Küresel iklim krizinin etkileri, dünyanın dört bir yanında hissedilmekle kalmayıp, ekolojik dengenin yanı sıra ekonomik ve hukuki sistemlerde de derin dönüşümlere yol açmaktadır. Bu küresel meydan okuma karşısında Türkiye, çevresel sürdürülebilirliği ve gelecek nesillerin refahını güvence altına almak amacıyla tarihi bir adım atarak, 9 Temmuz 2025 tarihinde yürürlüğe giren 7510 sayılı İklim Kanunu ile çevre hukukunu ulusal düzeyde kapsamlı bir şekilde yeniden yapılandırmıştır. Bu kanun, yalnızca ulusal bir düzenleme olmanın ötesinde, Türkiye’nin uluslararası taahhütlerini yerine getirme ve özellikle Paris Anlaşması ile Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında belirlenen hedeflerle uyumlu bir yol haritası çizme açısından da hayati bir öneme sahiptir. İklim Kanunu, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadeledeki kararlılığını pekiştirirken, aynı zamanda yeşil kalkınma yolculuğunda hukuki bir dayanak noktası oluşturmaktadır.
Kanun metni için buraya tıklayabilirsiniz.
Kanunun Amacı ve Kapsamının Genişlemesi
İklim Kanunu’nun temel amacı, küresel iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini en aza indirmek ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek adına kapsamlı bir çerçeve sunmaktır. Bu kapsamda kanun, sera gazı emisyonlarını azaltmak, iklim değişikliğine uyumu sağlamak ve Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi‘ne ulaşacak şekilde ulusal politika ve araçları yasal teminata kavuşturmayı hedeflemektedir. Bu hedefler doğrultusunda, iklim politikalarının daha etkin ve koordineli bir şekilde yürütülmesi için önemli kurumsal ve mekanizmal düzenlemeler yapılmıştır:
- İklim Değişikliği Başkanlığı‘nın kurulmasıyla, iklim politikalarının tek elden yürütülmesi ve ulusal stratejilerin belirlenmesi için merkezi bir otorite oluşturulmuştur.
- Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), ulusal ekonominin karbon ayak izini azaltmaya yönelik önemli bir piyasa mekanizması olarak hukuki statüye kavuşturulmuştur.
- Ulusal ve İl İklim Kurulları‘nın oluşturulmasıyla, iklim politikalarına ilişkin karar alma süreçlerine farklı paydaşların katılımı ve yerel düzeyde uyumun sağlanması amaçlanmıştır.
- Kamu ve özel sektöre yönelik iklim eylem planı zorunluluğu getirilerek, her bir kurum ve işletmenin kendi faaliyet alanlarında iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlaması hedeflenmiştir.
Ayrıca, kanunla birlikte “iklim adaleti”, “adil geçiş” ve “iklim direnci” gibi kavramlar, Türk mevzuatına ilk kez açıkça girmiş ve böylece iklim politikalarının toplumsal boyutunun da vurgulanması sağlanmıştır. Bu kavramlar, iklim değişikliğinin neden olduğu yüklerin adil paylaşımı, iklim politikalarının ekonomik ve sosyal geçiş süreçlerinde adaleti temin etmesi ve toplumların iklim şoklarına karşı dayanıklılığının artırılması gibi önemli ilkeleri ifade etmektedir.
Yasal Hedefler ve Planlama Esaslarının Derinlemesine İncelenmesi
İklim Kanunu, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadeledeki kararlılığını somut hedeflerle desteklemektedir. Kanun, ülkenin 2030 ve 2053 yıllarına yönelik belirli kilometre taşları öngörerek, uzun vadeli bir dönüşüm planı sunmaktadır:
- 2038 yılına kadar yaklaşık %41 oranında emisyon azaltımı, Türkiye’nin kısa ve orta vadeli iklim hedeflerini ortaya koymaktadır. Bu hedef, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, endüstriyel süreçlerde optimizasyon ve atık yönetimi gibi çeşitli sektörlerde kapsamlı dönüşümleri gerektirecektir.
