GİRİŞ

Miras hukuku, bireylerin vefatı sonrası mal varlıklarının intikalini düzenleyen karmaşık bir alandır. Bu alanın önemli kavramlarından biri olan “Ketm-i Verese”, Türk Medeni Kanunu’nda yer alan ve uygulamada sıkça karşılaşılan bir durumu ifade eder. Kelime anlamıyla “mirasçının gizlenmesi” veya “mirasçılığın saklanması” anlamına gelen bu durum, miras bırakanın ölümü üzerine, gerçek mirasçıların varlığının bilerek veya bilmeyerek gizlenmesi ve mirasın haksız yere başka kişilere bırakılması halini kapsar.

Harika bir konu seçimi! Ketm-i verese, miras hukukunda hem teorik hem de pratik açıdan oldukça önemli bir yer tutuyor. Makalenizi daha uzun, kapsamlı ve mevzuat ile içtihatları daha iyi bir araya getiren bir yapıya kavuşturmak için başlıklar ve alt başlıklarla yeniden düzenlenmiş halini aşağıda bulabilirsiniz.


Ketm-i Verese Nedir? Mirasçılığın Gizlenmesinin Hukuki Boyutları ve Sonuçları

Miras hukuku, bireylerin vefatı sonrası mal varlıklarının intikalini düzenleyen karmaşık bir alandır. Bu alanın önemli kavramlarından biri olan “Ketm-i Verese”, Türk Medeni Kanunu’nda yer alan ve uygulamada sıkça karşılaşılan bir durumu ifade eder. Kelime anlamıyla “mirasçının gizlenmesi” veya “mirasçılığın saklanması” anlamına gelen bu durum, miras bırakanın ölümü üzerine, gerçek mirasçıların varlığının bilerek veya bilmeyerek gizlenmesi ve mirasın haksız yere başka kişilere bırakılması halini kapsar. Bu durum, sadece mirasçılar arasındaki adaletsizliği değil, aynı zamanda tapu kayıtlarının güvenilirliğini de etkileyen ciddi hukuki sonuçlara yol açabilir.


Ketm-i Verese Neden Meydana Gelir? Mirasçılığın Gizlenmesinin Arkasındaki Sebepler ve Türleri

Ketm-i verese durumu çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Bu nedenler, genellikle mirasın intikali sürecinde hukuka aykırı bir sonucun doğmasına yol açar ve olayın niteliğine göre farklı hukuki değerlendirmelere tabi tutulur.

1. Bilinçli Gizleme: Kasıtlı Mirasçı Saklama ve Mal Varlığına El Koyma

Mirasçıların varlığının bilerek ve isteyerek gizlenmesi, genellikle mirasın tamamını veya bir kısmını haksız yere ele geçirmek amacıyla yapılır. Bu durum, kötü niyetli bir davranış olup, hukuki sonuçları ağır olabilir. Örneğin:

  • Diğer Mirasçılara Bilgi Vermeme: Mirasçılardan birinin, miras bırakanın vefatından sonra diğer mirasçılara haber vermemesi ve miras işlemlerini tek başına yürütmeye çalışması.
  • Sahte Belge Düzenleme: Gerçek olmayan mirasçılık belgeleri veya sahte vekâletnameler düzenleyerek mirasçılık sıfatını gasp etmeye çalışma. Bu durum, aynı zamanda belgede sahtecilik gibi ceza hukuku kapsamına giren suçları da beraberinde getirebilir.
  • Miras Payını Küçümseme/Gizleme: Miras bırakanın mal varlığının bir kısmını veya tamamını, diğer mirasçılardan gizleyerek kendi üzerine geçirme girişimi.

Bu tür kasıtlı eylemler, mirasçıların mirastan mahrumiyeti (ıskat) veya mirasın reddi gibi durumlarla karıştırılmamalıdır; zira ketm-i verese, mirasçıların varlığının aktif olarak saklanması ve haklarının ihlal edilmesi halidir.

