Giriş

Bu makale, Türkiye Cumhuriyeti hukuk düzeninde adil yargılanma hakkının özünü oluşturan “makul sürede yargılanma” ilkesinin ihlali ile koruma tedbirlerinden kaynaklanan zararların tazmini mekanizmalarını kapsamlı biçimde irdelemektedir. Çalışmanın odağında, 2024 yılında 7499 sayılı Kanun’la önemli ölçüde değişikliğe uğrayan 6384 sayılı Kanun kapsamında faaliyet gösteren Tazminat Komisyonu’nun (TK) hukuki statüsü, yetki sınırları, başvuru usulü ve giderim kapasitesi yer almaktadır.

Analiz, Komisyonun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) içtihatları ışığında etkili başvuru hakkı ve iç hukuk yollarının tüketilmesi ilkesi üzerindeki belirleyici rolünü inceleyerek, Türkiye’nin insan hakları hukukundaki yükümlülüklerini yerine getirme sürecindeki kurumsal dönüşümünü değerlendirmektedir.


I. MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI

A. Makul Süre İlkesinin Ulusal ve Uluslararası Dayanakları

Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının ayrılmaz ve kurucu unsurlarından biridir; hem ulusal hem de uluslararası hukuk düzenlerinde açık biçimde güvence altına alınmıştır. Bu hak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinde ifadesini bulur. AİHS m. 6 yalnızca yargılamanın süresinin makul olmasını değil; aynı zamanda, suç isnadı altındaki herkesin en kısa sürede suçlamanın niteliğinden haberdar edilmesini, savunmasını hazırlayabilmesi için yeterli zaman ve kolaylıklara sahip olmasını da zorunlu kılar.

Bir yargılamanın makul sürede tamamlanıp tamamlanmadığının tespitinde başlıca ölçütler; davanın hukuki ve fiili karmaşıklığı, başvurucunun sürece katkı veya geciktirici tutumları, ve yargı mercilerinin davayı sonuçlandırmadaki özen derecesidir. Bu kriterlerin titizlikle uygulanması, Tazminat Komisyonu’nun (TK) ve nihai olarak yargı denetimi mercilerinin tazminat miktarını belirlerken takdir yetkisini adil biçimde kullanabilmesi açısından büyük önem taşır.

Makul süre hakkının bu güçlü uluslararası temelleri, Komisyon kararlarının yalnızca ulusal standartlarla sınırlı kalamayacağı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarıyla uyumlu bir giderim anlayışını benimsemek zorunda olduğu sonucunu doğurur.

B. Türkiye’de Uzun Yargılama Şikayetlerine Yönelik İç Hukuk Mekanizmalarının Evrimi

Türkiye’nin iç hukuk yollarını güçlendirme yönündeki reform çabaları, esasen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde biriken “uzun yargılama” şikayetlerinin oluşturduğu yapısal bir zorunluluğun sonucudur. Bu ihtiyaç doğrultusunda, 09.01.2013 tarihinde kabul edilip 19.01.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6384 sayılı Kanun, başlangıçta AİHM’e yapılmış bireysel başvuruların tazminat ödenerek iç hukukta çözülmesini hedefleyen geçici bir giderim mekanizması olarak tasarlanmıştır.

Ne var ki, 02.03.2024 tarihli 7499 sayılı Kanun ile 6384 sayılı Kanun’da köklü bir yapısal dönüşüm gerçekleştirilmiştir. Kanunun adı, artık “Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun” olarak değiştirilmiştir. Bu isim değişikliği, yalnızca biçimsel bir revizyon değil; Komisyonun misyonunun yeniden tanımlandığını ve artık AİHM’deki dosya birikimini hafifletme amacının ötesine geçerek, Türkiye içinde makul sürede yargılanma hakkı ihlallerine karşı kalıcı, kurumsallaşmış ve zorunlu bir iç hukuk yolu oluşturma hedefini benimsediğini göstermektedir.

Bu kapsamlı dönüşüm, Tazminat Komisyonu’nu geçici bir çözüm aracı olmaktan çıkarıp, adil yargılanma hakkı ihlallerinde merkezi ve asli bir giderim mercii konumuna taşımış; böylece Türkiye’nin insan hakları sistematiğinde iç hukuk önceliği ilkesini güçlendiren yapısal bir adım niteliği kazanmıştır.


