GİRİŞ

Avukat ile müvekkil arasındaki vekâlet ilişkisi, Türk hukuk sisteminde hem özel hukukun hem de meslek etiğinin temel ilkeleriyle sıkı şekilde düzenlenmiş bir temsil ilişkisidir. Bu ilişkinin sağlıklı biçimde yürüyebilmesi, taraflar arasında güvenin korunmasına, görev ve sorumlulukların açık bir şekilde ayrılmasına ve avukatın müvekkiline karşı hesap verebilir bir tutum sergilemesine bağlıdır. Bu ilkeler, yalnızca mesleki davranışı yönlendiren etik çerçeveyi değil, aynı zamanda yargılama sürecinin maddi yükümlülüklerinin nasıl dağıtılacağını da belirler.

Dava masraflarının hangi tarafça karşılanacağı sorunu, avukat–müvekkil ilişkisinin mali boyutunun merkezinde yer alır. Yargılama giderleri, Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca mahkeme faaliyetinin yürütülebilmesi için zorunlu olan harç ve avans kalemlerinden oluşur ve kural olarak taraflarca karşılanır. Buna karşılık, vekâlet ilişkisini düzenleyen Türk Borçlar Kanunu hükümleri, avukatın yaptığı zorunlu giderlerin müvekkil tarafından karşılanmasını temel ilke olarak benimsemiştir. Dolayısıyla masraf sorumluluğu, vekâlet sözleşmesinin yapısal bir unsuru niteliğindedir.

Öte yandan avukatın, müvekkilin yerine geçerek dava giderlerini kendi adına üstlenmesi, hem Avukatlık Kanunu hem de Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları bakımından mesleki bağımsızlığı ve dürüstlük ilkesini zedeleyebilecek niteliktedir. Bu durum, müvekkile karşı finansal bağımlılık yaratarak çıkar çatışmasına yol açabileceği gibi, disiplin hukuku bakımından da ihlal niteliği taşıyabilir. Bu nedenle yargılama giderlerinin karşılanmasına ilişkin düzenlemeler, yalnızca teknik bir usul meselesi olmaktan ziyade, avukatlık mesleğinin etik ve hukuki sınırlarını da belirleyen bir çerçeve oluşturur.


II. YASAL ÇERÇEVE

2.1. HMK’da Yargılama Giderleri ve Gider Avansı

Hukuk Muhakemeleri Kanunu, yargılama faaliyetinin yürütülebilmesi için gerekli tüm giderleri “yargılama gideri” kavramı altında toplamış ve bu giderlerin taraflarca karşılanmasını temel ilke olarak benimsemiştir. HMK m.120 uyarınca davacı, davayı açarken gider avansını mahkeme veznesine yatırmakla yükümlüdür. Bu giderler arasında başvurma ve karar harçları, celse harçları, tebligat giderleri, keşif ve bilirkişi ücretleri ile tanıklık giderleri yer almaktadır. Gider avansı, mahkeme sürecinin kesintisiz ilerlemesini sağlamak amacıyla zorunlu tutulmuş olup, eksik yatırılması durumunda mahkeme, davanın ilerlemesini durdurabilir veya eksik kısmın tamamlanmasını isteyebilir.

Avukat, HMK çerçevesinde bu giderleri müvekkil adına mahkemeye yatırmakla sorumludur; ancak burada önemli olan nokta, avukatın kendi mali yükümlülüğünü üstlenmesi değil, giderlerin doğru bir şekilde tahakkuk ettirilmesini sağlamasıdır. Yargılama giderlerinin müvekkil tarafından ödenmesi, vekâlet sözleşmesinin doğal bir sonucudur ve avukatın mesleki bağımsızlığı ile müvekkile karşı güven ilişkisinin korunmasını amaçlar. Bu çerçevede, yargılama giderleri avukatın görevini yerine getirme sürecinde sadece aracılık ettiği bir unsur olarak değerlendirilir.