2. Bilinmeyerek Gizleme:

Bazı durumlarda ise ketm-i verese, kasıt olmadan, ihmal, bilgisizlik veya karmaşık aile ilişkileri nedeniyle ortaya çıkabilir. Bu durum genellikle iyi niyetli olsa da, yine de hukuki sonuçlar doğurabilir.

  • Mirasçılar Hakkında Yetersiz Bilgi: Miras bırakanın vefatı sonrası, tüm mirasçılar hakkında yeterli bilgiye sahip olunmaması. Özellikle uzak akrabalar veya vefat edenin sonradan öğrendiği çocukları gibi durumlarda bu yaşanabilir.
  • Unutulmuş Mirasçılar: Mirasçılardan birinin varlığının unutulması veya vefat edenin uzun yıllar önce irtibatını kestiği bir çocuğunun olduğunun bilinmemesi.
  • Nüfus Kayıtlarındaki Hatalar: Nüfus kayıtlarındaki eksiklikler veya hatalar nedeniyle bazı mirasçıların tespit edilememesi.

3. Sahte Mirasçılık Belgeleri ve Yolsuz Tesciller:

Mirasçı olmayan kişilerin, sahte mirasçılık belgeleri düzenleyerek veya tapu kayıtlarında yolsuz tescillerle mirasın kendilerine geçmesini sağlaması, ketm-i veresenin en ciddi formlarından biridir. Bu tür durumlar, tapu sicilinin güvenilirliğini (iyi nescilik ilkesi) zedeleyerek hukuki güvenliği tehlikeye atar. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1007. maddesi uyarınca, tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devlet sorumludur. Bu sorumluluk, ketm-i verese nedeniyle yolsuz tescil yapılan durumlarda da gündeme gelebilir.


Ketm-i Verese Davası:

Ketm-i verese durumu tespit edildiğinde, hakları gasp edilen gerçek mirasçılar, adli yollarla haklarını geri alabilirler. Bu süreçte açılan davaya Ketm-i Verese Davası adı verilir ve genellikle tapu iptali ve tescil davası niteliğindedir.

1. Davanın Niteliği, Yetkili ve Görevli Mahkeme

Ketm-i verese davaları genellikle Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılır. Davanın temel amacı, yanlış veya eksik mirasçı tespiti nedeniyle oluşan haksız durumun düzeltilmesi, mirasçılık belgesinin iptal edilmesi ve gerçek mirasçıların miras paylarına kavuşturulmasıdır. Davacı taraf, mirasçı olduğunu ve kendisinin gizlendiğini ispatlamakla yükümlüdür.

2. Dava Talepleri ve Delil Niteliği

Bu davada başlıca talepler; mirasçılık belgesinin iptali, mirasın yeniden paylaşılması ve haksız elde edilen miras paylarının iadesi şeklinde olabilir. Dava sonucunda, gerçek mirasçılar miras paylarına kavuşur ve haksız intikal ortadan kaldırılır. Davada kullanılabilecek deliller geniş bir yelpazeyi kapsar:

  • Nüfus kayıtları,
  • Vasiyetnameler,
  • Ölüm belgeleri,
  • Soybağına ilişkin diğer resmi belgeler,
  • Tanık beyanları,
  • Bilirkişi incelemeleri (özellikle imza ve belge sahteciliği iddialarında).

3. Kadastro ve Tapu Tespit Süreçlerindeki Önemi ve Devletin Sorumluluğu

Özellikle kadastro tespit döneminde veya sonrasında mirasçı olarak kişilerin tapu kayıtlarına yazılmamış olmasından kaynaklanan durumlarda ketm-i verese davaları büyük önem taşır. Kadastro çalışmaları sırasında yapılan hatalı veya eksik tespitler, mirasçıların mağduriyetine yol açabilir. Bu tür durumlarda, mirasçıların ya da devletin tapu kayıtlarının tutulmasından kaynaklı tazminat sorumluluğu (Türk Medeni Kanunu Madde 1007) gündeme gelebilir. TMK’nın 1007. maddesi, tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devletin mutlak ve kusursuz sorumluluğunu düzenler. Bu, iyi niyetli üçüncü kişilerin dahi uğradığı zararların Devlet tarafından karşılanacağı anlamına gelir. Ketm-i verese nedeniyle yapılan yolsuz tesciller, Devletin bu sorumluluğunu tetikleyebilir.


