GİRİŞ

Havacılık sektörü, işçilik hakları açısından genel iş hukuku mevzuatından önemli farklılıklar gösteren, kendine özgü ve karmaşık bir hukuki altyapıya sahiptir. Bu makalede, 4857 sayılı İş Kanunu’nun sektöre ilişkin istisnalarını, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun tamamlayıcı rolünü, 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) tarafından çıkarılan sektörel düzenlemeler (SHT-FTL gibi), toplu iş sözleşmeleri (TİS) ve emsal nitelikteki Yargıtay kararlarının karmaşık etkileşimini analiz etmektedir

Uçuş personeli (pilotlar, kabin memurları), “hava taşıma işleri” kapsamında İş Kanunu’ndan istisna tutulurken, havalimanı yer tesislerinde çalışan personel İş Kanunu hükümlerine tabidir. Bu durum, özellikle iş güvencesi ve fesih süreçlerinde temel farklılıklar yaratmaktadır. Ancak, bu yasal boşluk, sendikalar tarafından imzalanan toplu iş sözleşmeleri ile önemli ölçüde doldurulmaktadır. Örneğin, Türk Hava Yolları ve Hava-İş Sendikası arasında imzalanan TİS, uçucu personele İş Kanunu benzeri iş güvencesi koruması sağlamaktadır.

Yargıtay kararları, bu sözleşmesel korumaların hukuki olarak ne kadar güçlü olduğunu kanıtlamaktadır. Yargıtay, toplu iş sözleşmesine atıfta bulunarak, savunması alınmadan yapılan fesihleri geçersiz saymış ve bu kararıyla, İş Kanunu’ndaki bir ilkeyi fiilen havacılık sektörüne taşımıştır. Bu durum, sektörel iş hukukunun sadece mevzuat metinleriyle değil, aynı zamanda yargı içtihatlarıyla da şekillendiğini göstermektedir.

Son olarak, havacılıkta iş sağlığı ve güvenliği (İSG) riskleri, hem fiziksel hem de psikososyal faktörler açısından diğer sektörlerden ayrışmaktadır. Düzensiz çalışma saatleri, jet lag, yüksek stres seviyeleri ve ergonomik riskler, havacılık personelinin sağlığını doğrudan etkileyen unsurlardır. SHT-FTL gibi talimatlar, yorgunluk risk yönetimi aracılığıyla bu riskleri azaltmayı amaçlamakta olup, bu düzenlemelerin uygulanması sadece bir yasal zorunluluk değil, aynı zamanda operasyonel emniyetin de temel bir unsurudur.

Havacılık Sektörü İş Hukukunun Hukuki Altyapısı

Havacılık sektöründe istihdam edilen personelin işçilik haklarına ilişkin yasal mevzuatı, özel sektörel düzenlemeleri ve yargı pratiklerini detaylı bir biçimde incelemeyi amaçlamaktadır. Konunun karmaşıklığı, temel bir yasanın tüm sektörü kapsamaması ve farklı çalışan gruplarının farklı hukuki düzenlemelere tabi olmasından kaynaklanmaktadır. Bu rapor, sektördeki dinamikleri bütüncül bir yaklaşımla ele alarak, çalışanlar ve işverenler için yol gösterici bir kaynak olmayı hedeflemektedir.

Havacılık iş hukukunun hukuki çerçevesi, birbiriyle etkileşim içinde olan çok sayıda kanun ve düzenlemeden oluşmaktadır. İlk olarak, 4857 sayılı İş Kanunu’nun genel hükümleri, havacılık sektörünün tamamına doğrudan uygulanamamaktadır. Kanunun 4. maddesi, “deniz ve hava taşıma işleri”nde bu kanun hükümlerinin geçerli olmadığını açıkça belirtmektedir. Bu durum, havacılık sektörünü genel iş mevzuatından ayıran en temel ilkedir.