2.2. TBK’da Vekâlet Sözleşmesi ve Masraf Sorumluluğu

Türk Borçlar Kanunu’nun 502 ve devamı maddeleri, vekâlet sözleşmesini düzenleyerek avukat ile müvekkil arasındaki mali ilişkileri netleştirmiştir. TBK m.509’a göre, vekâlet veren, vekilin yaptığı giderleri ve verdiği avansları faiziyle birlikte ödemekle yükümlüdür. Bu düzenleme, dava masraflarının müvekkil tarafından karşılanmasını temel bir ilke haline getirmekte, avukatın kendi cebinden ödeme yapmasını istisnai hâllere bırakmaktadır.

Vekâlet sözleşmesinin bu yönü, avukatın mali bağımsızlığını korumak ve mesleki etik çerçevede hareket etmesini sağlamak açısından önemlidir. Masraf sorumluluğu müvekkilde olduğu sürece, avukatın kararları yalnızca hukuki gerekçelere dayalı olur; aksi hâlde, masrafların kendi cebinden karşılanması, avukatı müvekkile karşı bir alacaklı pozisyonuna sokarak çıkar çatışmasına yol açabilir. Bu durum, hem Avukatlık Kanunu hem de TBB Meslek Kuralları açısından mesleki etik ihlali olarak değerlendirilmektedir.


III. Hukuki, Etik ve İçtihat Açısından Değerlendirme

Avukatlık mesleğinde, vekâlet ilişkisi sadece hukuki temsil ve savunmayı değil, aynı zamanda mesleki bağımsızlık, etik sorumluluk ve tarafsızlığı da kapsayan bir ilişki biçimidir. Bu çerçevede, avukatın dava masraflarını kendi imkânlarıyla üstlenmesi, hem normatif düzenlemeler hem de uygulamadaki içtihatlar açısından önemli hukuki ve etik riskler barındırır. Mesleğin amacı, avukatın finansör değil, yalnızca hukuki temsilci olarak görev yapmasıdır.

3.1. Normatif Temeller ve Hukuki Çerçeve

Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları ve Avukatlık Kanunu, avukatın mesleki faaliyetini yürütürken hem kamunun adalete olan güvenini korumasını hem de mesleğin onur ve saygınlığını zedeleyecek davranışlardan kaçınmasını öngörür. Bu bağlamda, avukatın masraf üstlenme pratiği, yalnızca vekâlet ilişkisi kapsamında temsil ve savunma görevini değil, finansal yükümlülüğü de üstlenmek anlamına gelir. Ancak vekâlet sözleşmesi ve Borçlar Kanunu’ndaki hükümler, dava masraflarının müvekkile ait olduğunu açıkça ortaya koyar. Dolayısıyla, masrafları üstlenmek, hukuken ve etik olarak öngörülmüş normlarla çelişir.

Normatif düzenlemeler, avukatın müvekkil ile arasında tarafsız, güvene dayalı ve bağımsız bir ilişki sürdürmesini zorunlu kılar. Masraf üstlenme, özellikle uzun süreli ve sistematik bir şekilde uygulanırsa, avukatın bağımsızlığı ile tarafsızlığı riske girer. Müvekkil, avukata karşı finansal bir bağımlılık geliştirebilir ve bu durum, strateji belirleme ve karar alma süreçlerinde objektifliği zedeler. Bu nedenle, normatif çerçeve, masraf üstlenme uygulamasının yalnızca istisnai durumlarda ve usul kurallarına uygun olarak yapılmasını öngörür.

3.2. İçtihatlar ve Uygulamadaki Yaklaşımlar

Uygulamada, disiplin kurulları ve mahkemeler, avukatın masraf üstlenme pratiğini çeşitli açılardan değerlendirmiştir. Kararlarda ortak olarak gözlemlenen husus, masraf üstlenmenin tek başına disiplin suçu sayılmadığı; ancak bu durumun sistematik hâle gelmesi, usulsüzlük veya delil sunmama gibi ek ihlallerle birleşmesi hâlinde disiplin yaptırımı uygulanabileceğidir.

