Giriş
Vakıf malları, kamu yararına tahsis edilen ve hukuki olarak koruma altında bulunan özel nitelikli taşınmazlardır. Özellikle mazbut vakıflara ait taşınmazların kiralanması, hem kamu hukukunun hem de özel hukukun kesişiminde yer alan karmaşık bir düzenlemeye tabidir. Bu çalışmada, vakıf mallarının kiraya verilmesine ilişkin kanuni düzenlemeler, uygulama esasları, yargı kararları ve mevcut sorunlar değerlendirilecektir.
1. Vakıf Kavramı ve Mazbut Vakıflar
1.1 Vakıf Kavramı
Vakıf, tarih boyunca sosyal yardımlaşma, dayanışma ve kamu hizmetlerinin sürdürülebilirliği açısından önemli bir müessese olarak varlığını korumuştur. Hukuki anlamda vakıf; bir gerçek veya tüzel kişinin mal varlığını veya bir kısmını, belli bir amaca tahsis etmek suretiyle oluşturduğu, bu mal varlığının tahsis amacına uygun şekilde işletilmesini ve yönetilmesini sağlayan özel hukuk tüzel kişiliğidir.
Türkiye’de vakıfların kuruluşu, işleyişi ve denetlenmesi 5737 sayılı Vakıflar Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu Kanun, 20.2.2008 tarihinde kabul edilmiş ve 27.2.2008 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun 3. maddesinde vakıf; “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları, belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır” şeklinde tanımlanmıştır. Buradaki tanım, vakfın kar amacı gütmeyen, kamu yararına çalışan, süreklilik arz eden ve belirli bir amaca özgülenmiş bir tüzel kişilik olduğunu ortaya koymaktadır.
Vakıflar, İslam hukuku başta olmak üzere Roma hukuku, Batı hukuk sistemleri ve Türk hukukunda da uzun yıllar boyunca gelişmiş ve köklü bir yapıya ulaşmıştır. Türkiye’deki vakıfların tarihsel temelleri özellikle Osmanlı Devleti döneminde atılmış, eğitimden sağlığa, dini hizmetlerden kamu altyapısına kadar pek çok alanda hayati roller üstlenmiştir.
Vakıf kurumu sadece hayır amaçlı değil, aynı zamanda taşınmaz malvarlığının korunması, aile içi mülkiyetin devamlılığı, kamu hizmetlerinin desteklenmesi gibi fonksiyonlar da üstlenmiştir. Modern hukukta ise vakıflar, sivil toplumun gelişmesine katkı sağlayan önemli birer yapı taşı olarak kabul edilmektedir.
1.2 Mazbut Vakıflar
Mazbut vakıflar, tarihî kökeni Osmanlı’ya dayanan ve bugün itibarıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yönetilen özel bir vakıf türüdür. Bu vakıflar, mütevellisi olmayan, yönetim organları kurulamayan ya da kanunen kamu idaresine geçmiş vakıflardır. Genellikle 1926 yılından önce kurulmuş ve zaman içinde mütevellisi kalmamış olan bu vakıflar, kamusal nitelikte görülen bir denetim ve yönetim ihtiyacı sebebiyle devletin ilgili kurumu olan Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün idaresine bırakılmıştır.
5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 3. maddesi, mazbut vakıfları, “Genel Müdürlükçe yönetilecek ve temsil edilecek vakıflar” olarak tanımlar. Bu tanım uyarınca, mazbut vakıflar tüzel kişiliğini korumaya devam etmekte; ancak kendi organları tarafından değil, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından temsil edilip idare edilmektedir.
Mazbut vakıflar, Osmanlı döneminde kurulmuş olan ve asıl amacı hayır ve kamu yararına hizmetler sunmak olan müesseselerdir. Bu vakıflar arasında camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, çeşmeler, hastaneler, kütüphaneler gibi eserler barındıran önemli taşınmazlar yer almaktadır. Cumhuriyet’in ilanı sonrasında yürürlüğe giren 2762 sayılı eski Vakıflar Kanunu ve ardından gelen 5737 sayılı yeni Vakıflar Kanunu, bu vakıfların korunmasını, gelirlerinin değerlendirilmesini ve idaresini Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne vermiştir.
