Giriş

Ceza muhakemesi hukukunda maddi gerçeğin araştırılması ve suçlunun cezalandırılması amacıyla deliller arasında tanık beyanları her zaman önemli bir yer tutmuştur. Tanıkların doğrudan olaya dair gözlemleri, sübjektif değerlendirmeleri ve aktardıkları bilgi, ceza yargılamasında kanaat oluşturulmasında belirleyici rol oynayabilmektedir. Ancak tanıkların beyan verirken güvenliklerinden endişe duymaları halinde, tanıklık müessesesi etkisiz hale gelebilir. Bu endişe çoğu zaman örgütlü suçlarda ve ağır ceza tehdidi içeren suçlarda görülmektedir. Ayrıca terör suçlarında da bu durumda bulunulur. Bu gibi durumlarda, tanığın kimliğinin korunması amacıyla “gizli tanıklık” uygulamasına başvurulmaktadır.

Gizli tanıklık, ceza muhakemesi bakımından istisnai bir delil rejimidir. Temel amacı, tanığın can güvenliğini sağlarken yargılamayı da devam ettirebilmektir. Ancak bu uygulama, adil yargılanma hakkı ve silahların eşitliği ilkesi ile çelişebilir. Bu nedenle savunma hakkı ve çelişmeli yargılama ilkesi de devrededir. Bundan dolayı gizli tanıklık uygulaması, sıkı usul güvencelerine bağlanmıştır. Hem iç hukukta hem de AİHM içtihatlarında çeşitli sınırlamalara tabi kılınmıştır.

Gizli tanıklık ancak belirli koşullar altında kullanılabilir. Hukuk devleti ilkesiyle bağdaşacak şekilde uygulanmalıdır. Aksi halde, bu tür deliller mahkumiyet kararının tek veya belirleyici dayanağı olduğunda, Anayasa ve AİHS güvenceleri ihlal edilmiş olur. Bu bağlamda hem mevzuat hükümlerini hem de Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatlarını incelemek gerekir. Böylece gizli tanıklık kurumunun sınırlarını belirlemek mümkündür.

CMK’da tanıklık kurumu ile ilgili detaylı bilgi için buraya tıklayınız.

1.Gizli Tanıklığın Mevzuattaki Yeri ve Uygulama Alanı

Gizli tanıklık, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58/2. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre, tanığın kimliği açıklanırsa kendisinin veya yakınlarının hayatı tehlikeye girecekse, tanığın kimliği saklı tutulabilir. Bu uygulama, hem soruşturma hem kovuşturma aşamasında geçerlidir. Ancak sadece savcı (soruşturma evresi) veya mahkeme (kovuşturma evresi) tarafından verilecek kararla mümkündür. Kolluk kuvvetlerinin – polis, jandarma gibi – doğrudan gizli tanık dinleme yetkisi yoktur. Bu yetkinin hukukçu bir süje eliyle kullanılacağı mevzuatla belirlenmiştir. Uygulamada kolluğun savcı kararı olmadan gizli tanık dinlemesi ise CMK’ya ve hukuki güvenlik ilkesine aykırıdır. Bu şekilde alınan ifadeler hukuka aykırı delil sayılmaktadır.

Tanık Koruma Kanunu da gizli tanıklık uygulamasının çerçevesini çizen önemli düzenlemeler içermektedir. Bu kanuna göre gizli tanıklık, ağırlaştırılmış müebbet ve müebbet hapis için uygulanabilir. Ayrıca alt sınırı 10 yıl veya daha fazla olan suçlar için de geçerlidir. TCK’nın 220 ve 314. maddeleri kapsamındaki suç örgütü ve terör örgütü suçlarında tanık koruma mümkündür. İki yıl ve üzeri cezalarda da tanık koruma ve gizli tanıklık olabilir. Bu düzenlemeler, uygulamada keyfiliği önlemek için getirilmiştir. Bu sayede yalnızca yüksek riskli suçlar bakımından gizli tanıklığa izin verilir.

2.Gizli Tanıklık Kararının Usulü ve Yetkili Makamlar

Gizli tanıklık kararı, salt idari veya kolluk işlemiyle değil, mutlaka yargısal bir değerlendirme neticesinde alınmalıdır. Ceza yargılamasında tanığın kimliğinin gizlenmesi kararını sadece cumhuriyet savcısı verebilir. Soruşturma evresinde ise yalnızca görevli ve yetkili mahkeme bu kararı verebilir. Bu karar verilirken, somut olayda tanığın hayatı açısından açık, belirgin ve ağır bir tehlikenin olup olmadığına bakılmalıdır. Bu kriter Tanık Koruma Kanunu ve CMK tarafından “ağır ve ciddi tehlike” olarak tanımlanmıştır.

