil edebilir. Bu da ceza politikasının mağdur odaklı yaklaşımı ile şikayet kurumunun pratik engelleri arasındaki çatışmayı ortaya koymaktadır.
V. İspat ve Delil Değerlendirmesi: Yargıtay İçtihatları
A. Delil Türleri
Cinsel saldırı suçlarında ispat, davanın doğası gereği genellikle zordur. Ceza muhakemesinde beyan delili (mağdur, sanık, tanık beyanları), belge delili (mesaj, günlük gibi yazılı kayıtlar) ve belirti delili (olay yerindeki DNA örneği, kan lekesi, kamera kaydı, HTS kayıtları) olmak üzere üç ana delil türü kullanılır. Bu tür davalarda özellikle tıbbi muayene raporları ve adli tıp incelemeleri büyük önem taşır.
B. Mağdur Beyanının Delil Değeri
“Kadının beyanı esastır” ilkesi, Yargıtay’ın cinsel suç davalarındaki yaklaşımının bir özeti olarak değerlendirilebilir, ancak bu bir kanun hükmü değil, belirli koşulları taşıyan mağdur beyanına üstünlük tanınmasını ifade eder. Yargıtay’a göre, fail ve mağdur dışında tanığın olmadığı durumlarda mağdur beyanına itibar edilebilmesi için belirli kriterler aranır. Bu kriterler arasında şikayetin makul bir zaman dilimi içinde yapılmış olması, fail ile mağdur arasında önceden husumet bulunmaması, beyanların samimi, tutarlı, ısrarlı ve çelişkisiz olması, adli tıp raporu gibi teknik verilerle çelişmemesi, iftira atma nedeninin bulunmaması ve beyanın somut vakıalara dayanması yer alır.
C. Sanık Müdafiinin Savunma Argümanları
Cinsel saldırı davalarında sanık müdafiinin temel savunma stratejileri, ispat yükümlülüğünün savcılıkta olduğu gerçeğine dayanır. En yaygın savunma argümanları şunlardır:
- Delil Yetersizliği: Mağdur beyanı dışında, suçu kanıtlayacak somut ve şüpheden uzak başka bir delil bulunmadığı iddiası. Bu argüman, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesiyle desteklenir.
- Mağdur Beyanındaki Çelişkiler: Mağdurun aşamalardaki ifadelerinin birbiriyle veya hayatın olağan akışıyla çeliştiği, bu nedenle beyanına itibar edilemeyeceği iddiası.
- Önceden Husumet: Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı bir husumet bulunduğu ve bu nedenle mağdurun iftira atmış olabileceği iddiası.
- Fiilin Hukuki Nitelendirmesi: Eylemin cinsel saldırı değil, sarkıntılık, cinsel taciz veya hatta kasten yaralama gibi daha hafif bir suç olduğu yönündeki hukuki değerlendirme.
Cinsel Saldırı Suçlarında İftira Hususunda Detaylı Bilgi İçin Tıklayınız.
D. İkinci ve Üçüncü Derece Eylemler
Cinsel saldırı suçlarının doğası gereği genellikle kapalı kapılar ardında ve tanık olmaksızın işlenmesi, ispat yükünü zorlaştıran en önemli faktördür. Yargıtay’ın mağdur beyanına itibar etme konusunda getirdiği “tutarlılık,” “husumet yokluğu,” “makul süre içinde şikayet” gibi katı kriterler, bir yandan sanığın masumiyet karinesini korurken, diğer yandan mağdurun adalet arayışını engelleyebilmektedir. Mağdurun yaşadığı travma ve şok nedeniyle şikayetini hemen yapamaması veya faille arasındaki karmaşık ilişki (örneğin eşler arasındaki cinsel saldırı) nedeniyle husumetin varlığı, bu katı kriterler altında suçun ispatını imkansız hale getirebilmektedir. Bu durum, modern ceza hukuku sistemlerinin, cinsel suçlar konusunda ispat yükünü nasıl dengeleyeceği sorusunu gündeme getirmektedir.