Örneğin, bazı disiplin kararlarında avukatın dava masraflarını üstlenerek müvekkil lehine işlem yaptığı, ancak bu işlemleri belgelendiremediği veya uzun süreli ve sürekli bir finansal taahhüt altına girdiği tespit edilmiştir. Bu durum, meslek etiğine aykırı bulunmuş ve çeşitli disiplin cezaları ile sonuçlanmıştır. Benzer şekilde, masraf üstlenmenin, diğer meslektaşlar arasında haksız rekabet oluşturduğu veya mesleğin saygınlığına zarar verdiği yönünde kararlar da mevcuttur.

İçtihatlarda ayrıca, masraf üstlenmenin müvekkilin maddi durumu veya vekalet ilişkisinin özel şartlarıyla gerekçelendirildiği durumlar incelenmiş, ancak bu tür istisnaların sınırlı ve somut olaya bağlı olduğu vurgulanmıştır. Masraf üstlenme pratiğinin yaygınlaşması, usul kurallarına aykırı hareket edilmesi veya vekâlet ücretinden feragat edilmesi hâlinde ise disiplin cezası neredeyse kaçınılmaz hâle gelmektedir. Bu yaklaşım, avukatın rolünün finansör değil, hukuki temsilci olmasını pekiştirmektedir.

3.3 Masraf Üstlenmenin Riskleri ve Etik Sorunlar

Masraf üstlenmenin avukat için ortaya çıkardığı başlıca riskler şunlardır:

  1. Bağımsızlık ve tarafsızlığın zedelenmesi: Avukat, finansman sağlayan bir taraf hâline geldiğinde, müvekkil ile arasındaki temsil ilişkisi dengesizleşir ve bağımsız karar alma kapasitesi etkilenir.
  2. Çıkar çatışması ve güven sorunları: Avukatın kendi imkânlarıyla masraf üstlenmesi, müvekkil ile arasında finansal bir bağımlılık doğurur ve bu durum güven ilişkisinin temellerini sarsabilir.
  3. Mesleğin saygınlığı ve etik ihlaller: “Masrafı ben karşılarım” taahhüdü, meslektaşlar arasında haksız rekabet yaratabilir ve meslek itibarını zedeleyebilir.
  4. Disiplin riski: Masraf üstlenme uygulaması, usul kurallarına aykırı hareket, belge ve delil sunmama, vekâlet ücreti ile ilgili ihlallerle birleştiğinde disiplin cezası riski artar.

Bu riskler, hem hukuki hem de etik çerçevede avukatın masraf üstlenme uygulamasının sınırlı, şeffaf ve usul kurallarına uygun biçimde yapılması gerektiğini göstermektedir. Avukatın yalnızca vekâlet ücretini alması, masrafları müvekkilden avans yoluyla tahsil etmesi ve harcamaları şeffaf biçimde belgeleyip sunması, hem hukuki normlara hem meslek etiğine uygun yöntemdir.


Sonuç

Türk hukuk sisteminde, avukatın dava masraflarını karşılama yükümlülüğü temel olarak müvekkile aittir ve bu kural hem Borçlar Kanunu hem de vekâlet sözleşmesinin doğası gereği net bir şekilde belirlenmiştir. Avukat, yargılama sürecinde ortaya çıkan harç, bilirkişi, tanık ve diğer giderleri müvekkilinden talep etmekle yükümlüdür; bu yükümlülük, meslekî bağımsızlık, tarafsızlık ve etik sorumluluk ilkeleriyle de doğrudan ilişkilidir. Masrafları kendi imkânlarıyla üstlenmek, yalnızca hukuki bir risk değil, aynı zamanda meslek etiği ve disiplin açısından da ciddi bir tehlike teşkil eder.