- 2053 itibarıyla net sıfır karbon hedefi, Türkiye’nin uzun vadeli stratejik vizyonunu temsil etmektedir. Bu hedef, tüm ekonomik sektörlerde köklü değişiklikleri, sıfır karbon teknolojilerine yatırımı ve sürdürülebilir yaşam biçimlerinin benimsenmesini zorunlu kılmaktadır.
- Sektörel emisyon sınırları ve denetim esaslarının belirlenmesi, her bir sektörün kendi payına düşen sorumluluğu üstlenmesini sağlayacak ve emisyon azaltımına yönelik somut adımlar atmasını teşvik edecektir. Bu düzenlemelerle, en çok emisyon salan sektörler üzerinde daha yoğun bir denetim ve teşvik mekanizması oluşturulacaktır.
- Her ilin kendi yerel iklim eylem planı hazırlaması zorunluluğu, iklim değişikliğiyle mücadelenin yerel düzeyde sahiplenilmesini ve bölgesel farklılıkların dikkate alınarak özelleştirilmiş çözümlerin geliştirilmesini sağlamaktadır. Bu planlar, yerel koşullara uygun iklim stratejilerinin belirlenmesi ve uygulanması açısından kritik öneme sahiptir.
Bu hedefler, yalnızca çevresel değil; enerji, ulaştırma, sanayi ve tarım politikalarını da doğrudan etkileyecek niteliktedir. Kanun, bu sektörlerde köklü dönüşümleri teşvik ederek, Türkiye ekonomisinin daha yeşil ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşmasına öncülük edecektir. Örneğin, enerji sektöründe fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçiş hızlanırken, ulaştırma sektöründe elektrikli araçların yaygınlaşması ve toplu taşımanın geliştirilmesi teşvik edilecektir.
Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ve İklim Finansmanının Rolü
İklim Kanunu ile kurumsallaştırılan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), Türkiye’nin karbon fiyatlandırma mekanizmasını uluslararası standartlara uygun hale getiren önemli bir adımdır. Bu sistem, yüksek karbon salınımı yapan tesislerin belirli emisyon kotasını aşmaları hâlinde finansal yaptırımlarla karşı karşıya kalmasını öngörmektedir. ETS, işletmeleri emisyonlarını azaltmaya teşvik ederek, karbon yoğun üretimden daha çevre dostu teknolojilere geçişi hızlandırmayı amaçlamaktadır. Bu sistem, özellikle Avrupa Birliği (AB) ile ticari ilişkilerde Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) kapsamında büyük önem taşımaktadır. CBAM, AB’ye yapılan ithalatlarda ürünlerin karbon ayak izine göre vergilendirme yapılmasını öngördüğünden, Türkiye’nin ETS’yi devreye sokması, Türk ihracatçılarının AB pazarındaki rekabet gücünü koruması açısından stratejik bir hamledir.
Kanun ayrıca, “yeşil finansman” başlığı altında, iklim değişikliğiyle mücadele ve yeşil dönüşüm projelerine yönelik finansal destek mekanizmalarını da içermektedir. Bu kapsamda, kamu ve özel sermayeye yönelik kredi ve vergi teşvikleri ile karbon sertifikasyon mekanizmalarının da uygulamaya girmesi öngörülmektedir. Yeşil finansman, temiz enerji yatırımları, enerji verimliliği projeleri, sürdürülebilir tarım uygulamaları ve atık yönetimi gibi alanlarda yeni fırsatlar yaratırken, aynı zamanda finans sektörünün de iklim hedefleriyle uyumlu bir şekilde hareket etmesini teşvik edecektir.