V. Yargıtay’dan Emsal Kararlar ve İçtihatlar
- Yargıtay 9. Ceza Dairesi – Esas No: 2024/2183 E. “Sanığın mağdureye yönelik diş hekimi muayenehanesi merdivenlerinde zorla öpme eyleminden sonra aynı kast altında, kısa zaman aralığında, araya uzun süreli bir kesinti girmeden diş filmi çektirme hilesi ile evinde gerçekleştirdiği nitelikli cinsel saldırı eylemleri karşısında temadi eden eylemlerin tek suç olarak kabul edilerek 5237 Sayılı Kanun’un 43.maddesinin birinci fıkrasının uygulanmayacağının gözetilmemesi, usul ve kanuna aykırıdır.”
- Yargıtay Ceza Genel Kurulu- Esas No: 2022/9-406 E. “Olayda; TCK’nın 36. maddesinde yer alan gönüllü vazgeçme kurumunun varlığının tespiti bakımından öncelikle sanığın kasıtlı bir suçun işlenmesine yönelik olarak icra hareketlerine başlamasının ve suçun icra hareketlerini isteyerek terk etmesinin gerekli olması göz önünde bulundurulduğunda; somut olayda sanığın kızı olan tanığın da evde olduğunu bildiği hâlde gündüz vakti alt katta bulunan katılanın evinde olayı gerçekleştirmesi karşısında olay yerinin özellikleri, sanığın katılana arkasından sarılarak söylediği; “Rüyama giriyorsun, bir kere benimle yat!” şeklindeki sözleri ve bu sözleri destekler mahiyette katılanı zorla yatak odasına götürüp yatağın üstüne atmaya ve bluzunu çıkartmaya çalışmak, bacaklarını elleyip şalvarını indirmek şeklindeki dış dünyaya yansıyan ve katılanın direnerek bağırması ile tanığın kapıyı ısrarlı şekilde çalması üzerine sonlandırdığı aşamaya kadar devam eden eylemlerinin vücuda organ veya sair bir cisim sokmaya yönelik olmadığı, bu bağlamda sanığın nitelikli cinsel saldırı suçuna ( vücuda organ veya sair cisim sokmaya ) yönelen icrai bir hareketinin bulunmadığı, sanığın kastına ilişkin aksine bir kabulün, şüphenin aleyhine değerlendirilerek cezalandırılması anlamına geleceği, dolayısıyla kastının basit cinsel saldırı suçuna yönelik olduğu, bununla birlikte eylemine kendiliğinden son vermemesi nedeniyle TCK’nın36. maddesinde yer alan gönüllü vazgeçme hükmünün itiraza konu olayda uygulanma olanağının bulunmadığı, katılanın bağırması ve tanığın kapıyı ısrarlı şekilde çalması üzerine sanığın kast edip tamamlamış olduğu basit cinsel saldırı eylemine son verdiği anlaşıldığından, eyleminin bir bütün hâlinde basit cinsel saldırı suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.”
- Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Esas No: 2023/9-530 E. “Yanlışlıkla mağdureye elinin çarpmış olabileceğini ancak taciz kastının olmadığını, olayın yanlış anlamadan kaynaklandığını savunduğu olayda; katılan mağdurenin metrobüsün durakta durması üzerine zaman kaybetmeksizin olayı intikal ettirerek sanığı yakalatması, sanıkla tanışıklığı bulunmayan katılan mağdurenin sanığa iftira atmasını gerektirecek bir husumetinin bulunmaması, olay yerinde bulunan ve taraflarla tanışıklığı olmayan tanığın özde değişmeyen görgüsüne dair beyanlarının katılan mağdurenin beyanlarını doğrular nitelikte bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığa atılı basit cinsel saldırı suçunun unsurları itibarıyla oluştuğunun kabulü gerekmektedir.”
- Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Dosya No: 2019/14-183 E. “Hakkında düzenlenen rapor sonucunda bekaretini kaybettiğini öğrenmesi ve bu durumun olay tarihinde alkol nedeniyle bilincinin yerinde olmadığını doğrulaması, ses kaydını içeren CD’nin çözüm tutanağında yer alan görüşme içeriklerinin de bu hususu teyit etmesi, kaldı ki sanığın 16.10.2013 tarihinde saat 22.02 sıralarında katılana gönderdiği telefon mesajlarının içeriklerinden katılanın cinsel saldırıya dair şüphelerini sanıkla paylaştığının anlaşılması ve tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; katılanın iradi olarak almış olduğu alkol nedeniyle geçici olarak iradesinin etkilendiği, bu şekilde olayları algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azaldığı, bu süreçte “rıza açıklama” ehliyetine haiz olmadığı, olayın oluşuna göre sanıkların hukuka uygunluk teşkil eden rıza açıklamasının geçerli olmadığını anlayabilecek durumda olmaları karşısında; sanıkların eylemlerine katılanın rızasının bulunmadığı, bu nedenle sanıklara atılı beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçunun oluştuğu kabul edilmelidir”.
- Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Dosya No: 2020/79 E. “Dava; cinsel saldırı suçuna ilişkindir. Mağdurenin kollukta sanığın son 6 aydır cinsel taciz içerikli sözlerine maruz kaldığını belirtmesine karşın savcılıkta yaklaşık 6 ay önce bir kez sanığın taciz içerikli eylemine maruz kaldığını, olay tarihine kadar ise sanığın öyle bir davranış içine girmediğini ifade ederek olay öncesine ilişkin çelişkili beyanlarda bulunması, mağdurenin yine kollukta, sanığın elinden tutup sürükleyerek kendisini yatak odasına götürdüğünü, yatağın üzerine itip bir anda üzerine çullandığını, alt tarafında bulunan eşofmanı dizlerine kadar indirdiğini, belli bir süre sürtündükten sonra boşalarak üzerinden kalktığını, kendisinin hemen lavaboya gittiğini, giydiklerini çöpe attığını, duşa girerek temizlendiğini dile getirmesine karşın savcılıkta kahve yapmak için mutfağa gittiğinde peşinden sanığın da geldiğini, tüpü yakmak için eğildiği sırada eliyle kalçasından tuttuğunu, sanığa bağırdığını, sanığın cinsel taciz içerikli sözler sarfettiğini, mutfağın hemen yanında bulunan evin giriş kapısını açıp sanığa “Çık dışarı!” dediğini, sanığın kapıyı kapatıp sağ kolundan kendisini tutup hemen bitişikteki yatak odasına fırlattığını, yere düştüğünü, sanığın ensesinden tutup kaldırdığını, yatağın üzerine fırlattığını, altındaki eşofmanı dizine kadar indirdiğini, bir süre sürtündükten sonra boşaldığını, bunun üzerine midesinin bulandığını, hemen tuvalete giderek kovadaki suyu başına döktüğünü, eşofmanını çöpe attığını belirtmek suretiyle olayın oluş şekline ilişkin olarak önemli ölçüde farklılıklar içeren ve söz konusu farklılıklara ilişkin makul bir açıklama içermeyen beyanlarda bulunması, ayrıca heyet raporunun düzenlenmesi sırasında mağdureyle yapılan görüşmede sanığın, kendisini zorla yatak odasına götürüp eşofmanının üzerinden kalçalarına boşaldığını dile getirererek önceki anlatımlarıyla tutarsızlık oluşturması, mağdurenin savcılıkta akşam eşi geldiğinde karakola gidip olayı intikal ettirdiklerini dile getirmesine rağmen ifade tarihinde saat 00.09 olduğunun anlaşılması, sanığın aşamalarda istikrarlı bir şekilde suçlamayı kabul etmemesi, iddia edilen eyleme ilişkin DNA raporu gibi somut bir delil bulunmaması hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanık tarafından atılı eylemin işlendiği noktasında şüphe oluşması, söz konusu şüphenin sanık lehine değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle sanığa atılı eylemin sabit olmadığı kabulü edilmelidir.”