İş Kanunu’nun bu istisnasına karşın, havacılıkta iş ilişkileri tamamen hukuki boşlukta değildir. Sektöre özgü düzenlemeler, yasal çerçevenin önemli bir diğer bileşenidir. 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu, havacılık personelinin yeterlilik belgeleri gibi temel yetkinlik standartlarını belirlemektedir. Bunun yanı sıra, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) tarafından yayımlanan SHT-FTL gibi talimatlar, uçuş ve görev süreleri gibi operasyonel açıdan kritik konuları, emniyet odaklı bir yaklaşımla titizlikle düzenlemektedir.

Hukuki Rejimlere Göre Personel Statüleri ve Hakları

Havacılık sektöründeki çalışma ilişkileri, çalışanları, gerçekleştirdikleri işin niteliğine göre ayırmaktadır. Bu ayrım, havacılık iş hukukunun en belirgin ve karmaşık yönünü oluşturmaktadır.

Hava Taşıma İşleri Personeli (Pilotlar, Kabin Memurları)

Hava taşıma işleri, doğrudan uçağın sevk ve idaresiyle ilgili olan pilot, kabin memuru gibi uçuş personelini kapsamaktadır. Bu personel, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 4. maddesindeki açık istisna nedeniyle bu kanun hükümlerine tabi değildir. İş ilişkileri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen hizmet sözleşmeleri hükümleri uyarınca yürütülmektedir. Bu hukuki durumun en önemli sonucu, bu çalışanların İş Kanunu’nun sağladığı iş güvencesi hükümlerinden ve buna bağlı olarak işe iade davası açma hakkından yasal olarak yararlanamamasıdır.

Ancak bu durum, sendikal örgütlenme ve toplu iş sözleşmeleri (TİS) ile önemli ölçüde aşılmaktadır. Türk Hava Yolları (THY) gibi büyük havayolu şirketleri ile Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (Hava-İş) arasında imzalanan TİS’ler, Borçlar Kanunu’na tabi uçuş personelini, 4857 sayılı İş Kanunu’nun iş güvencesi hükümleriyle güvence altına alarak işten çıkarılma süreçlerinde önemli bir koruma kalkanı oluşturmaktadır. Bu sözleşmeler, hukuki zeminini Borçlar Kanunu’ndan alan bu personel için İş Kanunu’nun koruyucu hükümlerini fiilen geçerli kılmaktadır.

Havalimanı Yer Hizmetleri Personeli

Havalimanı yer tesislerinde çalışan check-in personeli, bagaj görevlileri, güvenlik personeli, uçak bakım teknisyenleri ve benzeri çalışanlar, İş Kanunu’nun 4. maddesindeki istisna kapsamında yer almazlar. Bu nedenle, iş ilişkileri doğrudan 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine tabidir. Bu çalışanlar, İş Kanunu’nun sunduğu tüm haklardan (iş güvencesi, işe iade davası hakkı, ihbar ve kıdem tazminatı gibi) doğrudan yararlanabilmektedirler.

Bu hukuki dualite, havacılık sektörünün operasyonel gerekliliklerini yansıtmaktadır. Sektör, bir yandan katı uluslararası emniyet kurallarına tabi olan uçuş operasyonlarını, diğer yandan ise genel iş hukukunun prensiplerine uyan yer operasyonlarını yürütmektedir. Bu hukuki karmaşa, sendikal örgütlenmenin ve toplu iş sözleşmelerinin, Borçlar Kanunu’na tabi uçuş personeli için İş Kanunu’nun koruyucu hükümlerini getirme konusunda neden bu kadar hayati bir rol oynadığını açıklamaktadır.

Mevzuat ve Yargı İçtihatları Işığında Fesih Süreçleri

Havacılık sektöründeki işçi haklarının korunmasında toplu iş sözleşmeleri (TİS), yasal boşlukları dolduran ve çalışanlara daha geniş haklar sağlayan kritik bir rol oynamaktadır. THY ile Hava-İş Sendikası arasında imzalanan TİS’ler, Borçlar Kanunu’na tabi uçuş personelinin iş sözleşmelerinin feshinde, 4857 sayılı İş Kanunu’nun iş güvencesi hükümlerinin uygulanacağını açıkça belirtmektedir. Bu durum, bu personelin de hukuka aykırı fesih durumunda işe iade davası açma hakkına sahip olduğu anlamına gelmektedir.

