Giriş

Türkiye, jeolojik konumu itibarıyla bir deprem kuşağında yer almaktadır ve bu durum, yapısal güvenliği ülke gündeminin öncelikli maddelerinden biri haline getirmektedir. Depremler ve benzeri doğal afetler, hem can güvenliği hem de ekonomik kayıplar açısından ciddi riskler barındırmaktadır. Bu bağlamda, riskli yapıların tespiti ve bunların güvenli hale getirilmesi, kentsel sürdürülebilirlik ve kamu sağlığı açısından hayati bir önem taşımaktadır.

Türkiye’de riskli yapıların tespiti, hukuki bir zemine oturtulmuştur. Özellikle 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun bu sürecin hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Ancak, riskli yapı tespitlerinde meydana gelebilecek olası hatalar, mülk sahipleri için hukuki sorunları beraberinde getirebilmektedir. Bu durum, itiraz süreçlerinin hukuki önemi artırmaktadır. Bu makale, riskli yapı tespit sürecini ve bu sürece ilişkin itiraz prosedürlerini hukuki çerçeve ve Danıştay kararları ışığında kapsamlı bir şekilde incelemeyi amaçlamaktadır.

Riskli Yapıların Tespiti

Türkiye’de riskli yapıların tespiti süreci, yalnızca teknik bir değerlendirme değil, aynı zamanda önemli hukuki sonuçlar doğuran bir işlemdir. Bu süreç, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve bu kanuna bağlı çıkarılan yönetmeliklerle ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. 2012 yılında yürürlüğe giren bu kanun ile amaçlanan, deprem başta olmak üzere doğal afet riski taşıyan binaların belirlenmesi, yıkılması ve yerine güvenli yapıların inşa edilmesidir. Böylece hem can güvenliği sağlanmakta hem de şehirlerin daha sağlıklı ve planlı biçimde yeniden yapılandırılması mümkün olmaktadır.

Riskli yapı tespiti, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından lisans verilen kurumlar, mühendisler ve uzmanlar aracılığıyla yapılır. Bu tespit, yalnızca görsel inceleme ile sınırlı olmayıp; binanın zemin durumu, temel sağlamlığı, taşıyıcı sistem elemanlarının dayanıklılığı, beton kalitesi, demir donatı oranı ve yapısal bütünlüğü gibi birçok mühendislik parametresine dayandırılır. İncelemeler sonucunda hazırlanan teknik rapor, bağımsız ve objektif bir şekilde değerlendirilir ve ilgili idareye sunulur.

Hazırlanan rapor, binanın “riskli yapı” olup olmadığının hukuken kabul edilmesini sağlar. Eğer yapı riskli olarak tespit edilirse, bu rapor doğrultusunda idari süreç başlatılır. Kat maliklerine raporun tebliği yapılır ve itiraz hakkı tanınır. İtiraz edilmesi hâlinde, teknik heyetlerce yeniden inceleme yapılır. Nihayetinde karar kesinleştiğinde, bina için yıkım ve dönüşüm süreci zorunlu hâle gelir.

Bu noktada hukuki boyut önem taşır. Çünkü riskli yapı kararı, yalnızca mühendislik raporu değil, aynı zamanda maliklerin mülkiyet hakkına doğrudan etki eden idari bir işlemdir. Malikler karara karşı yargı yoluna başvurabilir. Ancak süreç ertelenemez niteliktedir; yani riskli yapı kararı kesinleştiğinde, yıkım işlemi kamu güvenliği gerekçesiyle ivedilikle uygulanır.

Bakanlık, bu raporlar doğrultusunda dönüşüm projelerini başlatma yetkisine sahiptir. Uygulamada ise çoğunlukla belediyeler ve ilgili kamu kurumları aracılığıyla sürecin yürütülmesi sağlanır. Dönüşüm sırasında maliklere çeşitli kira yardımları, kredi ve faiz desteği gibi teşvikler de sunulmaktadır. Böylece riskli yapıların dönüşümü hem teknik hem de hukuki zeminde, kamu yararı ve toplumsal güvenlik gözetilerek gerçekleştirilmektedir.

Riskli Yapı Tespitine İtiraz Süreci

Riskli yapı tespitlerinin hatalı yapılması durumunda, mülk sahiplerinin başvurabileceği hukuki yollar oldukça detaylı bir şekilde düzenlenmiştir. Çünkü riskli yapı tespiti, yalnızca teknik bir inceleme değil, aynı zamanda mülkiyet hakkına doğrudan müdahale eden idari bir işlemdir. Bu nedenle, 6306 sayılı Kanun ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde mülk sahiplerine hem idari hem de yargısal anlamda önemli güvenceler tanınmıştır.

6306 sayılı Kanun’un 6. maddesi uyarınca, riskli yapı raporunun maliklere tebliğ edilmesinden itibaren 15 gün içerisinde itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu süre hak düşürücü niteliktedir; yani sürenin geçirilmesi hâlinde itiraz yolu kapanır ve rapor kesinleşir. İtiraz başvurusu, ilgili belediyeye veya doğrudan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na yazılı bir dilekçe ile yapılabilir. İtiraz dilekçesinde, raporun hangi yönlerden hatalı olduğu, teknik verilerin hangi açılardan eksik veya yanlış değerlendirildiği ayrıntılı biçimde ortaya konulmalıdır.