- Yargıtay 9. Ceza Dairesi – Dosya No: 2022/13166 E.; “Sanığın, hükümlünün önderliğindeki kapalı grupta lider yardımcısı pozisyonunda olduğu, grup içinde zikir görüntüsü altında sahnelenen ve nefes alma disiplini ( hiperventilasyon ) ile elde edilen trans hallerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bedensel ve ruhsal rahatlamayı, liderin ve grubun Tanrısallığının bir göstergesi olarak sunduğu, böylece mağdur ve mağdurlarda bilinçli bir şekilde bir tür atıf hatasına neden olduğu, lidere bağlanmaları ve zikirlere devam etmeleri halinde daha üst düzeyde ruhani deneyim yaşayacaklarını ileri sürdüğü,Bu kapsamda; “Bu haller Rahmani hallerdir, itaat eder devam ederseniz manevi olarak rütbe alır, yükselirsiniz, imanınız kuvvetlenir” şeklinde sözler söylediği,Eğitim durumu itibarıyla yaşadıkları deneyimin mahiyetini kavramaktan uzak olan mağdurların aslında bir nefes alma disiplini ile yaratılan ve fiziksel bir olgu olan trans hallerine bağlı olarak yaşadıkları ruhsal deneyimi, liderin Tanrı tarafından seçilmişliğinin bir göstergesi olarak algıladıkları ve gruba bağlandıkları,Mağdurların gruba bağlılığı tesis edildikten sonra sanığın “Şeriatta haram olan tarikatta helaldir”, “Ben hocamıza tamamen teslim oldum, o cehenneme girse, ben de girmeye razıyım, hocam ne derse onu yaparım” şeklindeki sözlerle, mağdurlara karşı ileride gerçekleştirilecek cinsel saldırı eylemlerine ikna etmek için uygun argümanlar kullandığı ve zemin hazırladığı,Bu şekilde grup içinde ( sözde ) dini argümanlara dayalı olarak geliştirilen aşırı etki tekniklerine bağlı ağır mistik manipülasyon sonucu mağdurların iradelerinin fesada uğratıldığı,Sanığın, grup içindeki pozisyonu, hükümlü failin eylemlerinin icrasında oynadığı hayati rol, göz önüne alındığında, eylemlerinin yardım düzeyini aştığı, asli fail olarak sorumlu tutulması gerektiği halde, itirazın bu yönden kabulü gerekir.”
VI. TCK 102’nin Diğer Suçlarla Karşılaştırması
A. 6545 Sayılı Kanun Öncesi ve Sonrası
TCK 102, 18 Haziran 2014 tarihinde 6545 sayılı Kanun ile köklü bir değişikliğe uğramıştır. Bu değişiklik öncesinde, eski TCK’daki “ırza tasaddi,” “ırza geçme” ve “sarkıntılık” gibi kavramlar kullanılıyordu. 6545 sayılı Kanun ile bu kavramlar terk edilerek yerine “cinsel saldırı” ve “cinsel istismar” gibi modern terimler getirilmiştir. En önemli değişikliklerden biri de cezaların önemli derecede artırılması olmuştur. Örneğin, vücuda organ veya sair cisim sokulması suretiyle işlenen suçun cezası yedi yıldan on iki yıla kadar hapis cezasından, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına yükseltilmiştir. Ayrıca, eski kanunda yer alan “beden veya ruh sağlığının bozulması” nitelikli hali kaldırılarak yerine, cinsel saldırının neticesi sebebiyle mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirilmiştir.
B. Karşılaştırmalı Hukuk Analizi
TCK’nın cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar bölümünde yer alan suçlar, mağdurun yaşı ve fiilin niteliği gibi temel kriterlere göre birbirinden ayrılmaktadır.