Zamanaşımı ve Ketm-i Verese Davaları: Yargıtay İçtihatlarıyla Belirginleşen Süresizlik İlkesi

Ketm-i verese davası, miras hukukuna ilişkin olarak özel bir nitelik taşır ve bu dava türü herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi değildir. Bu husus, Yargıtay içtihatlarıyla da sabittir ve bu durum, mirasçıların hak arayışlarında büyük bir güvence sağlar.

Yargıtay’ın Ketm-i Verese ve Zamanaşımı Yaklaşımı: Kadastro Kanunu’nun İstisnası

Yargıtay, ketm-i verese olgusunun kadastro öncesi bir neden değil, kadastro tespiti ile açığa çıkan bir durumu ifade ettiğini ve dolayısıyla Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi olmadığını açıkça belirtmektedir. Bu, ketm-i veresenin, zaman içinde ortaya çıkan bir haksızlık olduğu ve bu haksızlığın düzeltilmesinin süreyle sınırlandırılamayacağı anlamına gelir.

İlgili Yargıtay Kararı:

“Somut olayda; davacı taraf kadastro tespiti sırasında murisleri …’in unutulduğunu ve tespit dışı bırakıldığını iddia etmiş olup, İlk Derece Mahkemesince taşınmazlara ilişkin kadastro tespit tutanağının 22.07.1959 tarihinde kesinleştiği, davanın 17.10.2016 tarihinde açıldığı ve iddianın kadastro öncesi sebeplere dayandırıldığı dikkate alınarak 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesi uyarınca hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve aynı gerekçelerle Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan istinaf başvurusu reddedilmiş ise de; ketmi verese hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davasında Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Ketm-i verese olgusu kadastro öncesi neden değil, kadastro tespiti ile açığa çıkan bir durumu ifade ettiğinden hak düşürücü süreye tabi olduğu söylenemez.” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2021/9564 E. ve 2023/3441 K. Sayılı İlamı)

Bu karar, ketm-i verese nedeniyle açılan davaların süresiz olarak takip edilebileceği prensibini pekiştirmekte ve mirasçıların hak arayışlarında zaman baskısı altında kalmadığını göstermektedir.


Ketm-i Verese ve Hasımlı Veraset İlamı İlişkisi: Davanın Temel Delili ve Mirasçıların Tespiti

Ketm-i verese davalarında, uyuşmazlığın çözümü ve gerçek mirasçıların belirlenmesi açısından hasımlı veraset ilamının alınması hayati bir öneme sahiptir. Bu ilam, davanın temel delili niteliğindedir.

1. Hasımsız ve Hasımlı Veraset İlamı Arasındaki Fark ve Yasal Prosedür

Kural olarak Sulh Hukuk Mahkemesinden veya Noterlikten alınan hasımsız veraset ilamları, aksi ispat edilene kadar geçerli belgelerdir. Bu belgeler, herhangi bir itiraz olmaksızın mirasçıların tespiti için düzenlenir. Ancak bu belgeler ile yapılan işlemlerden kaynaklı olarak mirasçı gösterilmeyen ancak gerçekte mirasçı olan kişilerin, bu hasımsız veraset ilamlarının iptali için Asliye Hukuk Mahkemesinde hasımlı veraset ilamı almaları gerekmektedir. Hasımlı veraset ilamı, mirasçılar arasında mirasın paylaşımı konusunda anlaşmazlık olduğu durumlarda, yani kimlerin mirasçı olduğu konusunda bir ihtilaf bulunuyorsa başvurulan bir yasal işlemdir. Bu ilamın amacı, tüm mirasçıları davaya dahil ederek, mirasçılık sıfatını kesin olarak tespit etmektir.

2. Yargıtay’ın Hasımlı Veraset İlamı Vurgusu: Hukuki Güvenliğin Sağlanması

Yargıtay, ketm-i verese davalarında hasımlı veraset ilamının önemini çeşitli kararlarında vurgulamış ve bu ilamın, mirasçıların tam ve doğru bir şekilde belirlenmesi için bir ön koşul olduğunu belirtmiştir.