Kamuoyunda Doğru Bilinen Yanlışların Açıklığa Kavuşturulması
İklim Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte, doğal olarak kamuoyunda büyük bir ilgi ve tartışma ortamı oluştu. Ancak bu tartışmaların bir kısmı, ne yazık ki eksik veya yanlış bilgilere dayanmakta ve hatta bazı durumlarda kasıtlı dezenformasyon içermektedir. Toplumun bu denli önemli bir konuda doğru bilgiye sahip olması, kanunun başarısı ve iklim değişikliğiyle mücadelede toplumsal katılımın sağlanması açısından hayati önem taşımaktadır. İşte İklim Kanunu hakkında en sık karşılaşılan yanlış anlamalar ve bunların hukuki bağlamda doğru açıklamaları:
- Yanlış Bilgi: “İklim Kanunu ile her bireyden, hatta her nefes alışımızdan karbon vergisi alınacak.”
- Doğrusu: Bu iddia tamamen asılsızdır ve kanunun amacını çarpıtmaktadır. İklim Kanunu, bireylerden veya hane halklarından doğrudan karbon vergisi alınmasını öngörmemektedir. Kanun, büyük ölçekli sanayi tesisleri, enerji santralleri ve benzeri yüksek emisyon salımı yapan kuruluşları hedef almaktadır. Getirilen Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), bu tür büyük salımcıların belirli emisyon kotasını aşmaları durumunda finansal yükümlülüklerle karşılaşmasını sağlamaktadır. Amaç, bu kuruluşları karbon yoğun üretimden uzaklaşmaya, temiz teknolojilere yatırım yapmaya ve enerji verimliliklerini artırmaya teşvik etmektir. Dolayısıyla, bir vatandaşın günlük yaşamında ne kadar karbon ayak izi bıraktığı üzerinden doğrudan bir vergilendirme söz konusu değildir.
- Yanlış Bilgi: “Artık arabamızı istediğimiz gibi kullanamayacak, seyahat özgürlüğümüz kısıtlanacak.”
- Doğrusu: Kanunda seyahat özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Tam tersine, İklim Kanunu sürdürülebilir ulaşım alternatiflerini teşvik etmeyi hedeflemektedir. Toplu taşıma ağlarının geliştirilmesi, elektrikli araç kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik vergi avantajları ve şarj altyapısı yatırımlarının desteklenmesi, bisiklet yollarının artırılması gibi düzenlemeler öngörülmektedir. Bu teşvikler, vatandaşların daha çevre dostu ulaşım seçeneklerine yönelmesini sağlamakla birlikte, mevcut seyahat özgürlüklerine herhangi bir kısıtlama getirmemektedir.
- Yanlış Bilgi: “Kanun yüzünden tarım ve hayvancılık bitecek, küçük çiftçiler üretim yapamayacak.”
- Doğrusu: Bu iddia da gerçeği yansıtmamaktadır. İklim Kanunu, tarım ve hayvancılık sektörlerini cezalandırmak veya engellemek yerine, iklim değişikliğine uyumlu, sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Kanun, erozyonla mücadele, su kaynaklarının verimli kullanımı, atık yönetimi ve toprak sağlığının iyileştirilmesi gibi konularda çiftçilere destek mekanizmaları sunmayı hedeflemektedir. Kırsal kalkınma önceliklendirilmekte ve küçük çiftçilerin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı dirençli hale gelmesi için projeler geliştirilmesi öngörülmektedir. Amaç, daha verimli ve çevre dostu tarım yöntemlerine geçişi destekleyerek gıda güvenliğini sağlamaktır.
- Yanlış Bilgi: “Yapay et veya böcek yemek zorunlu hale gelecek; geleneksel gıdalar yasaklanacak.”