Nitekim 2762 sayılı Kanun’un 1. maddesinde, 4 Teşrin-i Evvel 1926 tarihinden önce kurulmuş ve aşağıdaki özellikleri taşıyan vakıfların mazbut vakıf sayılacağı ifade edilmiştir:
- Mütevellisi kalmamış veya tayin edilememiş olanlar,
- Mütevelliliği yalnızca belirli kişilere veya ferilere bağlanmış olanlar,
- Kanunen ya da fiilen artık hayır amacı bulunmayanlar,
- İdaresi daha önce Vakıflar İdaresi tarafından devralınmış olanlar.
Buna ek olarak, 5737 sayılı Kanun’un 4. maddesi, mazbut vakıfların her birinin ayrı ayrı özel hukuk tüzel kişiliği olduğunu vurgulamıştır. Bu hüküm, önceki Kanun’dan (2762 s. Kanun) farklı olarak, mazbut vakıfların artık tekil olarak tüzel kişiliğe sahip olduklarını, yani her mazbut vakfın kendi adına hukuki işlem yapabileceğini göstermektedir.
Mazbut vakıfların taşınmazları, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce sadece yönetim ve temsil görevleri kapsamında değerlendirilebilir; ancak bu malların mülkiyeti, doğrudan Genel Müdürlüğe değil, vakfın tüzel kişiliğine aittir. Bu ayrım, mazbut vakıf mallarının kiraya verilmesi, satılması, onarılması gibi işlemlerde yetki ve sorumluluğun sınırlarını belirleme açısından büyük önem arz etmektedir.
2. Vakıf Taşınmazlarının Kiralanmasında Uygulanan Mevzuat
Mazbut vakıflara ait taşınmazların kiraya verilmesi, birden fazla hukuki düzenlemenin birlikte uygulanmasını gerektiren karma bir işlemler bütünüdür. Bu süreçte, temel olarak 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu, ilgili yönetmelikler ile Türk Borçlar Kanunu hükümleri dikkate alınır. Ayrıca uygulamada Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Vakıf Taşınmazlarının Kiraya Verilme Usul ve Esasları” da bağlayıcı kılavuz niteliğindedir.
2.1 Devlet İhale Kanunu (2886 Sayılı Kanun)
Mazbut vakıflara ait taşınmazların kiralanmasında uygulanan ilk ve temel düzenleme, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’dur. Bu Kanun, kamu taşınmazlarının tahsis, kiralama ve değerlendirme işlemlerine yönelik usul ve esasları belirler. Mazbut vakıf taşınmazları da, kamuya ait mallar gibi değerlendirildiğinden, bu Kanun’un ilgili hükümleri çerçevesinde kiraya verilmektedir.
2886 sayılı Kanun’a göre kiralama işlemleri dört temel usulle gerçekleştirilebilir:
- Açık teklif usulü: Katılımcıların tekliflerini açıkça ve herkesin huzurunda verdikleri ihaledir.
- Kapalı teklif usulü: İsteklilerin tekliflerini gizli zarflar içerisinde sunduğu, daha sonra zarfların açıldığı ihaledir.
- Pazarlık usulü: İki kez ihaleye çıkılmasına rağmen kiracı bulunamaması halinde başvurulan yöntemdir. Taşınmaz, pazarlık usulüyle kiraya verilebilir.
- Kıymet takdiri: Özellikle piyasa koşullarının tam belirlenemediği durumlarda, taşınmazın kira değeri uzmanlarca tespit edilebilir.
Kanun’un 75. maddesi, kira süresi sonunda taşınmazın tahliyesi için herhangi bir mahkeme kararına gerek olmadığını, doğrudan idarenin başvurusu ile taşınmazın tahliye edilebileceğini düzenlemiştir. Bu yönüyle Devlet İhale Kanunu, mazbut vakıflara ait taşınmazların tahliye süreçlerini hızlandırıcı ve idareyi güçlendirici hükümler içerir.