Bu sözleşmesel korumaların gücü, Yargıtay’ın emsal teşkil eden kararlarıyla pekiştirilmektedir. Yakın geçmişte, bir havayolu şirketinde çalışan ve sağlık raporu nedeniyle işten çıkarılan bir kabin memurunun davasında Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin aldığı karar, bu ilişkinin en net kanıtıdır. Yerel mahkeme, çalışanın rapor süresinin ihbar süresini aşması nedeniyle feshin haklı olduğuna hükmetmişken, Yargıtay bu kararı bozmuştur. Yargıtay’ın bozma gerekçesi, İş Kanunu’nun 19. maddesinde yer alan ve fesih öncesinde işçinin savunmasının alınmasını zorunlu kılan hükme dayanmaktadır. Bu karar, TİS’in sağladığı korumanın hukuki prosedürlerin tamamlanmasını gerektirdiğini göstermektedir. İşveren, geçerli bir fesih nedeni olsa dahi, bu usulü yerine getirmediğinde fesih haksız sayılmaktadır.

Bu Yargıtay kararı, hukuki zemini daha zayıf olan Borçlar Kanunu’na tabi uçuş personelinin, sendikal örgütlenme ve TİS’ler aracılığıyla İş Kanunu’na benzer bir hukuki koruma edindiğini kanıtlamaktadır. Yargıtay’ın yorumu, bu korumayı hukuki içtihat haline getirerek kalıcılaştırmaktadır. Böylece, havayolu çalışanları için sözleşmesel hakların uygulanabilirliği ve güvencesi artmaktadır.

Ücret, Tazminat ve Diğer Haklar

Havacılık sektöründe ücret ve tazminat hakları, yasal mevzuat ve TİS hükümleriyle detaylı bir şekilde düzenlenmektedir. Fazla çalışma, tatil ve ücret hakları, farklı çalışan grupları için farklı kanunlara tabi olsa da, genellikle benzer standartlarda ele alınmaktadır.

Türk hukukunda, haftalık 45 saati aşan çalışmalar fazla çalışma olarak kabul edilmektedir. Havacılık personeli, İş Kanunu’na veya Borçlar Kanunu’na tabi olmasına bakılmaksızın, bu süreyi aştığı her saat için %50 zamlı ücrete hak kazanır. Bu eşitlik, fazla çalışma ücreti konusunda personel tipi arasında bir fark bulunmadığını göstermektedir. Ayrıca, gece çalışması, hafta tatili ve ulusal bayram/genel tatil günlerinde yapılan çalışmalar için de TİS’te özel ücretlendirme kuralları belirlenmiştir. Örneğin, hafta tatili ve ulusal bayram günlerinde çalışan personele, üç katı ücret ödenmesi karara bağlanmıştır.

İş ilişkisinin sona ermesi durumunda tazminat hakları, personelin yasal statüsüne bağlı olarak farklılık gösterebilir. Toplu iş sözleşmeleri, sendika üyesi tüm personele kıdem ve ihbar tazminatı konusunda 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinin uygulanacağını belirtmektedir. Bu durum, uçuş personelinin Borçlar Kanunu’na tabi olmasına rağmen, TİS sayesinde kıdem tazminatı gibi temel haklardan İş Kanunu standartlarında yararlanmasını sağlamaktadır. Kıdem tazminatına hak kazanabilmek için, en az bir yıllık kıdemin tamamlanması ve kanunda belirtilen fesih nedenlerinden birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Borçlar Kanunu’na tabi uçuş personeli, haksız fesih durumunda “kötü niyet tazminatı” talep edebilir.

Sektöre Özel Düzenlemeler: SHT-FTL Talimatı

Havacılık iş hukukunun en özgün yönlerinden biri, çalışma ve dinlenme sürelerinin sadece bir işçilik hakkı değil, aynı zamanda uluslararası havacılık emniyeti standartlarının bir gerekliliği olmasıdır. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM), “Uçuş ve Görev Süresi Sınırlamaları ile Dinlenme Gereklilikleri Talimatı (SHT-FTL)” ile uçuş ve kabin ekiplerinin çalışma saatlerine katı sınırlar getirmiştir. Bu düzenlemeler, havacılık emniyetinin temelini oluşturan yorgunluk risk yönetiminin (Fatigue Risk Management) bir parçasıdır.

