I. GİRİŞ
I.1. Kamulaştırma Müessesesinin Hukuki ve Anayasal Çerçevesi
Mülkiyet hakkı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. maddesi ile güvence altına alınmış temel haklardandır. Bu hak, ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabilir. Kamulaştırma, devletin kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla özel mülkiyete el koyması anlamına gelen, mülkiyet hakkını doğrudan sonlandıran en ağır müdahale biçimi olarak kabul edilmektedir. Anayasa’nın 46. maddesi uyarınca, kamulaştırma karşılığında taşınmaz malın gerçek karşılığının peşin ve nakden ödenmesi zorunludur. Bu şart, malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesi ve kamu yararı ile bireysel yarar arasında adil bir dengenin sağlanması için temel bir anayasal zorunluluktur.
Kamulaştırma Davaları İle İlgili Detaylı Bilgi İçin Tıklayınız.
I.2. Acele Kamulaştırmanın Tanımı ve İstisnai Niteliği
Acele kamulaştırma usulü, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesinde düzenlenmiş istisnai bir idari prosedürdür. Bu usul, olağan kamulaştırma sürecinin tamamlanmasının beklenemeyeceği, aciliyet arz eden durumlarda idarenin taşınmaza hızla el koyabilmesi amacıyla uygulanır. Kanunda belirtilen acelelik halleri şunlardır: 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’nun uygulanması, yurt savunmasının gerektirdiği haller, özel kanunlarda öngörülen durumlar veya Cumhurbaşkanı kararı ile kamulaştırmanın acelelik unsuru taşıdığının tespit edildiği haller.
Acele kamulaştırma kararı, mülkiyetin kesin olarak idareye devrine (tescile) ilişkin değildir. Bu usul, yalnızca taşınmazın geçici kıymet takdirinin yapılmasını ve bedelin bankaya depo edilerek idarenin taşınmaza derhal el koyabilmesini sağlar. Tescil dahil diğer kamulaştırma işlemleri daha sonra tamamlanmak üzere ertelenir.
I.3. Kamu Yararı Kararı ve Yetkili Merciler
Acele kamulaştırma işleminin hukuka uygunluğunun ilk şartı, Anayasa’nın emrettiği üzere bir kamu yararı kararının alınmış olmasıdır. Kamu Yararı Kararı alacak ve onaylayacak merciler Kamulaştırma Kanunu’nun 5. ve 6. maddelerinde açıkça sayılmıştır. Cumhurbaşkanı veya bakanlıklar tarafından tesis edilen kamu yararı kararlarının ayrıca onaylanması gerekmemektedir. Cumhurbaşkanı tarafından aciliyet kararı verildikten sonra, bu kararın Resmi Gazete’de ilan edilmesi bir zorunluluktur. Taşınmazın ve malikin belirlenmesi (KK m. 7) ve ilgili tapu dairesine kamulaştırma şerhi konulması da bu aşamada gerçekleştirilen temel işlemlerdir.
II. USUL AŞAMALARI VE GEÇİCİ EL KOYMA SÜRECİ (ADLİ YARGI)
II.1. Kıymet Takdiri ve Bedel Tespiti Aşaması
Acele kamulaştırma kararının Resmi Gazete’de ilanı sonrasında, idare tarafından ilgili taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesi’nde bedel tespit davası açılır. Bu aşamadaki mahkeme süreci, Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesi kapsamında yürütülür. Mahkemenin görevi, taşınmazın değeri hakkında uzmanlar tarafından bir kıymet takdiri yaptırmaktan ibarettir; tescil veya mülkiyetin devri ile ilgili herhangi bir nihai hüküm kurulmaz.
Belirlenen bu kıymet takdiri bedeli, kesin kamulaştırma bedeli olmayıp, mahkeme tarafından belirlenen milli bir bankaya, taşınmaz maliki adına yatırılır. Kanunun 3. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen hallerde yatırılacak miktar, ödenecek ilk taksit bedelidir. Bu geçici kıymet takdiri kararı, hukuken “delil tespiti” niteliğinde olduğundan, bu aşamada karara karşı herhangi bir dava veya kanun yoluna (istinaf/temyiz) başvurma imkanı bulunmamaktadır.