Gizli tanıklık kararına rağmen sanığın savunma hakkı tamamen ortadan kaldırılamaz. CMK m. 58/3 açıkça şu düzenlemeyi içerir: “Tanığın kimliği gizli tutulmuş olsa bile, soru sorma hakkı bulunanların bu hakkı saklıdır.” Yani müdafi, gizli tanığın kimliğini öğrenemez ama tanığa soru sorma hakkını kaybetmez. Beyanını tartışma ve güvenilirliğini denetleme hakkı da bu kapsamdadır. Bu düzenleme, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri açısından önemli bir güvencedir.

3. Gizli Tanıklık Uygulamasında Usul Güvenceleri ve Hukuka Aykırılık Sorunları

Ceza muhakemesinde tanık beyanları, savcılık ve mahkemeler nezdinde büyük önem taşır. Bu beyanların hangi usul kuralları dâhilinde elde edildiği önemlidir. Delil niteliğini belirleyen kritik unsurlar bunlardır. Özellikle gizli tanık uygulamalarında sıkça hatalar yapılmaktadır. Tanıklıktan çekinme hakkı olanlara bu hakları hatırlatılmıyor. Ayrıca yemin teklif edilmeden beyan alınıyor. Bu durumlar Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206. ve 217. maddeleri gereği hukuka aykırı delil sayılır. Böylece mahkeme hükmüne esas teşkil edemez.

Ceza muhakemesi hukukunda tanık beyanı, sanık aleyhine güçlü bir delil olabilir. Ancak bu delilin geçerliliği, yalnızca tanığın anlatımına bağlı değildir. Anlatımın hangi yöntemle elde edildiği de önemlidir. Usule uygunluğu ve savunma hakkı ile çelişip çelişmediği kritiktir. Özellikle gizli tanıkların dinlenmesi sürecinde yapılan usule aykırı işlemler varsa, yasaya aykırıdır. Anayasa, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine aykırıdır. Böyle durumlarda tanık beyanı mahkûmiyet kararına esas alınamaz. Bu bölümde gizli tanıklığın usul sınırları ve delil niteliği detaylı incelenmiştir. Doğrudan Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları ile ortaya konulmuştur.

3.1. Tanıklıktan Çekinme Hakkı Hatırlatılmadan Alınan Beyanların Delil Niteliği

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 12.11.2013 tarihli, 2013/1-251 E., 2013/454 K. sayılı kararında, tanıklıktan çekinme hakkı hatırlatılmadan alınan beyanlar hakkında şu hükme varmıştır: Bunlar hukuka aykırıdır.

“Tanıklıktan çekinme hakları olan kimselere, bu hakları dinlemeye başlamadan önce hatırlatılmalı; bu hakları kullanıp kullanmayacakları hususu sorulup, keyfiyet tutanağa yazılmalıdır. Tanıklıktan çekinme hakkı bulunan bir kimsenin bu hakkı hatırlatılmadan dinlenilmesi hâlinde beyanlarının delil olarak değerlendirilmesi de artık mümkün değildir.”

“…Tanıklık sıfatıyla dinlenen kişinin kendisini suçlayıcı beyanlarda bulunabileceği bir durum mevcutsa, çekinme hakkı hatırlatılmadan alınan ifadenin geçerli ve meşru bir delil olarak kabul edilmesi mümkün değildir.”

Bu içtihat, CMK m. 48 ile birebir uyumludur. Suç ortaklarının tanık olarak dinlenmesi mümkündür; ancak bu kişilere, kendilerini suçlayacak beyanlardan kaçınabilmeleri için çekinme hakları hatırlatılmak zorundadır. Bu yapılmadan alınan ifadeler, CMK m. 206/2-a ve 217/2 uyarınca hukuka aykırı delil sayılır. Bu deliller hükme esas alınamaz.

3.2. Gizli Tanığın Güvenilirliğinin Denetlenmesi

Gizli tanığın yargılamada kullanılabilmesi için yalnızca kimliğinin gizlenmiş olması yetmez; beyanının güvenilirliğinin sorgulanabilir olması gerekir. Bu husus, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 2018/4 E., 2018/1470 K. sayılı kararında şu şekilde ifade edilmiştir:

“CMK’nın 58/1. maddesinin ‘… gerekirse tanıklığa ne dereceye kadar güvenilebileceği hakkında hakimi aydınlatacak durumlara, özellikle şüpheli, sanık veya mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir.’ hükmü formalite gereği değil, tanığın kim olduğunun henüz beyanına başvurulmadan belirlenebilmesi ve yapacağı açıklamaların güvenirliğinin test edilmesi amacıyla getirilmiştir.”

Bu hüküm, gizli tanığın doğrudan sorgulanamasa dahi, beyanının güvenilirliğinin savunma makamınca denetlenmesini zorunlu kılar. Dolaylı yollarla bu denetim yapılmalıdır. Bu denetim yapılmadan alınan beyan hükme esas teşkil edemez.