SHT-FTL Talimatı, uçuş görev süreleri (UGS) ve uçuş süreleri (US) için aşağıdaki limitleri belirlemektedir:

  • Birbirini izleyen 7 gün içerisinde 60 saat azami görev süresi.
  • Birbirini izleyen 14 gün içerisinde 110 saat azami görev süresi.
  • Birbirini izleyen 28 gün içerisinde 190 saat azami görev süresi.
  • Bir takvim yılı içerisinde 2000 saat azami görev süresi.
  • Birbirini izleyen 28 gün içerisinde 100 saat azami uçuş süresi.
  • Birbirini izleyen 12 takvim ayı içerisinde 1000 saat azami uçuş süresi.

Dinlenme süreleri de benzer şekilde detaylıca düzenlenmiştir. Ana üste, bir görev sonrası dinlenme süresi en az 12 saat veya bir önceki görev süresi kadar (hangisi daha uzunsa) olmalıdır. Boş günlerin planlanması da yasal zorunluluklara tabidir. Uçucu personelin boş günleri, haftada en az 1 gün, aylık en az 7 gün, 3 aylık en az 21 gün ve yıllık en az 96 gün olarak belirlenmiştir. Bu düzenlemeler, işverenlerin operasyonlarını planlarken çalışanların dinlenme haklarına tam olarak uymasını zorunlu kılmaktadır.

Havacılık Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG)

Havacılık sektörü, çalışanların maruz kaldığı fiziksel ve psikososyal riskler açısından benzersiz bir profile sahiptir. Bu riskler, mesleğin doğası gereği farklılaşmakta ve her bir pozisyon için özel önlemlerin alınmasını gerektirmektedir.

Fiziksel Risk Faktörleri:

  • Havacılık sektöründe görev yapan çalışanlar, özellikle de kabin memurları (hostesler) ve yer hizmetleri personeli, işin doğası gereği çok çeşitli fiziksel risk faktörlerine maruz kalmaktadır. Bu riskler yalnızca çalışma ortamından değil, aynı zamanda sektörün dinamiklerinden ve uçuş operasyonlarının sürekliliğinden de kaynaklanır. Dolayısıyla, çalışanların maruz kaldığı tehlikeler kısa vadede iş kazası niteliğinde sonuçlar doğurabileceği gibi, uzun vadede meslek hastalıklarına da yol açabilmektedir.
  • Gürültü ve Titreşim: Uçak motorlarının yüksek desibelli sesi, yer araçlarının sürekli çalışması ve apron trafiği nedeniyle personel yoğun bir gürültü ortamında görev yapar. Özellikle bakım personeli ve bagaj yükleme ekibi, kalıcı işitme kaybı riski altındadır. Ayrıca, kabin içi basınç değişimleri kulak ve denge organları üzerinde ek stres oluşturmaktadır. Bu durum, uzun vadede kronik baş ağrısı, işitme bozukluğu ve vestibüler sistem sorunları yaratabilmektedir.
  • Tehlikeli Maddelere Maruziyet: Yakıt ikmali yapan personel jet yakıtı buharına, buz çözücü kimyasalların püskürtülmesi sırasında solunuma, kabin temizlik personeli ise deterjan ve dezenfektanlara doğrudan maruz kalır. Bu kimyasallar ciltte alerjik reaksiyon, solunum yolu tahrişi, astım benzeri kronik rahatsızlıklara ve uzun süreli maruziyette ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Kabin memurlarının da uçuş sırasında kullanılan dezenfektanlar ve aerosol ürünlere maruz kaldıkları unutulmamalıdır.
  • Ergonomik Riskler: Kabin memurları uçuş boyunca dar alanlarda sürekli hareket etmek, servis arabalarını itmek, üst dolaplara bagaj yerleştirmek ve ani türbülanslarda denge sağlamak zorundadır. Bu durum bel ve boyun fıtığı, eklem zorlanmaları ve kas-iskelet sistemi yaralanmaları açısından ciddi bir risk oluşturur. Check-in ve bagaj personeli ise ağır bagaj kaldırma, uzun süre eğilme ve sürekli ayakta kalma nedeniyle benzer risklerle karşı karşıyadır.
  • Radyasyon ve Basınç Değişimleri: Uçuş sırasında kabin ekibi kozmik radyasyona sürekli maruz kalır. Özellikle uzun menzilli uçuşlarda bu maruziyet, yer seviyesindekinden kat kat fazladır. Ayrıca, kabin basıncındaki dalgalanmalar dolaşım sistemi üzerinde baskı yaratır ve derin ven trombozu riskini artırır. Bu durum, hosteslerin uzun vadede kardiyovasküler rahatsızlıklara yakalanma olasılığını yükseltmektedir.
  • Düşme ve Çarpma Tehlikeleri: Uçak içinde dar alanlarda hızlı hareket etme zorunluluğu, türbülans sırasında düşme, baş veya vücut çarpması riskini doğurur. Servis arabalarının ani hareketleri veya düşen eşyalar, kabin ekibi için sık rastlanan yaralanma kaynaklarıdır.
  • Psikososyal Riskler: Fiziksel risklerin yanı sıra, hostesler uzun ve düzensiz çalışma saatleri, sık sık değişen zaman dilimleri, jet lag ve uyku düzensizliği gibi faktörler nedeniyle kronik yorgunluk yaşar. Bu durum, bağışıklık sisteminin zayıflamasına, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik sorunlara zemin hazırlayabilir. Ayrıca, yolcu ile doğrudan iletişim halinde olduklarından, sözlü veya fiziksel taciz riski de psikososyal açıdan ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.
  • Bulaşıcı Hastalıklar: Kabin memurları, farklı ülkelerden gelen binlerce yolcu ile yakın temasta bulunur. Özellikle solunum yoluyla bulaşan grip, tüberküloz, COVID-19 ve benzeri hastalıkların taşınması ve bulaşması açısından yüksek risk grubundadırlar. Uçak kabininde havalandırmanın sınırlı olması, bu riskin artmasına sebep olmaktadır.