- Doğrusu: İklim Kanunu’nda yapay et veya böcek tüketimini zorunlu kılan, ya da geleneksel gıdaları yasaklayan hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Gıda tercihleri tamamen bireylerin özgür iradesine bırakılmıştır. Kanun, daha sürdürülebilir gıda sistemlerine geçişi teşvik edebilir, gıda israfının azaltılmasına yönelik politikalar içerebilir; ancak doğrudan bireysel beslenme alışkanlıklarına müdahale etmez. Bu tür iddialar, genellikle bilimsel gelişmelerin veya sürdürülebilirlik tartışmalarının yanlış yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.
- Yanlış Bilgi: “Evde sebze-meyve yetiştirmek veya bahçede ekin ekmek yasaklanacak.”
- Doğrusu: Kanunun hiçbir yerinde bireysel üretimi kısıtlayan, hobi bahçeciliğini yasaklayan veya evde bitki yetiştirmeyi engelleyen bir hüküm yoktur. Tam tersine, kanun sürdürülebilir yaşam biçimlerini, yerel üretimi ve döngüsel ekonomiyi teşvik etmektedir. Evde veya bahçede kendi sebze-meyvelerini yetiştirmek, gıda güvenliğine katkıda bulunmakla kalmayıp, karbon ayak izini azaltan ve çevre bilincini artıran olumlu bir davranıştır. Bu tür faaliyetler, kanunun ruhuna tamamen uygundur ve desteklenmektedir.
- Yanlış Bilgi: “Artık evimize yeni buzdolabı veya çamaşır makinesi alamayacağız, çünkü eskileri zorla kullandırmaya devam edecekler.”
- Doğrusu: Bu iddia da tamamen temelsizdir. İklim Kanunu’nun amacı, eski ve verimsiz cihazların zorla kullanılmasını sağlamak değil, yeni alınacak ürünlerde enerji verimliliği standartlarını yükseltmeyi ve tüketicileri daha az enerji tüketen, çevre dostu ürünlere yönlendirmeyi teşvik etmektir. Örneğin, gelecekte daha yüksek enerji verimliliği sınıflarına sahip beyaz eşyaların piyasaya sürülmesi teşvik edilebilir. Bu, uzun vadede hane halklarının enerji maliyetlerini düşürmesine de yardımcı olacaktır. Kanun, bireysel eşya alım tercihlerini kısıtlamaz, ancak çevre dostu seçenekleri cazip hale getirir.
Bu yanlış bilgilerin giderilmesi ve kanunun doğru bir şekilde anlaşılması, sadece yasal metnin uygulanabilirliği açısından değil, aynı zamanda toplumun iklim değişikliğiyle mücadeledeki ortak bilinci ve katılımını güçlendirmek adına da kritik öneme sahiptir. Kanunun hedefi, bireysel özgürlükleri kısıtlamak değil, daha sürdürülebilir ve yaşanabilir bir gelecek inşa etmek için gerekli yasal altyapıyı oluşturmaktır.
Bu yanlış bilgilerin giderilmesi, kanunun toplumsal kabulünü artıracak ve iklim değişikliğiyle mücadeledeki ortak anlayışı pekiştirecektir.
Hukuki Değerlendirme
İklim Kanunu’nun yürürlüğe girmesi, yalnızca çevre politikalarında değil, hukukun uygulama alanlarında da çok boyutlu etkiler doğurmuştur. Söz konusu yasa, çevreyle ilgili düzenlemeleri artık ihtiyari çerçeveden çıkararak, kamu ve özel sektör açısından bağlayıcı ve yaptırıma tabi bir hukuki rejim haline getirmiştir.
Sanayi Kuruluşları Açısından Yükümlülükler
Sanayi ve enerji üretimi yapan işletmeler, faaliyetlerini artık yeni belirlenen emisyon sınırları ve ulusal azaltım hedefleri doğrultusunda yeniden yapılandırmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük yalnızca teknik bir dönüşüm değil, aynı zamanda söz konusu şirketlerin çevresel etki değerlendirme raporları, çevre izin belgeleri, atık yönetim planları gibi belgelerini güncellemelerini de gerektirmektedir.