II. TAZMİNAT KOMİSYONU’NUN YETKİ ALANI VE 2024 REFORMUNUN ETKİLERİ

A. Tazminat Komisyonu’nun Yeni Yasal Çerçevesi

7499 sayılı Kanun’la yeniden düzenlenen 6384 sayılı Kanun, Tazminat Komisyonu’nun işlevini açık biçimde “görevleri ile çalışma usul ve esaslarını belirlemek” olarak tanımlayarak kurumsal yapısını yeniden şekillendirmiştir. Kanun, Komisyon üyelerinin, yürürlüğe giriş tarihinden itibaren en geç bir ay içinde atanmasını öngörerek, uygulamanın kesintisiz biçimde devamını teminat altına almıştır.

Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin başvurularda beklenen artış dikkate alınarak, Adalet Bakanı’na üç yıl süreyle – iki yıl uzatma olanağıyla – ilave heyetler oluşturma ve yeni üyeler atama yetkisi verilmiştir. Bu düzenleme, Komisyonun genişleyen görev alanına dinamik bir idari kapasiteyle uyum sağlama amacını taşımaktadır.

Sonuç olarak, söz konusu düzenlemeler, Tazminat Komisyonu’nun yalnızca yargısal değil, aynı zamanda idari ve kurumsal etkinliğini artıran, sürdürülebilir bir iç hukuk mekanizması haline gelmesi yönünde atılmış somut bir adım olarak değerlendirilebilir.

B. Komisyonun Temel Yetki Alanları: Makul Süre İhlalleri

Yapılan reformlar, Tazminat Komisyonu’nun yetki alanını köklü biçimde genişletmiştir. Komisyon artık yalnızca ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturma süreçleriyle sınırlı olmayıp; aynı zamanda özel hukuk ve idare hukuku alanlarında da yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı iddialarını inceleme görevini üstlenmiştir.

Bu kapsam genişlemesi, Komisyonun iş yükünde belirgin bir artışa neden olmuştur. Zira özel hukuk ve idare hukuku uyuşmazlıkları, Türkiye’de uzun yargılama şikayetlerinin en yoğun görüldüğü alanlar arasında yer almaktadır. Bununla birlikte, söz konusu başvurulara ilişkin tazminat türü açık biçimde manevi tazminatla sınırlandırılmıştır.

Bu sınırlamanın dayanağı, makul süre ihlallerinin esasen maddi bir zarardan çok, başvurucularda stres, belirsizlik, kaygı ve manevi yıpranma gibi maddi olmayan zararlara yol açtığı yönündeki kabulden kaynaklanmaktadır. Böylece Komisyon, ihlalin psikolojik ve insani boyutuna odaklanan, AİHM standartlarıyla uyumlu bir tazminat rejimini iç hukuka entegre etmiştir.

C. Komisyonun Genişletilmiş Yetki Alanları: Koruma Tedbirleri Nedeniyle Oluşan Zararlar

7499 sayılı Kanun’la getirilen en dikkat çekici yeniliklerden biri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 142. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, koruma tedbirleri nedeniyle doğan maddi ve manevi zararların tazmini taleplerinin de artık Tazminat Komisyonu’nun (TK) yetki alanına dahil edilmesidir.

Bu kapsam, CMK’nın 141. maddesinde ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. Buna göre;

  • Kanuna aykırı olarak yakalanan,
  • Tutukluluğun devamına haksız şekilde karar verilen,
  • Kanuni gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
  • Kanuni hakları kendisine hatırlatılmayan kişiler, Komisyona başvurarak zararlarının giderilmesini talep edebilecektir.

Ayrıca, kanuna uygun şekilde tutuklandığı halde makul sürede yargılama makamı huzuruna çıkarılmayan veya hakkında hüküm verilmeyen kişilerin yanı sıra; adli kontrol tedbirlerine (örneğin ev hapsi veya tedavi yükümlülükleri) tabi tutulan ancak sonradan kovuşturmaya yer olmadığına ya da beraatine karar verilen bireyler de maddi ve manevi tazminat talebiyle Komisyona başvurabilecektir.

Bu entegrasyon, Tazminat Komisyonu’nu makul süre ihlali tazminatı rejimi ile CMK 141 ve devamı maddelerinde düzenlenen koruma tedbirleri tazminatı rejiminin kesişim noktasına yerleştirmiştir. Ancak Komisyon, bu tür başvuruları değerlendirirken CMK’nın 141, 143 ve 144. maddelerinde öngörülen ilke ve ölçütleri doğrudan uygulamakla yükümlüdür.