Psikososyal Risk Faktörleri:

  • Havacılık sektöründe çalışanların karşılaştığı riskler yalnızca fiziksel tehlikelerle sınırlı değildir; düzensiz çalışma saatleri, yüksek sorumluluk yükü ve yolcu kaynaklı saldırganlık gibi faktörler de önemli psikososyal ve örgütsel riskler arasında yer almaktadır. Bu unsurlar, çalışanların hem ruhsal hem de bedensel sağlıklarını doğrudan etkilemekte, aynı zamanda operasyonel emniyetin de zedelenmesine yol açabilmektedir.
  • Düzensiz Çalışma Saatleri ve Yorgunluk: Uçuş personeli, kabin ekibi ve hava trafik kontrolörleri vardiya sistemine bağlı olarak gece-gündüz ayrımı olmaksızın görev yapmaktadır. Uzun mesafeli uçuşlar sonucu yaşanan jet lag, biyolojik saatin bozulması ve uyku yetersizliği, çalışanlarda kronik yorgunluk, dikkat dağınıklığı ve reflekslerde yavaşlama gibi ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Bu yorgunluk yalnızca bireysel sağlığı tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda uçuş güvenliğini de riske atar. Nitekim yapılan araştırmalar, yorgunluk kaynaklı hataların pilotaj hataları veya hava trafik yönetimindeki aksaklıklarla birleştiğinde ciddi kazalara sebep olabileceğini ortaya koymaktadır.
  • Yüksek Sorumluluk ve Zaman Baskısı: Pilotlar ve hava trafik kontrolörleri, binlerce yolcunun ve uçağın emniyetinden sorumlu oldukları için sürekli yüksek düzeyde dikkat ve konsantrasyonla çalışmak zorundadır. Anlık karar alma, olağanüstü durumlara hızlı tepki verebilme ve yoğun trafik altında riskleri en aza indirme gerekliliği, bu mesleklerde yüksek stresin kaçınılmaz olmasına yol açmaktadır. Zaman baskısı altında yapılan görevler, çalışanlarda tükenmişlik sendromu, hipertansiyon ve anksiyete bozuklukları gibi sağlık sorunlarına neden olabilmektedir.
  • Saldırganlık ve Yolcu Kaynaklı Riskler: Özellikle check-in personeli ve kabin memurları, uçuş gecikmeleri, iptaller veya operasyonel aksaklıklar nedeniyle gerginleşen yolcuların öfkesine doğrudan maruz kalabilmektedir. Bu durum zaman zaman sözlü tacizle sınırlı kalmamakta, fiziksel saldırılara kadar varabilmektedir. Böyle bir ortamda çalışanlar, kendilerini sürekli savunma ihtiyacı içinde hissedebilir ve bu da ruhsal yıpranmayı hızlandırabilir. Ayrıca, yolcu ile çalışan arasındaki bu gerginlik, uçuş sırasında diğer yolcuların güvenlik algısını da olumsuz etkileyebilir.