İtiraz üzerine, ilgili idare dosyayı bağımsız ve uzman bir teknik heyete gönderir. Bu heyet, genellikle farklı disiplinlerden gelen mühendisler ve uzmanlardan oluşur. Heyet, ilk raporu yeniden değerlendirir, gerekirse sahada ek inceleme ve numune alma işlemleri yapar. Bu aşamada maliklerin de alternatif teknik raporlar hazırlatmaları, kendi seçtikleri bilirkişilerden görüş almaları mümkündür. İdare, teknik heyetin görüşü doğrultusunda raporu onaylayabilir, düzeltebilir veya iptal edebilir.

Ancak idari süreçte sonuç alınamaması hâlinde, mülk sahipleri için yargı yolu açıktır. İdare mahkemelerine başvurularak riskli yapı kararının iptali istenebilir. Bu dava sürecinde, mahkeme yalnızca idarenin işleminin hukuka uygunluğunu değil, aynı zamanda teknik raporların güvenilirliğini de değerlendirir. Dolayısıyla mahkemeler, sıklıkla yeni bir bilirkişi heyeti görevlendirerek yapının gerçekten riskli olup olmadığını denetler.

Uygulamada, dava açmadan önce delil tespiti yaptırmak veya yapı için alternatif güçlendirme projeleri hazırlatmak büyük önem taşımaktadır. Zira bu belgeler, hem teknik dayanak sağlar hem de mahkeme önünde somut delil niteliği taşır. Böylelikle, yalnızca rapora karşı soyut itirazda bulunmak yerine, somut teknik verilerle itiraz desteklenmiş olur.

Mahkeme, tarafların sunduğu tüm teknik raporları, idarenin işlem dosyasını ve uzman görüşlerini değerlendirerek karar verir. Eğer raporun hazırlanmasında bilimsel esaslara aykırılıklar, ölçüm ve analiz hataları veya eksik incelemeler tespit edilirse, mahkeme riskli yapı kararını iptal edebilir. Bu durumda, yapı üzerindeki riskli yapı şerhi kaldırılır ve mülk sahipleri mülkiyet hakkını herhangi bir kısıtlama olmaksızın kullanmaya devam ederler.

Buna karşılık, mahkeme riskli yapı kararını hukuka uygun bulursa, karar kesinleşir ve yıkım süreci kaçınılmaz hale gelir. Bu nedenle, mülk sahiplerinin itiraz sürecini hem teknik hem de hukuki boyutlarıyla dikkatle yürütmeleri, uzman desteği almaları ve sürelere titizlikle riayet etmeleri hayati önem taşımaktadır.

Riskli Yapıların Tespiti ve İtiraz Sürecinde Karşılaşılan Hukuki Sorunlar ve Danıştay Kararları

Riskli yapı tespiti ve itiraz süreçleri, uygulamada çeşitli hukuki sorunlara yol açabilmektedir. Bu sorunlar arasında, yanlış ve hatalı raporlar, hukuka aykırı kamulaştırma ve zorla tahliye işlemleri, ve haksız yere yapılan yıkımlar öne çıkmaktadır. Kentsel dönüşüm süreçlerinde yaşanan ekonomik kayıplar ve mülkiyet haklarının ihlali de önemli hukuki zorluklardır. Bu noktada, Danıştay’ın ilgili kararları, sürecin hukuki çerçevesini belirleyici bir rol oynamaktadır. Danıştay, idari yargının en üst mercii olarak, riskli yapı tespitine karşı yapılan itirazları hukuki temelde değerlendirmekte ve mülkiyet haklarının korunması ile afet güvenliğinin sağlanması arasında bir denge kurmaktadır.

Danıştay kararlarına örnek olarak, 6306 sayılı Kanun kapsamında yapılan işlemlerin vergi ve harç muafiyetini ele alan kararlar bulunmaktadır. Örneğin, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 2022/1523 E. sayılı kararı, kentsel dönüşüm kapsamında yeniden inşa edilen konutların üçüncü kişilere ilk satış işlemlerinin de vergi ve harçtan muaf olduğunu, bu işlemlerden harç alınmasının vergi hatası teşkil ettiğini belirtmektedir. Başka bir karar olan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2024/197 E. sayılı kararı ise, riskli alan ilanının hukuka uygunluğunu, jeolojik etütler, deprem riski ve kaçak yapılaşma gibi teknik gerekçelerle desteklemektedir. Son olarak, Danıştay 4. Dairesinin 2023/13841 E. sayılı kararı, riskli yapı tespiti sonrası paydaşlar arasında yapılan açık artırma usulü satışlarda, menfaati etkilenecek kişilere tebligat yapılmasının zorunlu olduğunu hükme bağlamaktadır.