3.3. Gizli Tanığın Beyanının Tek Başına Delil Olarak Kullanılamayacağı

Gizli tanık beyanı, delil olma özelliğini ancak diğer bağımsız ve somut verilerle desteklenmesi halinde kazanır. Bu konuda Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2019/3417 E., 2020/1742 K. sayılı kararı emsal teşkil etmektedir:

“Sanıklar hakkında elde edilen bütün delilin gizli tanığın beyanlarından ibaret olduğu, adı geçen sanıkların suç örgütünün diğer eylemlerinde bulunmadıkları, haklarında başka bir tanığın veya sanıkların beyanı olmadığı, uhdelerinde suç unsuru tespit edilmediği, iletişim dinleme ve tespitlerinde aleyhlerinde bir tespite ulaşılamadığı, gizli tanık beyanının hükme esas alınabilmesi için beyanlarında belirtilen hususların başkaca delillerle desteklenmesi gerektiği nazara alınarak; haklarında gizli tanık beyanı dışında bir delil elde edilemeyen sanıkların atılı suçtan beraatlerine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyet kararı verilmesi, bozmayı gerektirmiştir.”

Bu karar açıkça, gizli tanık beyanının tek başına mahkûmiyet için yeterli sayılamayacağını belirtir. Ayrıca, bu beyanın mutlaka başka delillerle desteklenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

3.4. Anayasa Mahkemesi’nin Görüşü (AYM, B. No: 2013/2482)

Anayasa Mahkemesi, gizli tanığın savunma tarafından sorgulanamamasını Anayasa’nın 36. maddesindeki adil yargılanma hakkına aykırı bulmuştur. Mahkemenin bireysel başvuruya ilişkin şu değerlendirmesi dikkat çekicidir:

“Başvurucuya isnat edilen suçlamanın temel dayanağı gizli tanığın beyanıdır. Bu tanık duruşmada dinlenmemiştir. Sanık veya müdafii tarafından sorguya çekilme olanağı tanınmamış, ifadenin denetlenmesi imkânı sağlanmamıştır. Bu nedenle savunma hakkı ciddi biçimde zedelenmiştir.”
(AYM, B. No: 2013/2482, Karar Tarihi: 04.06.2015)

Bu karar, CMK m. 58/3 ile doğrudan ilişkilidir. Gizli tanık bile olsa, savunmanın soru sorma, güvenilirliği denetleme ve tartışma hakkı ihlal edilemez.

3.5. AİHM Kararı: Ellis, Simms and Martin v. United Kingdom (2012)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, gizli tanıkların beyanlarına dayanarak mahkûmiyet kararı verilebilmesi için usul güvencelerinin tam anlamıyla sağlanması gerektiğini vurgulamıştır. Kararda şu ifadeler yer almıştır:

“Jüriye, tanığın ifadesinin güvenilirliğinden şüphe ettikleri ya da beyanı dışında başka delil bulunmadığı takdirde bu ifadeye itibar etmemeleri yönünde uyarı yapılmıştır.”
(AİHM, Ellis, Simms ve Martin v. Birleşik Krallık, Karar Tarihi: 10 Nisan 2012)

Bu karar, tanığın kimliği gizli tutulsa bile, mahkeme kararının yalnızca bu ifadeye dayanamayacağını; “dengeleyici güvenceler” (counterbalancing factors) sağlanmadıkça, mahkûmiyet kararının AİHS m. 6/1 ve 6/3’e aykırı sayılacağını kabul etmektedir.

4. Sonuç

Gizli tanıklık kurumu, ceza muhakemesi sisteminde yer alan ve esasen tanığın güvenliğini sağlama amacı taşıyan istisnai bir delil rejimidir. Ancak, uygulamada bu kurum çoğu zaman genişletilerek ve savunma haklarını sınırlayacak şekilde kullanılmakta, bu da ceza yargılamasının temel ilkeleriyle çelişmektedir. Türk iç hukuku (CMK m. 58, m. 217 ve Tanık Koruma Kanunu), Anayasa (m. 36) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (m. 6) birlikte değerlendirildiğinde, gizli tanıklığın yalnızca çok sıkı usulî güvencelere bağlı olarak, sınırlı koşullarda ve mahkeme kararına dayanarak uygulanabileceği açıktır.

Yargıtay içtihatları, özellikle Ceza Genel Kurulu ve 1. ile 16. Ceza Dairelerinin kararlarında, gizli tanık beyanlarının ancak ve ancak başka delillerle desteklenmesi hâlinde hükme esas alınabileceği, aksi durumda beraat kararı verilmesi gerektiği açıkça ortaya konmuştur. Gizli tanığın beyanı, tek başına yeterli bir delil niteliği taşımaz; bu beyanın somut, doğrulanabilir ve çelişmeli yargılama sürecinde savunma makamı tarafından sorgulanabilir olması şarttır.