İşverenler, havacılık sektörünün bu özgün risklerine karşı proaktif önlemler almakla yükümlüdür. Bu önlemler arasında, kişisel koruyucu donanım (KKD) temini, yorgunluk yönetimi programlarının uygulanması, acil durum tatbikatları, sürekli İSG eğitimleri ve risk değerlendirmesi çalışmaları yer almaktadır. Özellikle yorgunluk ve stres yönetimi gibi unsurlar, çalışan refahını artırırken, aynı zamanda uçuş emniyetini de doğrudan etkileyen faktörlerdir. Bu nedenle, İSG uygulamalarındaki yetersizlikler sadece hukuki değil, aynı zamanda operasyonel ve finansal riskler de barındırmaktadır.

Sonuç

Havacılık sektöründe çalışanların işçilik hakları, yalnızca genel İş Kanunu çerçevesinde değil, aynı zamanda sektöre özgü düzenlemeler, uluslararası standartlar, toplu iş sözleşmeleri ve yargı içtihatlarıyla şekillenen çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Bu yapı, özellikle hava taşıma işleri ile yer hizmetleri arasındaki yasal farklılıkların zaman içinde uygulamada büyük ölçüde yumuşatılmasına imkân tanımıştır. Yargıtay’ın emsal kararları ve güçlü sendikal örgütlenmeler sayesinde, mevzuatta var olan ayrımlar pratikte çalışanların lehine genişletilmiş ve iş güvencesi, fesih koruması, tazminat hakları gibi alanlarda önemli kazanımlar elde edilmiştir.

Havacılık sektörünün en kritik yönlerinden biri, uçuş personelinin hukuki statüsüdür. Uçucu personelin büyük bölümü Borçlar Kanunu hükümlerine tabi olmakla birlikte, toplu iş sözleşmeleri aracılığıyla İş Kanunu’na benzer güvencelerden yararlanmaktadır. Bu durum, özellikle iş sözleşmesinin feshi, ihbar ve kıdem tazminatı hakları, fazla mesai ücretlendirmesi ve sosyal haklar açısından büyük önem taşır. Toplu sözleşmeler, kanunda açıkça düzenlenmeyen birçok boşluğu doldurmakta ve çalışanların lehine koruyucu hükümler getirmektedir. Bu sayede, havacılık çalışanları fiilen İş Kanunu’na tabi işçilerle aynı düzeyde bir korumaya yaklaşmış durumdadır.

Sektörün yoğun rekabet koşulları, vardiyalı ve düzensiz çalışma saatleri, uluslararası uçuşların yarattığı farklı ülke hukuklarıyla temas gibi dinamikler, havacılık çalışanlarının haklarının korunmasını daha da önemli kılmaktadır. İş güvencesi, uçuş güvenliği ile doğrudan bağlantılıdır; dolayısıyla sendikal örgütlenme yalnızca ekonomik çıkarların değil, aynı zamanda iş sağlığı ve güvenliğinin de teminatı olarak görülmelidir. Çalışanların sendikalara üyeliklerini sürdürmeleri, toplu pazarlık gücünü artırmakta ve sektöre özgü düzenlemelerin çalışan lehine yorumlanmasını kolaylaştırmaktadır.