Sonuç

Riskli yapı tespiti ve bu tespitlere karşı başlatılacak itiraz süreçleri, hem bireylerin mülkiyet hakkını hem de toplumun afet güvenliğini doğrudan ilgilendirdiği için 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun çerçevesinde oldukça titiz biçimde düzenlenmiştir. Bu süreç, yalnızca mühendislik hesaplarıyla sınırlı olmayıp, idari usuller ve yargısal denetim mekanizmaları ile desteklenmiş, böylece olası keyfî uygulamaların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Riskli yapı tespitine ilişkin raporların hazırlanmasında mühendislik verileri esas alınsa da, bu raporların maliklere tebliği, itiraz süresi, idari denetim ve yargı yoluna başvuru gibi aşamalar, tamamen hukuki prosedürlere tabidir. İşte bu noktada Danıştay kararları büyük bir önem taşır. Danıştay, riskli yapı tespitine karşı açılan davalarda, yalnızca teknik yönü değil, aynı zamanda idarenin usule uygun hareket edip etmediğini de denetler. Örneğin, raporun mevzuata uygun şekilde düzenlenip düzenlenmediği, maliklere süresinde ve usulüne uygun tebliğ edilip edilmediği, itiraz hakkının gereği gibi kullandırılıp kullandırılmadığı Danıştay denetiminin temel ölçütleri arasındadır.

Danıştay’ın kararlarında sıklıkla vurgulanan hususlardan biri, riskli yapı tespitlerinin objektif kriterlere dayanması gerektiğidir. Yani raporlar yalnızca görsel incelemelerle veya yüzeysel gözlemlerle düzenlenemez; bilimsel veriler, laboratuvar sonuçları ve detaylı mühendislik hesaplamaları ile desteklenmelidir. Bu tür kararlar, hem idareye hem de vatandaşlara yol göstermekte; idarenin görevini bilimsel ölçütlere dayalı yürütmesini, vatandaşların ise hak arama özgürlüklerini doğru zeminde kullanmalarını sağlamaktadır.

Öte yandan, Danıştay kararları, mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında hassas bir denge kurmaktadır. Zira riskli yapıların dönüştürülmesi, toplum güvenliği açısından zorunlu olmakla birlikte, mülk sahiplerinin haklarını yok sayarak yürütülecek bir süreç de hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Bu nedenle Danıştay, verdiği kararlarda sık sık ölçülülük ilkesine atıf yapmakta, idarenin afet güvenliği amacıyla aldığı önlemlerin, maliklerin mülkiyet haklarını gereksiz ve orantısız biçimde sınırlamamasını şart koşmaktadır.

Ayrıca, itiraz süreçlerinde Danıştay’ın denetimi, idarenin eksik veya hatalı teknik incelemeler sonucunda verdiği kararların düzeltilmesi açısından da büyük önem taşır. Mahkeme, gerektiğinde yeni bilirkişi incelemesi yaptırarak binanın gerçekten riskli olup olmadığını tespit eder ve hatalı kararları iptal edebilir. Böylece hem vatandaşların mülkiyet hakkı korunmuş olur hem de gerçekten riskli olan yapıların dönüşümü gecikmeden sağlanır.

Sonuç olarak, riskli yapı tespiti ve itiraz süreçleri, idare – vatandaş ilişkisini doğrudan etkileyen, teknik ve hukuki boyutları iç içe geçmiş bir mekanizmadır. Bu süreçte Danıştay’ın ortaya koyduğu içtihatlar, yalnızca somut uyuşmazlıkların çözümünde değil, aynı zamanda uygulamada idarelere yol gösterici rehber ilkeler sunmaktadır. Dolayısıyla hem idarenin hem de vatandaşların yükümlülüklerini hassasiyetle yerine getirmesi, sürecin şeffaf, ölçülü ve adil bir şekilde yürütülmesini sağlamakta; böylece hem bireylerin mülkiyet hakları güvence altına alınmakta hem de afet güvenliği hedefine ulaşılmaktadır.


Riskli Yapıların Tespiti ve İtiraz Süreçleri – SSS

Riskli Yapıların Tespiti ve İtiraz Süreçleri – Sıkça Sorulan Sorular

Türkiye’de riskli yapı tespiti, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve ilgili yönetmelikler uyarınca yapılmaktadır.

Raporun tebliğinden itibaren 15 gün içinde belediyeye veya Bakanlığa yazılı dilekçe ile itiraz edilebilir.

İtiraz, bağımsız teknik heyetlerce yeniden değerlendirilir; gerekirse ek inceleme ve numune alma işlemleri yapılır.

İdari itirazın reddi halinde mülk sahipleri, idare mahkemelerinde iptal davası açabilirler. Mahkeme yeni bilirkişi heyeti görevlendirebilir.

Danıştay, riskli yapı tespitine karşı açılan davalarda idarenin usule uygun hareket edip etmediğini ve raporların bilimsel esaslara dayanıp dayanmadığını denetler.

Mahkeme kararı ile riskli yapı tespiti iptal edilirse, yapıya ilişkin “riskli yapı” şerhi kaldırılır ve maliklerin mülkiyet hakkı kısıtlanmaz.