II.2. El Koyma (Zapt Etme) Kararı ve Sonuçları
İdare, mahkemece tespit edilen bedeli bankaya yatırdığını gösteren dekontu mahkemeye sunduktan sonra, mahkeme usul ve esasa uygunluğu inceleyerek taşınmaz hakkında el koyma kararı verir. Bu karar sonrasında tapu kaydına el koyma şerhi işlenir. El koyma kararı ile idare, taşınmaz üzerinde kamu yararı için gerekli olan işlemi yapma yetkisine sahip olur. Ancak, bu karar mülkiyetin devri (tescil) anlamına gelmediği gibi, taşınmazın zorla boşaltılması talebi de bu aşamada gerçekleştirilemez.
Bu prosedür, projenin hızla başlatılmasını sağlamakla birlikte, malikin mülkiyet hakkını fiilen tamamen kısıtlar. Bu durum, malikin fiili müdahale karşısında ne kesin bedele itiraz edebilmesi ne de idari iptal davası sonuçlanana kadar mülkünü kullanabilmesi nedeniyle, Anayasa’daki “adil denge” ilkesinin başlangıç aşamasında zedelenmesine yol açmaktadır.
II.3. Tescil Sürecine Geçiş ve İdarenin Yükümlülükleri
El koyma kararından sonra idare, öncelikle mal sahibi ile uzlaşma yoluyla taşınmazı satın alma girişiminde bulunur. Eğer uzlaşma sağlanamazsa veya malik tapuda ferağ (resmi devir) vermekten kaçınırsa, idare tarafından ayrıca kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açılması zorunludur. Yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca, idarenin bu tescil davasını açması için tanınan makul süre, acele el koyma kararından itibaren 6 aydır. İdarenin bu 6 aylık süre zarfında tescil davası açmaması halinde, bu durum kamulaştırmasız el atma olarak kabul edilebilir ve malik, kamulaştırma bedelinin tespiti talebiyle adli yargıda dava açma hakkını kullanabilir.
III. ACELE KAMULAŞTIRMA KARARININ İPTALİ DAVASI (İDARİ YARGI)
III.1. Görevli Yargı Yolu, Süre ve İvedi Usul
Kamulaştırma işlemlerine ilişkin iptal davaları, adli yargıdaki bedel tespiti davalarından ayrı olarak idari yargıda görülür. Cumhurbaşkanı tarafından tesis edilen acele kamulaştırma kararlarının iptaline ilişkin davalar, ilk derece mahkemesi olarak doğrudan Danıştay’da görülür.
Acele kamulaştırma iptal davaları, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) madde 20/A uyarınca ivedi yargılama usulüne tabidir. Bu usulün temel özelliği, yargılamayı hızlandırmaktır; buna göre dava açma süresi, Cumhurbaşkanı kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren 30 gün olarak belirlenmiştir.
III.2. İptal Sebepleri ve Aciliyet Kararının Yargısal Denetimi
Acele kamulaştırma, mülkiyet hakkına yönelik istisnai bir müdahale olduğundan, idarenin aciliyet takdir yetkisi sıkı bir yargısal denetime tabidir. Yargısal denetim, idarenin eylemlerinin kamu yararına yönelik olup olmadığını ve idare hukukunun temel ilkelerine aykırı olup olmadığını inceler.
İptal davasına konu edilebilecek temel itiraz ve denetim kriterleri şunlardır:
- Kamu Yararı ve Hukuka Uygunluk: Kararın Anayasa’ya ve yürürlükteki yasalara aykırı olmaması, müdahalenin kamu yararını sağlama amacını gütmesi.
- Somutluk ve Belirlilik: Aciliyetin genel veya ucu açık olmaması, aksine somut olarak, sınırları belli ve objektif bir şekilde kanıtlanmış olması gerekir.
- Orantılılık ve Zarar Dengesi: Taşınmaz sahibinin mülkiyet hakkı, idare ile malik arasında adil bir denge gözetilerek korunmalı; acele usulün gerekliliği somut olay bağlamında ispatlanmalıdır.
- Süreklilik Arz Etmeme: Acelelik, sürekli kamu hizmeti sağlamak için değil, olağanüstü durumlarda geçici bir ihtiyaç için kullanılmalıdır. Bu nedenle el koymaya konu taşınmazların listede ayrı ayrı belirtilmesi şarttır.