2.2 Vakıflar Kanunu ve İkincil Mevzuat
5737 sayılı Vakıflar Kanunu, mazbut vakıflara ait taşınmazların idaresinde esas alınan temel özel hukuk normudur. Kanunun 20. maddesi, vakıf taşınmazlarının kiraya verilmesiyle ilgili özel düzenlemeler getirerek, Devlet İhale Kanunu ile birlikte nasıl uygulanması gerektiğini açıklar.
Özellikle onarım veya inşa karşılığı kiralama işlemleri, Vakıflar Kanunu’nun öngördüğü özel usullere tabidir. Bu kapsamda;
- Genel Müdürlük onayıyla 20 yıla kadar,
- Vakıflar Meclisi kararıyla 49 yıla kadar kira süresi belirlenebilir.
Ayrıca, kiralama işlemleri için Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ilgili Bölge Müdürlükleri yetkilendirilmiştir. Bu Müdürlükler, taşınmazın bulunduğu yerin ekonomik koşullarını, tarımsal niteliğini veya kullanım amacını dikkate alarak kira şartlarını belirler. Kira süresi, kira bedeli, ödeme zamanları ve özel yükümlülükler bu müdürlüklerce hazırlanır ve ihaleye bu bilgilerle çıkılır.
Uygulamada yönlendirici ve bağlayıcı nitelikte olan “Vakıf Taşınmazlarının Kiraya Verilme Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ”, kiralama süreçlerine dair detaylı hükümler içerir. Bu Tebliğ’de, açık ve kapalı teklif usullerinin uygulama biçimleri, pazarlık yöntemiyle kiralama, teminat alınması, sözleşme hükümleri, tahliye, kira artışı gibi konular ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Ayrıca, Tebliğe eklenen Tip Kira Sözleşmesi ile kira süresinin sona ermesi, kiracının sorumlulukları, alt kiracılık yasağı ve sözleşme fesih sebepleri gibi hususlar standart hale getirilmiştir.
2.3 Türk Borçlar Kanunu (TBK)
Kiraya verme ilişkisi, özünde özel hukuk sözleşmesine dayanan borç doğurucu bir işlem olduğundan, bu süreçte Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) ilgili hükümleri de uygulanır. Özellikle konut ve çatılı işyeri niteliğindeki taşınmazların kiraya verilmesi halinde, TBK’daki emredici hükümler dikkate alınmak zorundadır.
- TBK m. 327: Belirli süreli kira sözleşmelerinin, sürenin sonunda kendiliğinden sona ereceğini öngörür.
- TBK m. 347: Konut ve çatılı işyeri kiralarında, kiracının sözleşme süresinin bitiminden en az 15 gün önce bildirimde bulunmadıkça sözleşmenin bir yıl süreyle otomatik olarak uzatılacağını ve kiraya verenin süre bitimini gerekçe göstererek sözleşmeyi sona erdiremeyeceğini düzenler. Bu hüküm, kiracıyı koruyucu nitelikte olup, kamu tüzel kişileri tarafından yapılan kira sözleşmelerinde de uygulanmak zorundadır.
TBK m. 347 ile getirilen koruma, emredici nitelikte olup taraflarca aksi kararlaştırılamaz. Bu nedenle, mazbut vakfa ait konut ve çatılı işyerlerinin kiraya verilmesinde, kira süresinin bitmesi sözleşmenin otomatik sona erdiği anlamına gelmemekte, kiracının tahliyesi için bildirim ve dava şartları aranmaktadır. Bu yönüyle, Devlet İhale Kanunu ile TBK arasında bir uygulama çatışması doğabilmekte ve bu durum yargı kararlarında farklı yorumlara sebep olmaktadır.
Yargıtay ve Danıştay kararlarında zaman zaman TBK hükümleri ile Devlet İhale Kanunu hükümleri arasında öncelik sırası, kiralanan taşınmazın niteliğine göre (konut, ticari işyeri, arsa vb.) farklı şekilde değerlendirilmiştir. Son yıllarda ise TBK m. 347’nin kamu kurumları tarafından yapılan kira sözleşmelerine de uygulanacağı yönündeki eğilim giderek güçlenmektedir.