Ayrıca, karbon ayak izi hesaplamaları, emisyon beyan sistemleri ve ETS (Emisyon Ticaret Sistemi) kapsamına giren tesislerin, bu piyasalara katılımı zorunlu hale gelecektir. İlgili hükümlere aykırılık, idari para cezalarının yanı sıra, faaliyet durdurmaya kadar varabilecek ağır yaptırımlarla sonuçlanabilecektir.
Yerel Yönetimlerin Rolü
Belediyeler ve il özel idareleri açısından, İklim Kanunu ile getirilen en önemli yeniliklerden biri, iklim risk analizi yapma ve yerel iklim eylem planı hazırlama zorunluluğudur. Bu yükümlülük kapsamında belediyelerin:
- Taşkın, kuraklık, sıcak hava dalgası gibi afet risklerini önceden analiz etmeleri,
- Ulaşım, enerji, altyapı ve yapılaşma süreçlerinde iklime duyarlı planlamalar yapmaları,
- Kentsel ısı adaları ve hava kirliliği gibi sorunlara karşı önleyici politika üretmeleri,
- Toplumda iklim farkındalığını artıracak faaliyetler düzenlemeleri gerekmektedir.
Bu yükümlülükler yerine getirilmediği takdirde, hem idari hem de mali sorumluluklar doğabilecektir. Ayrıca merkezi idare, performans esaslı bütçeleme modeli kapsamında, yerel yönetimlerin iklim uyum performansını denetleyebilecektir.
Kamu İhale Süreçleri ve Kurumsal Uyum
Kamu kurumları açısından İklim Kanunu, çevresel duyarlılık içeren alım ve yatırım süreçlerinin hukukiliğini doğrudan etkilemektedir. Artık kamu ihalelerinde, yalnızca ekonomik en avantajlı teklif değil, aynı zamanda karbon salımı, enerji verimliliği, geri dönüşüm uyumu gibi çevresel kriterler de değerlendirme dışı bırakılamayacaktır.
Bu kapsamda, “yeşil kamu alımları” (green public procurement) ilkesi doğrultusunda:
- Projelerin çevresel etki analizleri,
- İhale dokümanlarında yer alacak çevre performans şartları,
- Sürdürülebilir malzeme ve enerji kriterleri,
zorunlu hale gelmektedir. Kamu idarelerinin bu kriterleri ihmal etmesi, ihalelerin yargı yoluyla iptali riskini beraberinde getirecektir.
Yargı Organlarının Etki Alanı
İklim Kanunu ile birlikte mahkemeler, artık çevresel uyuşmazlıkları pozitif hukuka dayalı olarak değerlendirebilecek net bir yasal zemine kavuşmuştur. Bu durum, özellikle:
- Çevreyi kirleten tesislere yönelik kapatma davaları,
- İdari işlemlerin çevresel etkisi nedeniyle açılan iptal davaları,
- Kamusal projelere karşı açılan plan ve uygulama iptali davaları,
- İklim kaynaklı zararların tazmini yönündeki özel hukuk davaları,
açısından yargı organlarının daha aktif ve bağlayıcı kararlar verebilmesine olanak tanımaktadır.
Anayasa’nın 56. maddesi uyarınca bireylerin “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı”, artık yalnızca soyut bir hak değil, somut ve icra edilebilir bir talep haline gelmiştir.
Bu yönüyle İklim Kanunu, yalnızca çevre hukuku alanında değil, idare hukuku, ticaret hukuku ve insan hakları hukuku kapsamında da etkilerini hissettirecektir. Kanun, kamu idaresinin iklim değişikliğiyle mücadeledeki sorumluluklarını artırırken, ticari işletmelerin de çevresel performanslarını iyileştirmeye zorlayacak ve vatandaşların temiz çevre hakkı ile ilişkili dava açma imkanlarını genişletecektir.