III.3. İptal Kararının Kapsamına İlişkin Danıştay İçtihat Değişikliği
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK), daha önceki içtihatlarında acele kamulaştırma kararının hukuka aykırı bulunarak iptal edilmesini, bunun devamı niteliğindeki kamulaştırma ve kamu yararı kararının da iptalini gerektirdiğini kabul etmekteydi.
Ancak sonraki yıllarda İDDK, bu yaklaşımını değiştirerek, acele kamulaştırma kararını olağan kamulaştırma sürecinden bağımsız bir işlem olarak görmeye başlamıştır. Yeni içtihada göre, acele usul hukuka aykırı bulunup iptal edilse dahi, kamulaştırma kararı ve kamu yararı yönünden işlemler hukuka uygun kabul edilerek iptal davası reddedilebilmektedir. Bu yapısal kayma, idari yargı denetiminin fiili sonuç üretme kapasitesini ciddi ölçüde azaltmış ve maliklerin açacağı yolsuz tescil davalarının başarıya ulaşma ihtimalini düşürmüştür. İptal edilen kararın, esas kamulaştırma işlemini tamamen geçersiz kılmaması, idari denetimin hukuki etkisizleşmesi (judicial futilization) riskini beraberinde getirmektedir.
IV. YARGI YOLLARI ARASI YAPISAL ÇATIŞMA VE MÜLKİYET HAKKI İHLALİ
IV.1. Dual Yargı Sisteminin Yarattığı Uyumsuzluk
Türkiye’deki dual yargı sistemi (idari yargı ve adli yargı) nedeniyle, acele kamulaştırma sürecinde eş zamanlı olarak iki ayrı dava görülür: idari yargıda iptal davası ve adli yargıda bedel tespiti ve tescil davası.
Bu durum, kritik bir yargısal çakışmaya yol açmaktadır. Uygulamada, adli yargıdaki tescil davası, idari yargıda devam eden iptal davasından önce kesinleşebilmektedir. Tescil hükmünün kesinleşmesiyle taşınmaz idare adına tescil edilir. Bu tescilden sonra malikler lehine idari yargıda bir iptal kararı verilmesi halinde, malik kamulaştırma müdahalesine maruz kalmanın ötesinde, taşınmazın yeniden adına tescilini sağlamak için ayrı bir dava açma külfetiyle (yolsuz tescil davası) karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum, hukuki sürecin karmaşıklığı nedeniyle riskin malik üzerine transfer edildiğini göstermektedir.
Aşağıdaki tablo, bu yapısal ayrılığı ve riskleri özetlemektedir:
Acele Kamulaştırma Sürecinde Yargı Yollarının Ayrımı ve Yapısal Çatışma Noktaları
| Kavramsal Aşama | Görevli Yargı Yolu | Dava/İşlem Türü | Hukuki Dayanak/Süre | Yapısal Risk/Sonuç |
| Aciliyet Kararının İptali | İdari Yargı (Danıştay/İdare Mahkemesi) | İptal Davası (Acele Usul Denetimi) | İYUK m. 20/A (30 Gün) | Yürütmenin Durdurulması kararı olmadan, adli tescil davasının kesinleşme riski. |
| Geçici Kıymet Takdiri ve El Koyma | Adli Yargı (Asliye Hukuk Mahkemesi) | Bedel Tespiti ve El Koyma (KK m. 27) | Davanın 7 gün içinde sonuçlanması | Tespit edilen bedel kesin değildir; itiraz yolu kapalıdır. |
| Kesin Kamulaştırma ve Tescil | Adli Yargı (Asliye Hukuk Mahkemesi) | Tescil Davası (KK m. 10) | El koymadan sonra 6 ay içinde açılması | Tescil sonrası idari iptal kararı gelse dahi, malik yolsuz tescil davası açmak zorundadır. |
IV.2. Bekletici Mesele Kurumunun Etkisizliği
Kanun koyucu, bu uyumsuzluğu gidermek amacıyla 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesinin on dördüncü fıkrasında bir düzenleme getirmiştir. Buna göre, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açılması ve yürütmenin durdurulması (YD) kararı verilmesi hâlinde, adli yargı mahkemesince idari yargıdaki dava bekletici mesele kabul edilerek sonucuna göre işlem yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Ancak bu hükmün, adli yargının davayı bekletici mesele yapmasını yalnızca YD kararı verilmesine münhasır kılması, idari denetimin etkinliği açısından yetersiz bir güvence teşkil etmektedir. İdari yargıda YD kararı alınamaması veya iptal davasının uzun sürmesi durumunda, tescil davasının iptal davasından önce kesinleşmesi riski tamamen ortadan kalkmamaktadır.