3. Kiralama Süreci ve Sözleşme Hükümleri
Mazbut vakıflara ait taşınmazların kiraya verilmesi, sadece bir idari işlem süreci olmayıp, aynı zamanda hukuken bağlayıcı sonuçlar doğuran bir özel hukuk sözleşmesinin kurulmasını da içerir. Bu süreç, Vakıflar Genel Müdürlüğü koordinasyonunda ilgili Bölge Müdürlükleri tarafından yürütülmekte, her bir kiralama işlemi ise Tip Kira Sözleşmesi çerçevesinde şekillendirilmektedir. Süreç, ihale öncesi hazırlık aşamalarından başlayıp, kira ilişkisinin sona ermesi ve tahliyeye kadar devam eden çok yönlü bir prosedürü kapsar.
3.1 Kiralama Usulleri
Mazbut vakıf taşınmazlarının kiraya verilmesinde başlıca usul, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’na göre yapılan ihalelerdir. Bu ihaleler, taşınmazın niteliği, ekonomik değeri ve bölgesel şartlara göre farklı usullerle yapılabilir:
- Açık teklif usulü: Herkesin huzurunda yapılan ve tekliflerin aleni biçimde verildiği yöntemdir.
- Kapalı teklif usulü: Tekliflerin zarflar içerisinde gizli olarak sunulduğu, daha sonra açılarak değerlendirildiği yöntemdir.
- Pazarlık usulü: Açık ve kapalı teklif usullerinin sonuçsuz kalması halinde başvurulan, idare ile katılımcı arasında doğrudan müzakere ile yapılan yöntemdir.
- Kıymet takdiri yoluyla kiralama: Taşınmazın kira değerinin bilirkişilerce belirlenerek kiraya verilmesini öngörür.
Kiralama öncesinde taşınmazın niteliği, kullanım amacı, fiziki durumu, bulunduğu bölgenin ekonomik yapısı gibi etkenler değerlendirilerek, ihale şartnamesi ve Tip Kira Sözleşmesi hazırlanır. Bu belgelerde:
- Kira süresi (1 yıldan 49 yıla kadar, şartlara göre değişken),
- Kira bedelinin ne şekilde ve hangi dönemlerde ödeneceği,
- Kesin teminat ve güvence bedelleri,
- Kullanım amacı ve sınırları,
- Kiracının yükümlülükleri,
- İhlal ve sözleşmenin feshi hallerinde uygulanacak yaptırımlar
ayrıntılı biçimde düzenlenir.
Ayrıca, onarım veya inşa karşılığı yapılan kiralamalarda kira süresi daha uzun olabilir. Bu durumda, önce Genel Müdürlük onayı, daha sonra ise Vakıflar Meclisi kararı alınarak kira süresi 20 ila 49 yıl arasında belirlenebilir.
Kiraya verilen taşınmazın mülkiyeti mazbut vakfın özel hukuk tüzel kişiliğine ait olduğundan, kira sözleşmesinin tarafı vakıf olmakla birlikte, işlemleri Vakıflar Genel Müdürlüğü ve ilgili Bölge Müdürlüğü temsil eder.
3.2 Kira Süresinin Bitimi ve Tahliye
Mazbut vakıflara ait taşınmazların kiralanmasına ilişkin Tip Kira Sözleşmesi, sözleşme süresinin bitimini açık şekilde sona erme nedeni olarak düzenlemektedir. Ayrıca, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 75. maddesi de bu yönde açık hükümler içermektedir.
Kanunun 75. maddesine göre:
“Kiracılık sözleşme süresinin bitimiyle sona erer. Kiracı, kira süresi sonunda herhangi bir tebligata gerek kalmaksızın taşınmazı tahliye etmek zorundadır. Aksi halde, taşınmaz idarenin talebi üzerine, bulunduğu yer mülki amirince 15 gün içinde tahliye ettirilir.”
Bu hüküm doğrultusunda, kira süresi sona eren vakıf taşınmazlarında kiracının tahliye yükümlülüğü kendiliğinden doğmakta, ayrıca bir bildirim veya mahkeme kararına ihtiyaç duyulmaksızın tahliye işlemi idari yollarla yapılabilmektedir. Bu durum, idare açısından önemli bir kolaylık ve koruma sağlamaktadır.