Sonuç
Türkiye’nin ilk İklim Kanunu, hukuki şeffaflık, çevresel sürdürülebilirlik ve ekonomik uyum hedefleri doğrultusunda atılmış önemli bir dönüm noktasıdır. Kanun; toplumsal katılımı teşvik etmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini esas alması ve piyasa mekanizmalarının çevreyle uyumlu hale getirilmesini sağlamasıyla hukukun değişen dünyaya uyum kapasitesini somut bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu kanun, Türkiye’nin iklim hedeflerine ulaşmasında kritik bir yol haritası sunmakta ve gelecek nesiller için daha yaşanabilir bir çevre bırakma taahhüdünü yansıtmaktadır.
Ancak bu sürecin tam anlamıyla başarılı olabilmesi için, birtakım tamamlayıcı adımların atılması büyük önem taşımaktadır:
- Kamusal iletişimin güçlendirilmesi: Kanunun amaçları, getirdiği yenilikler ve doğru bilinen yanlışlar hakkında kamuoyunun sürekli ve şeffaf bir şekilde bilgilendirilmesi, toplumsal sahiplenmeyi artıracaktır.
- Yanlış bilgilerin düzeltilmesi: Sosyal medyada ve diğer platformlarda dolaşan asılsız bilgilerin hızla tespit edilerek doğru verilerle çürütülmesi, kanuna yönelik güveni pekiştirecektir.
- İklim okuryazarlığının artırılması: Eğitimin her kademesinde iklim değişikliği, sürdürülebilirlik ve kanunun önemi hakkında farkındalık oluşturulması, bilinçli ve sorumlu bir toplumun oluşmasına katkı sağlayacaktır.
Bu önerilerin hayata geçirilmesiyle birlikte, İklim Kanunu’nun etkinliği artacak ve Türkiye’nin yeşil kalkınma yolculuğunda daha sağlam adımlar atması mümkün olacaktır. Kanun, yalnızca bir yasal metin olmanın ötesinde, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadeledeki kararlılığının ve gelecek nesillere karşı sorumluluğunun bir göstergesidir.
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Türkiye’nin 9 Temmuz 2025’te yürürlüğe giren 7510 sayılı İklim Kanunu, hepimizin hayatını ve geleceğini etkileyecek önemli değişiklikler getiriyor. Peki, bu yeni kanun sizin günlük yaşamınızı nasıl etkileyecek? Akıllardaki soru işaretlerini gidermek amacıyla, vatandaş odaklı 10 soruyu ve yanıtlarını derledik:
1. İklim Kanunu neden çıktı ve bizim için ne anlama geliyor?
Bu kanun, dünyayı ve ülkemizi tehdit eden iklim değişikliğiyle mücadele etmek için hazırlandı. Amacı, havamızı, suyumuzu ve toprağımızı korumak, gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak. Yani, aslında hepimizin daha temiz bir çevrede yaşaması için atılmış büyük bir adım.
2. Bu kanun benim cebimden para çıkmasına neden olacak mı, yani bana özel bir vergi gelecek mi?
Hayır, İklim Kanunu doğrudan vatandaşlardan özel bir “karbon vergisi” almayı öngörmüyor. Kanun, daha çok büyük fabrikaları, enerji santrallerini yani havayı en çok kirleten büyük şirketleri hedef alıyor. Onların daha az karbon salımı yapmasını teşvik etmek için bazı kurallar getiriyor.
3. Artık evime yeni buzdolabı, çamaşır makinesi alamayacak mıyım, eski eşyalarımı zorla kullanmak zorunda kalacak mıyım?
Kesinlikle hayır. Kanun, evinizdeki eski eşyaları zorla kullanmanızı istemiyor. Tam tersine, yeni alacağınız ürünlerin daha az elektrik harcamasına, yani daha çevreci olmasına teşvik ediyor. Bu da uzun vadede elektrik faturanızın daha düşük gelmesine yardımcı olabilir. Kısacası, daha verimli ürünler almanız için bir teşvik sistemi diyebiliriz.