Dahası, adli yargı mahkemeleri uygulamada bu müesseseyi dar yorumlamaktadır. Mahkemeler, yürütmeyi durdurma kararlarından sadece kamulaştırma işleminin esasına ilişkin olanları bekletici mesele yapma eğilimindedir. Özellikle acele usulde kamulaştırma kararlarına karşı verilen YD kararlarının, bekletici mesele yapılmasını gerektirmediği yönünde yorumlar bulunmaktadır. Bu dar yorumlama, kanuni güvencenin pratikte maliki koruma kapasitesini düşürmekte ve idari yargının denetim gücünü sahada etkisizleştirmektedir.
IV.3. Anayasa Mahkemesi (AYM) Tarafından Yapısal Sorun Tespiti
AYM, bu yargısal uyumsuzluk ve bekletici mesele kurumunun dar yorumlanması neticesinde, malikler lehine verilen iptal kararının somut bir etki yaratmadığını ve etkili bir hukuk yolu olarak sonuç doğurmadığını tespit etmiştir. AYM, mevcut hukuki düzenlemenin yeterli bir çözüm sağlama imkanının kalmadığını belirterek, acele kamulaştırma usulüne ilişkin yapısal bir sorun olduğunu ilan etmiştir.
Nihayetinde AYM, mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan acele usulde kamulaştırma uygulamasının, yargısal denetimin etkisizliği nedeniyle kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna ulaşarak mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu karar, Türkiye’de kamulaştırma hukuku açısından önemli bir dönüm noktasıdır ve mülkiyet hakkı güvencesinin yetersiz kaldığı alanları ortaya koymaktadır.
V. KAMULAŞTIRMA BEDELİNE İTİRAZ, TESPİT VE KANUN YOLLARI
V.1. Kesin Bedelin Tespiti Kriterleri
Acele kamulaştırma aşamasında belirlenen kıymet takdiri, yalnızca avans niteliğinde olup, kesin kamulaştırma bedelinin tespiti, idarenin açtığı (veya 6 ay içinde açmaması halinde malikin açtığı) tescil davasında yapılır.
Kamulaştırma bedelinin tespiti, Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesindeki kriterlere göre yapılmak zorundadır. Anayasal zorunluluk, malike taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesidir. Arsa niteliğindeki taşınmazlara değer biçilirken, kamulaştırma gününden önceki, özel amacı olmayan, tapu sicil müdürlüğünden yapılmış serbest satışlar emsal alınmak suretiyle değerleme yapılır. Eğer taşınmazın kendi satış bedeli, diğer emsallerle karşılaştırıldığında gerçek karşılığı yansıtıyorsa, bu da emsal olarak değerlendirilmelidir.
V.2. Kesin Bedel Kararlarına Karşı Kanun Yollarının Güçlenmesi
Kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında verilen nihai kararlara karşı kanun yolları (istinaf ve temyiz) konusu, yakın zamanda AYM tarafından önemli bir denetime tabi tutulmuştur. AYM, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 341. maddesindeki, değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararların kesin olduğu hükmünü, kamulaştırma bedelinin tespiti davaları yönünden iptal etmiştir.
AYM, bu iptal kararının gerekçesinde, kesinlik sınırının hesaplanmasında hangi ölçütün esas alınacağına dair belirsizliğin, uygulamada farklı yorumlara yol açtığını belirtmiştir. Bu belirsizlik, bireyin taşınmazının gerçek değerinden yoksun kalmasına neden olabilecek nitelikte olup, Anayasa’nın 46. maddesindeki gerçek karşılık ödeme zorunluluğuna aykırılık teşkil etmektedir.