Ancak burada dikkate alınması gereken önemli bir istisna, Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 347. maddesidir. Bu maddeye göre:
- Konut ve çatılı işyeri kiralarında, belirli süreli sözleşmeler süresinin sonunda kiracı tarafından feshedilmezse, sözleşme aynı şartlarla bir yıl uzar.
- Kiraya veren, yalnızca on yıllık uzama süresi dolduğunda, takip eden uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunarak sözleşmeyi sona erdirebilir.
Bu madde, kiracıyı koruyucu emredici bir hüküm niteliğindedir. Dolayısıyla, kiraya veren tarafın (burada vakıf veya idare) sözleşmede yer alsa dahi süre bitimini gerekçe göstererek kiracıyı tahliye etme imkânı ortadan kalkmaktadır.
Bu düzenleme, Devlet İhale Kanunu ile TBK arasında bir uygulama uyuşmazlığı yaratmaktadır. Özellikle vakıf taşınmazlarının konut veya çatılı işyeri niteliği taşıdığı durumlarda, yargı organları bu iki düzenleme arasında öncelik sırası belirlemekte zorlanmakta, bu nedenle ortaya farklı yargı kararları çıkabilmektedir.
Nitekim bazı Danıştay ve Yargıtay kararları, Devlet İhale Kanunu hükümlerinin öncelikli olarak uygulanması gerektiğini belirtmiş; bazı kararlar ise TBK’nın emredici hükümlerine üstünlük tanıyarak kiracının sözleşme bitiminde tahliye edilemeyeceğine hükmetmiştir. Özellikle TBK m. 339/2 hükmü, “Kamu kurum ve kuruluşlarının yaptığı kira sözleşmelerine de bu bölüm hükümleri uygulanır” diyerek, emredici düzenlemelerin kamu taşınmazlarına da uygulanması gerektiğini açıkça ifade etmiştir.
Bu nedenle, kira süresi sonunda tahliye edileceğine ilişkin hükümler Tip Kira Sözleşmesi’nde yer alsa dahi, eğer taşınmaz konut ya da çatılı işyeri niteliğinde ise, TBK hükümleri nedeniyle bu hükümlerin uygulama imkânı sınırlı kalmaktadır.
4. Uzun Süreli Kiralamalar ve Onarım Karşılığı Sözleşmeler
Mazbut vakıflara ait taşınmazların ekonomik değerlerinin korunması ve geliştirilmesi amacıyla, yalnızca klasik kiralama yöntemleri değil, aynı zamanda uzun süreli ve yüklenici tarafından ifa karşılığında taşınmazdan yararlanma hakkı sağlayan özel sözleşme türleri de uygulanmaktadır. Bu çerçevede onarım veya inşa karşılığı kiralama sözleşmeleri, hem kamu yararını hem de taşınmazın sürdürülebilir şekilde değerlendirilmesini sağlayan önemli araçlardandır.
4.1 Yasal Dayanak ve Uygulama Alanı
5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 20. maddesi ile Vakıflar Yönetmeliği’nin 111. maddesi, bu tür uzun süreli kiralamaların usul ve esaslarını belirlemektedir. Bu düzenlemelere göre, mazbut vakıflara ait taşınmazların:
- Genel Müdür onayıyla 20 yıla kadar,
- Vakıflar Meclisi kararıyla ise 49 yıla kadar
kiraya verilebilmesi mümkündür. Bu düzenleme, özellikle taşınmazların mevcut haliyle ekonomik olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, ancak onarım, yenileme veya yeniden inşa yoluyla değerlendirilebileceği durumlarda devreye girer.
4.2 Onarım ve İnşa Karşılığı Kiralama Nedir?
Bu tür sözleşmelerin temel özelliği, klasik kira ilişkilerinden farklı olarak kiracının yalnızca kira bedeli ödemekle yükümlü olmaması; aynı zamanda taşınmazı restore etme, onarma, yeniden inşa etme gibi yatırımsal bir edimi yerine getirmesi karşılığında uzun süreli kullanım hakkı elde etmesidir.