Dolayısıyla reform, Komisyonun görev alanını yalnızca genişletmekle kalmamış, aynı zamanda onu kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlallerine ilişkin iç hukukta ilk başvuru mercii haline getirmiştir.

D. Yetki Alanı Dışındaki İstisnalar ve Görev Uyuşmazlıkları

Koruma tedbirleri nedeniyle yapılan tazminat başvurularında, Tazminat Komisyonu’nun rolü, esas itibarıyla idari bir ön inceleme ve yönlendirme işlevi ile sınırlıdır. Zira, ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren tazminat istemlerinin Komisyona yapılması halinde, bu başvurular doğrudan ilgili ağır ceza mahkemesine gönderilmekte ve yargısal süreç orada devam etmektedir.

Bu uygulama, CMK m.141 ve devamı hükümlerinin yerleşik yargısal geçmişine ve bu alandaki mahkemelerin asli yetkisine dayanmaktadır. Dolayısıyla, Komisyon ile ağır ceza mahkemeleri arasında ortaya çıkabilecek görev uyuşmazlıklarının nihai çözümü için Ankara Bölge Adliye Mahkemesi yetkili kılınmıştır.

Bu düzenleme, Komisyonun koruma tedbirleri alanında bağımsız bir yargı mercii değil, daha çok ön değerlendirme, filtreleme ve koordinasyon işlevi gören bir idari yapı olduğunu teyit etmektedir. Ayrıca, haksız veya hatalı şekilde tazminat ödemesi yapıldığı sonradan tespit edilirse, bu meblağların geri alınmasına ilişkin işlemler de Komisyon tarafından yürütülür.

Böylece sistem, hem yargısal denetimi koruyan hem de başvuru sürecini hızlandıran iki kademeli bir tazminat mekanizması oluşturarak, bireylerin hak arama özgürlüğü ile kamu kaynaklarının etkin kullanımını dengeleyen bir yapıya kavuşmuştur.


III. TAZMİNAT KOMİSYONUNA BAŞVURU USULLERİ VE SÜREÇ YÖNETİMİ

A. Makul Süre İhlali Taleplerinde Müracaat Şekli ve Süreleri (6384 S.K. m. 5/A)

Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla Tazminat Komisyonu’na müracaat, iki farklı zamanda yapılabilir: yargılama sürecinde veya en geç, soruşturma, kovuşturma veya yargılama sürecinin kesin bir kararla sonuçlandığının öğrenilmesinden itibaren bir ay (30 gün) içinde.

Bu bir aylık süre, hukuki kesinlik açısından son derece kısadır ve hak arama özgürlüğünün kullanımında yüksek derecede dikkat ve profesyonel hızlı hareket etme zorunluluğu yaratır. Bu kural, yargılamanın sona ermesinden sonra başvuru yapmak isteyenler için kritik bir zaman kısıtlaması getirir.

Haklı bir mazeret nedeniyle süresi içinde müracaat edemeyenler için bir istisna tanınmıştır. Bu kişiler, mazeretin kalktığı tarihten itibaren on beş gün içinde mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte müracaat edebilirler. Bu mazeret süresi de oldukça dar tutulmuş olup, başvurucunun mazereti ispatlama yükümlülüğü katıdır.

Müracaat dilekçesinde başvurucunun açık kimlik ve adres bilgileri, zarara uğranılan işlem, zararın nitelik ve niceliği net bir şekilde belirtilmeli ve gerekli ispat belgeleri (vekâletname, nüfus cüzdanı örneği, yargılamanın başlangıç ve sonucunu gösteren kararlar) eklenmelidir. Komisyon, eksiklik tespit ettiğinde başvuru sahibine bir ay süre verir, aksi hâlde istem reddedilir. AİHM’e başvurmuş olanlar için elektronik ortamda müracaat imkanı da sağlanmıştır.

B. Koruma Tedbirleri Taleplerinde Süreler ve Özel Usuller (6384 S.K. m. 5/B)

Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemlerinde (CMK m. 141), süreler farklı ve ikili bir kurala tabidir: Müracaat, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılmalı ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tamamlanmalıdır. Bu süreler, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 142/1. maddesindeki eski 1 yıllık zamanaşımı süresini daha kesin ve kısa bir tebliğe bağlı süreyle destekleyerek netleştirmiştir.

7499 sayılı Kanun’un Geçici Madde 3 hükmü uyarınca, koruma tedbirleri kapsamındaki istemlerin ancak 1/6/2024 tarihinden sonra müracaat edilebileceği belirtilmiştir.