Bu karar, kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında kararların kesinlik sınırının belirsizliğini ortadan kaldırarak, malikin istinaf yoluna başvurma hakkını güçlendirmiş ve gerçek karşılık ilkesinin adli yargıdaki denetimini maksimize etmiştir. Böylece, mülkiyet hakkının devrine karşı çıkamayan malikin, en azından ekonomik haklarının korunması mekanizması güçlendirilmiştir.
Aşağıdaki tablo, AYM’nin mülkiyet hakkını korumaya yönelik temel tespitlerini özetlemektedir:
Anayasa Mahkemesi Kararları Bağlamında Mülkiyet Hakkı İlkeleri
| İhlal Alanı/Prensip | Anayasal Dayanak | AYM Tespiti/Kararı | Acele Kamulaştırmaya Etkisi |
| Kanunilik Şartı ve Etkili Hukuk Yolu | Anayasa m. 13, m. 40 | Acele usuldeki yargı yolu çatışmasının yapısal sorun yarattığı ve Kanunilik şartını ihlal ettiği tespiti. | İdari iptal davalarının adli tescile karşı etkisiz kalması sorunu, etkili denetim eksikliği. |
| Gerçek Karşılık İlkesi | Anayasa m. 46, m. 35 | HMK’daki kesinlik sınırının, bedel tespitinde gerçek karşılığın korunmasını engellediği gerekçesiyle iptali. | Kamulaştırma bedeli kararlarına karşı İstinaf yolunun açılması, bedel denetimini güçlendirdi. |
VI. SONUÇ
Acele kamulaştırma usulü, devletin kamu hizmetini hızlandırma ihtiyacına cevap verse de, mevcut yasal ve içtihadi düzenlemeler, mülkiyet hakkının korunmasında ciddi yapısal sorunlar barındırmaktadır.
VI.1. Yapısal Çatışmanın Sonuçları ve Hukuki Çareler
En önemli yapısal sorun, idari yargıdaki iptal davası ile adli yargıdaki tescil davasının farklı mecralarda görülmesi ve adli tescil hükmünün kesinleşme hızının, idari denetimin önüne geçmesidir. AYM’nin de tespit ettiği gibi, bu durum mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik şartını ihlal etmektedir.
İdari yargı sürecinin sonunda malik lehine bir iptal kararı verilse bile, eğer tescil kesinleşmişse, malik bu durumda idareden taşınmazın yeniden adına tescilini talep etmek üzere yolsuz tescil davası açmak zorunda kalır. Bu ek hukuki süreç ve külfet, malikin etkin başvuru hakkını zedelemektedir.
Mevcut kanuni güvencenin (KK m. 10/14), adli yargının davayı bekletici mesele yapmasını yalnızca yürütmenin durdurulması kararı şartına bağlaması ve adli yargı tarafından dar yorumlanması, bu koruma mekanizmasının pratikte etkisizleşmesine neden olmaktadır.
VI.2. Diğer Hukuki İmkânlar
Acele kamulaştırma sürecine karşı hukuki yolları tüketen malikler için bazı ek imkanlar mevcuttur:
- Geri Alma Davası: Kamulaştırmanın amacına uygun kullanılmaması veya idarenin kamulaştırmadan vazgeçmesi hallerinde, malik veya mirasçıları kamulaştırılan taşınmazın iadesi için geri alma davası açabilir.
- Kısmi Kamulaştırma Davaları: Taşınmazın tamamının değil de yalnızca bir kısmının kamulaştırılması durumunda, malikin çeşitli dava yollarına başvurma imkanı mevcuttur.
VI.3. Hukuki Güvenceye Yönelik Tespitler
Mülkiyet hakkının etkin korunması açısından, AYM’nin HMK’daki kesinlik sınırını iptal etmesiyle bedel tespiti kararlarına karşı istinaf yolunun etkinleştirilmesi olumlu bir adım olmuştur. Bu, malikin, müdahale kaçınılmaz olsa dahi, Anayasal güvence altındaki gerçek karşılık ilkesinin korunmasını güçlendirmiştir.