Bu bağlamda söz konusu kiralama modeli, uygulamada şu şekillerde ortaya çıkabilir:
- Restorasyon Karşılığı Kiralama: Tarihi veya tescilli bir taşınmazın ihya edilmesi, korunması ve kullanım amacına uygun şekilde restore edilmesi karşılığında belirli bir süreliğine kiracıya tahsis edilir.
- İnşa Karşılığı Kiralama: Taşınmazın bulunduğu alan üzerine imar mevzuatına uygun yeni bir yapı yapılması karşılığında kiralama hakkı tanınır.
Bu uygulama, taşınmazın mülkiyetini vakıf uhdesinde bırakmakla birlikte, ekonomik ömrünü ve işlevselliğini artıran bir yatırım biçimidir. Vakıf hukukunun temel ilkelerinden olan vakfın malvarlığını muhafaza etme ilkesiyle de doğrudan ilişkilidir.
4.3 Sözleşmenin Niteliği ve Hükümleri
Onarım veya inşa karşılığı yapılan bu uzun süreli kira sözleşmeleri, hem kamu hukukuna hem de özel hukuk ilkelerine tabi karma nitelikli sözleşmelerdir. Sözleşmelerin hazırlanması aşamasında aşağıdaki unsurlar açık şekilde belirlenir:
- Yüklenicinin yapacağı işin kapsamı (restorasyon, inşaat, teknik şartnameler),
- Taşınmazın ne kadar süreyle kullanımına izin verileceği (maksimum 49 yıl),
- İfa süresi ve tamamlanma aşamaları,
- Denetim yetkisi ve idarenin kontrol mekanizmaları,
- Kira süresi sonunda taşınmazın tahliye ve teslim esasları,
- Eksik, geç ya da aykırı ifanın sonuçları,
- Yüklenici tarafından yatırılan teminatların niteliği ve geri alınma koşulları.
Sözleşmenin kurulduğu anda, taşınmazın mülkiyeti vakfa ait kalmakta, ancak kullanım hakkı belirli bir süreyle yükleniciye devredilmektedir. Bu, hukuki açıdan intifa benzeri bir hak doğurur; ancak taşınmazın devri ya da ayni bir hak tesisinden söz edilemez.
4.4 Tahliye ve Sözleşmenin Sona Ermesi
Kira süresi sonunda, kiracının sözleşmede belirtilen tahliye süresi içinde taşınmazı boşaltması ve kullanılabilir, uygun bir şekilde idareye teslim etmesi zorunludur. Tip sözleşme hükümleri ve Devlet İhale Kanunu’nun 75. maddesi gereğince, taşınmaz kendiliğinden geri alınabilir, ayrıca bir yargı kararına ihtiyaç duyulmaz. Tahliye edilmemesi halinde ecrimisil uygulanır ve mülki amir kararıyla tahliye işlemi zorla gerçekleştirilebilir.
Eğer kira süresi sona ermeden önce sözleşme, kiracının yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle feshedilirse:
- Teminatlar idare lehine irat kaydedilir,
- Eksik bırakılan işler için tazminat istenebilir,
- Kira süresi içinde doğmuş zararlardan kiracı sorumlu tutulabilir.
Sözleşmenin sona ermesi durumunda yüklenicinin taşınmaza yapmış olduğu harcamalar için herhangi bir bedel talep etme hakkı doğmaz; zira bu bedel, taşınmazı kullanım hakkıyla zaten dengelenmiştir.
4.5 Hukuki ve Mali Güvenceler
Onarım veya inşa karşılığı yapılan kiralamalarda, taşınmazın kamu malı niteliği ve vakıf karakteri nedeniyle yüklenici lehine ipotek tesisi, rehine hakkı kurulması veya taşınmazın teminat gösterilmesi mümkün değildir. Bu, vakıf mallarının devredilmezliği ve satılamazlığı ilkesi gereğidir.
Ayrıca, sözleşmeye konu taşınmazın restorasyonunun koruma kurulu onayına tabi olması hâlinde, sözleşme yüklenici tarafından ifa edilmeden önce gerekli tüm izinlerin alınması ve uygulamaların bu izinlere uygun şekilde yapılması zorunludur.