C. İspat Yükümlülüğü ve Komisyonun Soruşturma Yetkisi

Başvurucunun müracaatında sunması gereken dayanak belgelerin yanı sıra , Komisyon, müracaatın ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde aktif bir rol oynama yetkisine sahiptir. Komisyon, tazminat miktarının saptanmasında gerekli gördüğü araştırmaları yapmaya, üyelerden birine yaptırmaya veya Cumhuriyet başsavcılıklarından bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etmeye yetkilidir.

Bu durum, Komisyonun sadece evrak üzerinde karar veren bir kurum olmadığını, aynı zamanda zararın tespiti ve tazminatın adil hesaplanması için gerekli illiyet bağını ve niceliği saptamak amacıyla aktif soruşturma gücüne sahip olduğunu göstermektedir. Bu mekanizma, keyfiliği önleyerek kamu bütçesinden ödenecek tazminatların objektif kriterlere bağlanmasını sağlar.


IV. KOMİSYON KARARLARI, İTİRAZ VE HUKUKİ GİDERİM STANDARTLARI

A. Karar Alma Süreci ve Hız Zorunluluğu

Komisyon, Kanunun 2. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları kapsamındaki (AİHM’e yapılmış başvurular) müracaatlar hakkında dokuz ay içinde karar vermek zorunda bırakılmıştır. Bu yasal süre sınırı, uzun yargılamalar nedeniyle mağdur olan kişilerin tazminat için de uzun süre beklemesini önlemek ve çözüm mekanizmasının etkinliğini sağlamak amacıyla getirilmiş bir disiplin unsurudur. Usul ekonomisi açısından, Komisyon benzer nitelikteki müracaatları birleştirerek tek bir karar verebilir. Komisyonun sistematik olarak bu 9 aylık süreyi aşması, telafi mekanizmasının kendisinin makul süre ilkesini ihlal etmesi anlamına geleceği için ciddi bir risk faktörü teşkil eder.

B. Komisyon Kararlarına Karşı İtiraz Mekanizması

Müracaat eden, Komisyonun başvurusunu gerekçeyle reddetmesi durumunda veya karar verilen tazminat miktarını düşük bulması halinde itiraz hakkını kullanabilir. İtiraz süresi, Komisyon kararının tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde Komisyona verilecek itiraz dilekçesi ile sınırlıdır.

Bu itiraz mekanizması, Komisyonun tazminat miktarını takdir yetkisinin mutlak olmadığını, başvurucunun uluslararası standartlara göre daha yüksek bir tazminat talep edebileceğini gösterir. Ancak 15 günlük itiraz süresinin son derece kısa olması, itirazın hızlı bir hukuki analiz gerektirdiğini ve bu sürenin kaçırılmasının telafisi güç sonuçlar doğurabileceğini ortaya koyar.

C. Tazminatın Hesaplanması, Ödeme ve Finansal Yaptırımlar

azminat miktarlarının belirlenmesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yerleşik “adil tatmin (just satisfaction)” ilkeleri esas alınmaktadır. Buna göre, değerlendirmede üç temel unsur dikkate alınır: maddi zarar, manevi zarar ve masraf/giderler. Tazminata hükmedilebilmesi için, talep edilen zarar ile iddia edilen ihlal arasında açık ve doğrudan bir illiyet bağının (nedensellik ilişkisinin) bulunması zorunludur.

Maddi zarar, ihlalin meydana gelmemiş olması halinde başvurucunun içinde bulunacağı varsayılan ekonomik duruma getirilmesini amaçlar. Buna karşın, manevi zarar, başvurucunun maruz kaldığı zihinsel sıkıntı, itibar kaybı veya duygusal ıstırabın parasal karşılığını sağlamaya yöneliktir. Böylece Komisyon, AİHM içtihatlarıyla uyumlu şekilde, hem bireysel mağduriyetin telafisini hem de hukuk sisteminde caydırıcı bir etki yaratılmasını hedefler.

Ödeme süreci de kanunla güvence altına alınmıştır: Komisyon veya mahkeme kararının kesinleşmesini müteakip, hükmedilen tazminat ve vekalet ücreti, başvurucunun yazılı bildiriminden itibaren en geç 30 gün içinde banka hesabına yatırılmak zorundadır. Bu süre içinde ödeme yapılmazsa, karar genel hükümlere göre icra ve infaz edilebilir.