- TCK 102 (Cinsel Saldırı): Bu suç, 18 yaşını tamamlamış kişilere karşı bedensel temas içeren cinsel davranışları kapsar. Öngörülen temel cezası 5 ila 10 yıl arası hapistir.
- TCK 103 (Çocukların Cinsel İstismarı): Mağdurun 18 yaşından küçük olması durumunda uygulanır ve fiziksel temas içerebileceği gibi, çocuğun cinsel doyum aracı olarak kullanıldığı temassız davranışları da kapsar. Bu suç için öngörülen temel ceza 8 ila 15 yıl arası hapistir.
- TCK 105 (Cinsel Taciz): Fiilin vücut dokunulmazlığını ihlal etmeyen, yani bedensel temas içermeyen cinsel davranışları (sözlü, yazılı veya görsel tacizler) cezalandırır. Bu suçun cezası 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır.
C. İkinci ve Üçüncü Derece İçerikler
6545 sayılı Kanun ile TCK m. 102 ve m. 103’te yapılan ceza artışları, kanun koyucunun cinsel suçlara karşı daha sert ve caydırıcı bir ceza politikası benimsediğini göstermektedir. Bu değişikliklerin temel amacı, toplumsal vicdanı rahatlatmak ve “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi” (Lanzarote Sözleşmesi) gibi uluslararası anlaşmalara uyum sağlamaktır. Ancak, doktrinde bu ceza artışlarının bazı tartışmaları beraberinde getirdiği belirtilmektedir. Aşırı yüksek cezaların, hâkimlerde ceza vermekten kaçınma eğilimi yaratabileceği veya failin yakalanmaktan kurtulmak için mağdura karşı daha ağır suçlar (örneğin öldürme) işlemeye yönelebileceği endişeleri dile getirilmektedir. Bu durum, yasal düzenlemelerin öngörülemeyen toplumsal ve hukuki sonuçlar doğurabileceğini ve ceza politikasının sadece cezalandırıcı değil, aynı zamanda suçun önlenmesi ve mağdurun korunması gibi daha geniş hedeflerle dengelenmesi gerektiğini göstermektedir.
Sonuç
Türk Ceza Kanunu madde 102, bireyin cinsel dokunulmazlığını koruma altına alan, modern ceza hukuku ilkelerine dayanan dinamik bir düzenlemedir. 6545 sayılı Kanun ile getirilen değişiklikler, suçun tanımını ve cezalarını netleştirerek daha kapsamlı bir koruma sağlamayı hedeflemiştir. Ancak, uygulayıcılar açısından “sarkıntılık” ve “basit cinsel saldırı” arasındaki sınırın belirlenmesi gibi bazı kavramsal zorluklar devam etmektedir. Mağdurun şikayetine bağlılık usulü, özellikle aile içi cinsel saldırı gibi hassas konularda mağdurun adalet arayışını zorlaştırabilecek potansiyel engeller içermektedir.
Cinsel suçların doğası gereği, delil yetersizliği sık karşılaşılan bir sorundur. Bu noktada Yargıtay’ın mağdur beyanına üstünlük tanıması, mağdur odaklı bir yaklaşımı yansıtsa da, bu beyanın tutarlılık, husumet yokluğu gibi katı kriterlere tabi tutulması, ispat yükünün karmaşıklığını gözler önüne sermektedir. Gelecekte, cinsel saldırı davalarında adli tıp ve diğer teknik delillerin daha etkin kullanımı ve mağdurlara yönelik hukuki ve psikolojik destek mekanizmalarının güçlendirilmesi, adil yargılanma ve suçun önlenmesi hedeflerinin daha etkin bir şekilde gerçekleşmesine katkı sağlayacaktır. TCK m. 102, doktrin ve içtihatlarla şekillenmeye devam eden ve hem bireysel hakları hem de toplumsal güvenliği ilgilendiren kritik bir alandır.