Bununla birlikte, olası bir hukuki uyuşmazlıkta —örneğin iş sözleşmesinin haksız feshi, fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi veya uçuş güvenliği gerekçesiyle yapılan disiplin işlemleri— havacılık sektöründe deneyim sahibi bir avukattan destek alınması kritik öneme sahiptir. Genel iş hukuku bilgisinin yanında, ulusal ve uluslararası havacılık mevzuatını, toplu iş sözleşmesi uygulamalarını ve Yargıtay’ın sektöre özgü kararlarını bilen bir uzmanla hareket edilmesi, çalışanların hak kaybına uğramasını önleyecektir.

Sonuç olarak, havacılık çalışanlarının işçilik hakları çok katmanlı ve özel bir koruma rejimi altında şekillenmektedir. Mevzuattaki boşlukların sendikalar aracılığıyla kapatılması, Yargıtay’ın emsal kararlarıyla kazanımların pekiştirilmesi ve bireysel düzeyde bilinçli hareket edilmesi, bu hakların güvence altına alınması için zorunludur. Sektörün kendine özgü yapısı nedeniyle, çalışanların sözleşme hükümlerini titizlikle incelemeleri, sendikalara aktif biçimde katılmaları ve gerektiğinde uzman hukukçulardan destek almaları, hukuki güvencelerini en üst seviyede koruyacak temel adımlar olacaktır.


Havacılık Çalışanlarının İşçilik Hakları – SSS

Havacılık Çalışanlarının İşçilik Hakları – Sıkça Sorulan Sorular

Havacılık sektörü çalışanlarının iş güvencesi, tazminat hakları, TİS korumaları ve İSG riskleri hakkında en çok merak edilen sorular.

Hayır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca “hava taşıma işleri” istisna kapsamındadır. Pilotlar ve kabin memurları Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir. Ancak TİS’ler ile İş Kanunu’na benzer güvenceler sağlanmaktadır.

Check-in, bagaj, güvenlik ve bakım personeli doğrudan İş Kanunu hükümlerine tabidir. İş güvencesi, kıdem ve ihbar tazminatı gibi tüm haklardan yararlanabilirler.

Evet. Borçlar Kanunu’na tabi olmalarına rağmen, toplu iş sözleşmeleri iş güvencesi getirir. Bu sayede haksız fesihlerde işe iade davası açılabilmektedir.

Haftalık 45 saati aşan çalışmalar fazla mesai sayılır. Hem İş Kanunu’na hem Borçlar Kanunu’na tabi personel için %50 zamlı ücret ödenir. TİS ile tatil ve bayram günlerinde daha yüksek oranlar uygulanabilir.

SHT-FTL Talimatı ile uçuş ve görev sürelerine sınırlar getirilmiştir. Örneğin, 28 günde en fazla 100 saat uçuş yapılabilir ve yıllık uçuş süresi 1000 saati geçemez. Ayrıca dinlenme süreleri en az 12 saat olarak düzenlenmiştir.

Evet. TİS hükümleri sayesinde uçucu personel de kıdem tazminatından yararlanır. Yer hizmetleri personeli ise zaten doğrudan İş Kanunu kapsamında kıdem tazminatı hakkına sahiptir.

Kabin memurları gürültü, radyasyon, basınç değişimleri ve kimyasal maruziyet nedeniyle işitme kaybı, dolaşım sorunları, solunum hastalıkları ve kas-iskelet yaralanmaları riski altındadır.

Evet. Uykusuzluk ve biyolojik saatin bozulması kronik yorgunluğa yol açar. Bu durum dikkat kaybı, reflekslerde yavaşlama ve uçuş emniyetinde ciddi riskler doğurur.

Yüksek sorumluluk, zaman baskısı ve acil durumlarla başa çıkma gerekliliği en önemli stres kaynaklarıdır. Bu nedenle tükenmişlik ve anksiyete riski yüksektir.

Kabin memurları sık sık sözlü veya fiziksel saldırıya maruz kalabilir. Bu durumda tutanak tutulmalı, olay rapor edilmeli ve işveren tarafından gerekli hukuki adımlar atılmalıdır.