Ayrıca, AİHM standartlarıyla tam uyum sağlamak amacıyla, süresi içinde ödeme yapılmaması halinde temerrüt faizi uygulanır. Bu faiz oranı, Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı faiz oranına üç puan eklenerek belirlenir.

Bu düzenleme, Devletin tazminat ödemelerini süresinde yapmasını teşvik eden güçlü bir finansal yaptırım mekanizması niteliğindedir ve Türkiye’nin adil tatmin yükümlülüğünü uluslararası standartlarla uyumlu hale getirme kararlılığını açık biçimde ortaya koymaktadır.


V. TAZMİNAT KOMİSYONU VE ANAYASA MAHKEMESİ İLİŞKİSİ: SUBSİDİYARİTE PRENSİBİ

A. AYM Bireysel Başvuru Sisteminde İç Hukuk Yollarının Tüketilmesi Zorunluluğu

Anayasa Mahkemesi (AYM) bireysel başvuru sistemi, ikincillik (subsidiarite) prensibine dayanır. Bu prensip gereğince, bireysel başvuruda bulunulabilmesi için, ihlal iddiası için öngörülmüş olağan kanun yollarının ve başvuru yollarının öncelikle tamamen tüketilmesi şarttır. Olağan kanun yollarında veya mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile sunulmayan bilgi ve belgeler, bireysel başvuru konusu edilemez.

B. Tazminat Komisyonu Yolunun AYM Nezdinde Zorunlu Tüketilmesi

Tazminat Komisyonu’nun 6384 sayılı Kanun ile yetkilendirilmesi, AYM bireysel başvuru sisteminde önemli bir stratejik değişikliğe yol açmıştır. AYM, makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan başvurularda, Komisyonun yetkili olması nedeniyle, bu yol tüketilmeden yapılan başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

AYM, Komisyon yolunu ilk bakışta ulaşılabilir ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen bir iç hukuk yolu olarak nitelendirmiştir. Bu, Komisyonun hukuki hiyerarşide zorunlu ve etkili bir giderim mekanizması olarak kabul edildiğini gösterir. Komisyon yolu tüketilmeden AYM’ye yapılan başvuruların incelenmesi, bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı için reddedilmektedir. Bu kabul edilemezlik kararı, Komisyonu tüm yargı kollarında (ceza, özel hukuk ve idare) makul süre ihlali şikayetleri için zorunlu bir filtre haline getirmiştir. Dolayısıyla AYM’nin rolü, artık birincil ihlal incelemesinden ziyade, Komisyon sürecinin prosedürel adilliğini denetlemeye kaymıştır.

C. Tedbir Kararı Talepleri ve Ciddi Tehlike Hallerinde Prosedürler

Makul süre ihlali başvurularında dahi, başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike (örneğin sağlık durumu dikkate alınmaksızın ceza infaz kurumunda tutulma iddiası) ortaya çıkması istisnai bir durum yaratır.

Böyle bir durumda, Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik incelemesi derhâl yapılır ve tedbir hususu karara bağlanmak üzere dosya ilgili Bölüme (AYM) gönderilir. Bu hızlandırılmış mekanizma, Komisyonun sadece tazminat ödeme organı değil, aynı zamanda acil ve hayati tehlike içeren hak ihlallerine karşı önleyici tedbirlerin alınmasında ilk idari arayüz işlevi gördüğünü gösterir. Ciddi bir tehlikenin mevcut olmadığı anlaşıldığında ise Komisyon tarafından dosyanın Bölüme gönderilmesine yer olmadığına karar verilir.


VI: SONUÇ

6384 sayılı Kanun’da 7499 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler, Türkiye’nin makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikayetleri etkin bir şekilde çözmek ve AİHM ile AYM üzerindeki yapısal yükü azaltmak amacıyla kalıcı ve kurumsallaşmış bir iç hukuk yolu oluşturma konusundaki kararlılığını pekiştirmiştir. Komisyonun yetkisinin ceza, özel hukuk ve idare hukukundaki tüm makul süre ihlallerini kapsayacak şekilde genişletilmesi ve CMK 141 kapsamındaki koruma tedbirleri tazminatının entegrasyonu, hak arama yollarında sadeleşme sağlamıştır. Tazminat hesaplama standartlarının AİHM kriterlerine uygun olması zorunluluğu ve gecikmeli ödemelerde yüksek faiz uygulanması gibi mali disiplin unsurları, sistemin hukuki giderim kapasitesini güçlendirmektedir.