4. İstediğim yere arabamla gidemeyecek miyim, seyahat özgürlüğüm kısıtlanacak mı?
Hayır, seyahat özgürlüğünüz kısıtlanmıyor. Kanun, toplu taşımanın daha iyi hale getirilmesini, elektrikli arabaların kullanımının artırılmasını ve bisiklet yollarının çoğaltılmasını destekliyor. Yani, daha çevreci ulaşım seçenekleri sunarak, yollarımızı ve havamızı temiz tutmayı hedefliyor.
5. Bu kanun yüzünden yediklerimiz değişecek mi, zorla bazı şeyleri yememiz istenecek mi?
Hayır, yediklerinizle ilgili zorunlu bir değişiklik olmayacak. Kanun, yapay et veya böcek gibi şeyleri yemenizi zorunlu kılmıyor, geleneksel yiyeceklerinizi yasaklamıyor. Gıda tercihleri tamamen size ait. Kanun, genel olarak gıda israfını azaltmayı ve daha sürdürülebilir gıda üretimine geçmeyi teşvik ediyor.
6. Evimde, balkonumda ya da bahçemde sebze meyve yetiştirmem yasaklanacak mı?
Asla böyle bir yasak yok. Tam tersine, kendi sebze meyvenizi yetiştirmeniz, Kanunun desteklediği sürdürülebilir yaşamın bir parçasıdır. Bu hem çevreci bir davranış hem de kendi sağlıklı gıdanızı üretmeniz anlamına gelir. Kanun, bu tür kişisel girişimleri kesinlikle kısıtlamaz.
7. Çiftçilerimiz ve hayvan yetiştiricilerimiz bu kanundan olumsuz etkilenecek mi?
Hayır, kanun çiftçilerimizi veya hayvan yetiştiricilerimizi mağdur etmeyi amaçlamıyor. Aksine, iklime daha dayanıklı ve çevreye daha az zarar veren tarım uygulamalarını desteklemeyi hedefliyor. Erozyonla mücadele, su tasarrufu gibi konularda çiftçilere destek vererek onların da iklim değişikliğinin etkilerinden daha az etkilenmesini sağlamak istiyor.
8. Bu kanun hayatımıza ne gibi yenilikler getirecek, somut olarak ne değişecek?
Kanunla birlikte İklim Değişikliği Başkanlığı adında yeni bir kurum kuruluyor. Şirketler artık ne kadar karbon saldıklarını daha sıkı takip etmek zorunda kalacaklar. Ayrıca, her şehrin kendi iklim eylem planını yapması gerekecek. Tüm bunlar, ülkemizin iklim değişikliğine karşı daha hazırlıklı olmasını sağlayacak.
9. Bu kanunun faydalarını ne zaman hissetmeye başlayacağız?
İklim değişikliğiyle mücadele uzun soluklu bir süreç. Ancak kanunun getirdiği düzenlemelerle birlikte, önümüzdeki yıllarda havamızın daha temizlenmeye başladığını, enerji kaynaklarımızın daha çeşitlendiğini ve şehirlerimizin iklim olaylarına karşı daha dirençli hale geldiğini görmeye başlayabiliriz.
10. Seyahat özgürlüğüm kısıtlanacak mı? Özel araba kullanmam yasaklanacak mı?
Hayır, Kanun seyahat özgürlüğünü kısıtlamıyor veya özel araba kullanımını yasaklamıyor. Aksine, toplu taşıma ağlarının geliştirilmesi, elektrikli araç kullanımının teşvik edilmesi ve bisiklet yollarının artırılması gibi çevre dostu ulaşım alternatiflerini destekliyor. Amaç, daha sürdürülebilir ulaşım seçeneklerine yönelimi teşvik etmektir.