İçtihatlar, masraf üstlenmenin tek başına her zaman disiplin suçu sayılmadığını göstermektedir; ancak bu uygulama sistematik hâle geldiğinde, usul kurallarına aykırılık veya belgeleme eksiklikleriyle birleştiğinde disiplin yaptırımlarına yol açmaktadır. Bu durum, avukatın rolünün finansal destek sağlayıcı değil, yalnızca hukuki temsilci ve danışman olarak kalması gerektiğini pekiştirir.

Pratik açıdan, avukatın şeffaf bir hesap sistemi kurması, müvekkilden masraf avansı talep etmesi ve bu giderleri belgeleyerek raporlaması gereklidir. Ayrıca avukatlık ücreti ile dava masraflarının kesin şekilde ayrılması, hem hukuki hem etik güvenliği sağlar. Bu uygulamalar, vekâlet ilişkisinin temeli olan güven ve tarafsızlığı korurken, avukatın mesleki bağımsızlığını ve meslek onurunu da güvence altına alır.

Sonuç olarak, dava masraflarının müvekkile ait olduğu normu, Türk hukuk sisteminde hem yasama hem yargı hem de meslek örgütleri tarafından istikrarlı bir şekilde kabul edilmiş ve pekiştirilmiş bir uygulamadır. Avukatın rolü, finansör değil, hukuki temsilci olarak tanımlanmalı; masrafların yönetimi ise şeffaflık, usul uygunluğu ve meslek etiğine sadakat çerçevesinde yürütülmelidir. Bu yaklaşım, hem adil yargılamanın hem de meslekî etik değerlerin korunmasını sağlayan temel ilkedir.


Sıkça Sorulan Sorular (SSS)

1. Avukat dava masraflarını neden kendi cebinden karşılamamalıdır?
Avukatın masrafları üstlenmesi, mesleki bağımsızlık ve tarafsızlığı zedeler, çıkar çatışmasına yol açabilir ve meslek etiğine aykırı bir uygulama olarak disiplin sorumluluğu doğurabilir.

2. Dava masraflarını kim öder?
Dava masrafları temel olarak müvekkile aittir. Vekâlet sözleşmesi ve Borçlar Kanunu hükümleri, bu masrafların müvekkil tarafından karşılanmasını zorunlu kılar.

3. Masraf üstlenme durumunda avukatın riski nedir?
Sistematik masraf üstlenme, usul kurallarına aykırılık veya delil sunmama gibi ek ihlallerle birleştiğinde disiplin cezası riski doğurur ve meslek etiği ihlali olarak değerlendirilir.

4. Avukatlık ücreti ile dava masrafları aynı şey midir?
Hayır, avukatlık ücreti müvekkilin avukata hukuki hizmet karşılığında ödediği bedeldir; dava masrafları ise mahkeme harçları, bilirkişi ve tanık giderleri gibi yargılama masraflarını kapsar. Bu iki ödeme kesinlikle ayrı tutulmalıdır.

5. Avukat masrafları müvekkilden nasıl tahsil edebilir?
Avukat, dava başında veya sürecin belirli aşamalarında müvekkilden masraf avansı talep edebilir ve yaptığı harcamaları belgelerle şeffaf bir şekilde raporlamalıdır.

6. Avukatın hapis hakkı nedir?
Avukatın hapis hakkı, vekâlet ücreti veya dava masrafları alacağı karşılığında avukatı koruyan yasal bir haktır. Bu hak sayesinde avukat, alacağını güvence altına alabilir ve tahsil edemediği durumlarda yasal yollarla hakkını arayabilir.

7. Masraf tahsil edilmezse ne olur?
Avukat masrafı tahsil etmemiş olsa bile, hukuken müvekkilin masrafı karşıladığı kabul edilir. Bu karine, avukatı hem hukuki hem de disiplin açısından korur ve masraf üstlenme ihtiyacını büyük ölçüde ortadan kaldırır.