Makul Süre İhlali & Tazminat Komisyonu (6384/7499) — SSS

Makul Süre İhlali & Tazminat Komisyonu — Sık Sorulan Sorular

TK; “makul sürede yargılanma” ilkesinin ihlali ve koruma tedbirleri (yakalama, gözaltı, tutuklama, adli kontrol vb.) nedeniyle doğan zararlar için, hızlı ve erişilebilir iç hukuk tazminat yolu sunar. 6384 sayılı Kanun, 7499 sayılı Kanun ile 2024’te kalıcı ve kurumsal bir yapıya dönüştürülmüştür.

Ceza, özel hukuk ve idare hukuku yargılamalarında davası uzayan herkes—taraf, şüpheli/sanık, davacı/davalı—başvurabilir. Bu alanda TK’da öngörülen tazminat manevi tazminat ile sınırlıdır.

Ölçütler özetle şunlardır: davanın karmaşıklığı, tarafların tutumu (geciktirici davranış olup olmadığı) ve yargı makamlarının özeni. Değerlendirme AİHS m.6 ve AİHM içtihatları ışığında yapılır.

Evet. Yargılama sürerken de başvuru yapılabilir. Ayrıca dosya kesinleştiyse, kesinleştiğini öğrendiğiniz tarihten itibaren 30 gün içinde de başvuru mümkündür.

Kural olarak hak düşer. Ancak haklı mazeret varsa, mazeretin kalkmasından itibaren 15 gün içinde ve belgeleriyle birlikte başvurabilirsiniz.

Bu başvurular; kararın tebliğinden itibaren 3 ay ve her hâlde kesinleşme tarihini izleyen 1 yıl içinde yapılmalıdır. Bu alan için başvurular 01.06.2024 sonrası kabul edilmektedir.

Örneğin; kanuna aykırı yakalama, kanuni süre içinde hâkim önüne çıkarılmama, hakların hatırlatılmaması, makul sürede hüküm verilmemesi; ayrıca adli kontrol (ev hapsi, tedavi yükümlülükleri vb.) uygulanıp KYOK veya beraat verilen durumlar.

TK ön inceleme ve yönlendirme yapar. Ağır ceza mahkemesinin görevinde kalan tazminat talepleri TK’ya yapılsa bile ilgili ağır cezaya gönderilir. Görev uyuşmazlığı çıkarsa Ankara BAM yetkilidir.

AİHM’in adil tatmin ilkelerine göre: maddi zarar, manevi zarar ve masraf/giderler dikkate alınır. Talep ile ihlal arasında açık illiyet bağı şarttır. Özel/idari yargıdaki makul süre başvurularında tazminat manevi niteliktedir.

Kesinleşen karar sonrası başvurucunun yazılı bildirimiyle 30 gün içinde banka hesabına ödenir. Ödenmezse karar icra edilebilir ve AİHM standardına uygun temerrüt faizi uygulanır (ECB marjinal kredi faizi + 3 puan).

Evet. Karar tebliğinden itibaren 15 gün içinde TK’ya itiraz dilekçesi verebilirsiniz. Süre çok kısadır; gecikme hak kaybına yol açabilir.

Genel olarak evet. AYM, TK’yı etkili ve zorunlu iç hukuk yolu olarak görür. TK tüketilmeden yapılan başvurular çoğunlukla “iç hukuk yolları tüketilmedi” gerekçesiyle kabul edilemez bulunur.

Kanunda bazı başvuru türleri için 9 aylık karar süresi öngörülmüştür. Amaç, tazminat sürecinin de “makul süre” içinde sonuçlanmasıdır.

Not: Benzer nitelikteki dosyalar usul ekonomisi için birleştirilebilir.

Dilekçede kimlik ve adres, ihlale yol açan işlem, zararın tür ve miktarı açıkça yazılmalı; karar örnekleri, vekâletname, kimlik örneği ve varsa ispat belgeleri eklenmelidir. Eksik varsa TK 1 ay tamamlama süresi verir.

AİHM’e başvurmuş kişiler için elektronik başvuru imkânı mevcuttur.

TK ivedi kabul edilebilirlik incelemesi yapar; tedbir talebi varsa dosyayı ilgili Bölüme (AYM) iletebilir. Tehlike görülmezse dosyanın gönderilmesine yer olmadığına karar verilir.

Evet. Sonradan haksız ödeme olduğu tespit edilirse, geri alma işlemlerini TK yürütür.