Ancak, idari yargı ile adli yargı arasındaki yapısal uyumsuzluğun kalıcı olarak çözümlenmesi için, 2942 sayılı Kanun’da revizyonlar yapılması veya adli yargının içtihatlarının genişletilmesi gerekmektedir. Özellikle, idari yargıda açılan iptal davasının, yürütmenin durdurulması kararı şartı aranmaksızın adli yargıda bekletici mesele kabul edilmesinin zorunlu hale getirilmesi, yapısal sorunun çözümüne yönelik en temel yasal gereklilik olarak öne çıkmaktadır. Aksi takdirde, Danıştay’ın içtihat değişikliğiyle (acele usulün bağımsız kabul edilmesi) birleşen yargı çatışması, malikin mülkiyet hakkını koruma yeteneğini zayıflatmaya devam edecektir.
Acele Kamulaştırma — Sıkça Sorulan Sorular
Olağan kamulaştırmanın beklenemediği acil ve istisnai durumlarda idarenin, mahkemece belirlenen geçici bedeli bankaya yatırıp taşınmaza derhâl el koyabilmesini sağlayan usuldür (KK m.27). Bu aşama mülkiyeti devretmez; sadece fiilî kullanımı idareye bırakır.
Normal usulde tescil ve bedel kesinleşmeden fiilî el koyma olmaz. Acelede ise kıymet takdiri yapılıp bedel depo edilerek zapt kararı verilir; tescil ve kesin bedel sonradan belirlenir.
Milli müdafaa, yurt savunması, özel kanunlarda öngörülen durumlar veya Cumhurbaşkanı kararı ile aciliyetin tespiti hallerinde. Kararın Resmî Gazete’de yayımlanması gerekir.
İdare, bedeli yatırıp mahkeme kararıyla taşınmazı kamu yararı amacıyla kullanabilir. Ancak bu karar mülkiyetin devri (tescil) anlamına gelmez ve zorla tahliye için tek başına yeterli değildir.
Hayır. m.27 kapsamında yapılan kıymet takdiri delil tespiti niteliğindedir; kanun yoluna tabi değildir. Kesin bedel, daha sonra açılacak tescil/bedel tespiti davasında m.11 kriterlerine göre saptanır ve bu karara karşı istinaf/temyiz mümkündür.
El koymadan sonra idare, malik uzlaşmazsa tescil ve kesin bedel tespiti davasını makul süre içinde (uygulamada 6 ay) açmalıdır. Açmazsa süreç kamulaştırmasız el atma tartışmasına yol açabilir; malik kendi adına bedel tespiti davası açabilir.
Cumhurbaşkanı kararı ve diğer acelelik işlemlerine karşı idari yargıda iptal davası açılır. Süre, Resmî Gazete yayımından itibaren 30 gündür; yargılama İYUK m.20/A ivedi usule tabidir. İlk derece merci çoğu durumda Danıştaydır.
Kanuna göre, yürütmenin durdurulması (YD) kararı verilirse adli mahkeme davayı bekletici mesele yapar. YD yoksa uygulamada tescil davası önce kesinleşebilmektedir; bu da malik aleyhine yolsuz tescil riski doğurur.
Yeni yaklaşım, acele usulü olağan kamulaştırmadan bağımsız işlem sayma eğilimindedir. Bu nedenle acelelik iptal edilse bile esas kamulaştırma kararları geçerliliğini sürdürebilir; pratik etkisi sınırlanabilir.
AYM, yargı yolları arasındaki uyumsuzluk ve bekletici meselenin dar uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkına yönelik kanunilik ve etkili başvuru güvencelerinin zedelendiğini belirtti; ayrıca bedel davalarında kanun yolu sınırlarının belirsizliğine ilişkin hükümleri iptal ederek istinaf/temyiz denetimini güçlendirdi.
KK m.11’e göre; taşınmazın niteliği, yüzölçümü, emsal serbest satışlar (özel amaçsız), konum, imar durumu, objektif artış/azalış unsurları dikkate alınır. Amaç, Anayasa m.46’daki gerçek karşılık ilkesini sağlamaktır.
- Geri alma davası: Amaç dışı kullanım veya vazgeçme halinde iade talebi.
- Kısmi kamulaştırma talepleri: Taşınmazın bir kısmı etkilenmişse.
- Tazminat: Kamulaştırmasız el atma veya haksız işlemler için.
© Minar Hukuk ve Danışmanlık — Bu sayfa bilgilendirme amaçlıdır; somut olaylar için profesyonel danışmanlık alınız.