Yargıtay Kararı 1: Seçimlik Hak ve Davanın Yürütülmesi

“Dava konusu taşınmazda davalılar adına olan kaydın dava dışı üçüncü kişiye devredildiği sabittir. Öncelikle hasımlı veraset ilamı alınmasına ilişkin dava varsa sonucunun beklenmesi, yoksa davacıya hasımlı veraset ilamı alması için olanak tanınması, alınacak hasımlı veraset ilamında davacının mirasçı olduğu ve taraf ehliyetinin bulunduğu belirlendiği takdirde, ketmi verese olgusunun bulunup bulunmadığının belirlenmesi, dava konusu taşınmaz yönünden HMK’nın 125. maddesi hükmü uyarınca, davacı tarafa seçimlik hakkı hatırlatılarak davayı ne şekilde sürdüreceğinin sorulması, İlk Derece Mahkemesi’nin vasiyetnamenin iptaline ilişkin dosyanın getirilerek incelenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2022/4916 E. ve 2023/2378 K. Sayılı İlamı)

Bu karar, davacının mirasçılık sıfatının kesinleşmesinin, ketm-i verese davasının sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için öncelikli olduğunu ortaya koymaktadır.

Yargıtay Kararı 2: Uyuşmazlığın Çözümünde Temel Esas

“Hemen belirtilmelidir ki; ketmi verese ( mirasçılığın gizlenmesi ) davalarında uyuşmazlığın çözümü, hasımlı veraset ilamı alınmak üzere açılacak bir dava sonucu, mirasbırakanın tüm mirasçılarının belirlenmesi ve davacının bu mirasçılar arasında yer alıp almadığının saptanmasına bağlıdır.” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2021/43 E. ve 2022/5104 K. Sayılı İlamı)

Bu kararlar, ketm-i verese olgusuna dayalı davalarda, uyuşmazlık konusu ilk işlemin veraset ilamı ile gerçekleştirilmesi halinde, hasımlı veraset ilamının davanın temel delili olduğunu ve mirasbırakanın tüm mirasçılarının eksiksiz olarak belirlenmesinin, adaletin sağlanması için vazgeçilmez bir adım olduğunu işaret etmektedir. Hasımlı veraset ilamının alınması, aynı zamanda gelecekte doğabilecek yeni uyuşmazlıkların da önüne geçerek hukuki güvenliği pekiştirir.


Sonuç

Ketm-i verese, miras hukuku alanında önemli bir sorun olup, gerçek mirasçıların haklarının gasp edilmesine ve ciddi mağduriyetlere yol açabilir. Bu nedenle, mirasçılar, miras bırakanın ölümü sonrası mirasçıların tespiti süreçlerini dikkatle takip etmeli ve haklarının ihlal edildiğini düşündüklerinde zaman kaybetmeksizin gerekli hukuki işlemleri başlatmalıdırlar. Ketm-i verese davalarının zamanaşımına tabi olmaması, mirasçıların hak arayışlarını uzun yıllar sonra dahi sürdürebilmelerine olanak tanır.

Miras hukuku, detaylı ve uzmanlık gerektiren bir alan olduğundan, ketm-i verese gibi karmaşık durumlarda bir hukuk uzmanından, özellikle miras hukuku alanında deneyimli bir avukattan danışmanlık ve hukuki destek almak büyük önem taşımaktadır. Bu, hak kayıplarının önüne geçilmesi, sürecin doğru yönetilmesi ve adil bir sonuca ulaşılması açısından hayati bir adımdır. Unutmayın, miras hakları anayasal güvence altındadır ve hukuki yollarla bu hakların korunması her zaman mümkündür.


Ketm-i Verese – SSS (Minar Hukuk)

Ketm-i Verese Hakkında Sık Sorulan Sorular

Mirasçının bilerek ya da bilmeyerek gizlenmesi; mirasın haksız şekilde başka kişilere geçmesi halidir.