GİRİŞ
Ceza muhakemesi hukukunun temel amaçlarından biri, bireylerin özgürlük ve güvenlik hakkını gözeterek adil, etkin ve denetlenebilir bir yargılama süreci sağlamaktır. Bu amaç, yalnızca maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıyla sınırlı değildir. Aynı zamanda kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasını da içerir. Ayrıca, keyfîliğe karşı etkili güvencelerin oluşturulmasını da kapsar. Nitekim bu yönüyle ceza muhakemesi hukuku, birey ile devlet arasındaki güç dengesini düzenleyen en kritik alanlardan biridir. Özellikle tutukluluk gibi, kişinin en temel haklarından biri olan kişi hürriyetine doğrudan müdahale niteliği taşıyan bir koruma tedbirinin uygulandığı durumlarda. Bu işlemin hukuki denetime açık olması yalnızca bir tercih değil, hukuk devleti ilkesinin zorunlu bir gereğidir.
Tutuklama kararı, her ne kadar ceza yargılamasında bir önlem olarak öngörülmüş olsa da; bu kararın denetlenemez olması, birey açısından çok ciddi hak ihlallerine zemin hazırlayabilir. Bu nedenle, tutuklama kararına karşı başvurulabilecek kanun yollarının etkin işlemesi, yalnızca teorik değil, pratikte de kullanılabilir ve erişilebilir olması büyük önem arz eder.
İşte bu bağlamda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 263. maddesi, tutuklu şüpheli veya sanığın, tutukluluk hâline karşı kanun yollarına başvurma yöntemini ve usulünü düzenleyen, gerek uygulamada gerekse temel haklar bakımından hayati önemde bir güvencedir. Bu düzenleme, özellikle ceza infaz kurumunda tutulan kişilerin yargılama sürecine etkili şekilde katılımını sağlamakta. Ayrıca, onların başvuru hakkını teoriden pratiğe taşıyan işlevsel bir köprü görevi görmektedir.
CMK 263: Tutuklunun Kanun Yolu Başvurusu Süreci
Başvurunun İletilmesi
Hukuki Bağlantılar ve Güvenceler
CMK 263. MADDE METNİ
CMK m.263 –
“Kanun yollarına başvuru, hâkim veya mahkeme tarafından verilen kararlara karşı olur. Bu başvuru dilekçeyle yapılabileceği gibi, sözlü olarak da yapılabilir. Dilekçe veya sözlü beyan, zabıt kâtibine veya ceza infaz kurumu müdürüne yapılabilir. Zabıt kâtibi veya infaz kurumu müdürü, bu başvuruyu hemen görevli hâkime veya mahkemeye ulaştırmakla yükümlüdür.”
Bu hüküm, tutuklu bulunan kişilere yönelik olarak, yalnızca teorik bir hak tanımamakta. Aynı zamanda bu hakkın nasıl ve kim aracılığıyla kullanılabileceğini de ayrıntılı biçimde belirleyerek, başvuru sürecini kolaylaştırmayı ve güvence altına almayı hedeflemektedir.
Tutuklu kişi, cezaevinde bulunması nedeniyle fiziken doğrudan mahkemeye ulaşma imkânına sahip değildir. Uygulamada, tutuklu kişinin dış dünya ile iletişimi büyük ölçüde sınırlandırılmış olduğundan, gerek başvuru gerekse savunma haklarının tesisi, çoğunlukla cezaevi içi usullerle mümkündür. Bu nedenle yasa koyucu, başvuru hakkının cezaevi müdürü veya zabıt kâtibi aracılığıyla kullanılmasını düzenleyerek, etkin başvuru hakkını somutlaştırmıştır. Böylece kişi, bulunduğu konum itibariyle kısıtlı imkânlara sahip olsa bile, kanun yollarına başvurma hakkından fiilen yararlanabilmektedir.
Anayasal Dayanak – Bilgilendirme Zorunluluğu
Anayasa m.40/2 gereği:
“Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”
Bu anayasal hüküm, yalnızca bir bilgilendirme yükümlülüğü değil. Aynı zamanda adil yargılanma hakkının bir parçası olarak bireylere açık, anlaşılır ve zamanında bilgi verilmesini zorunlu kılmaktadır. Yargı kararlarının yalnızca gerekçeli olması yeterli değildir. Kararın muhatabı olan kişinin, o karara karşı hangi sürede, hangi merciye ve ne şekilde başvuru yapabileceğini bilmesi, başvuru hakkının kullanılabilirliği açısından yaşamsal önemdedir.
Bu anayasal hüküm, CMK m.34/2 ve CMK m.232/6 ile birlikte değerlendirildiğinde, yargı makamlarının kararlarında kanun yollarına ilişkin bilgilendirmeye yer vermesinin zorunlu olduğunu ortaya koyar. Özellikle tutuklama gibi ağır hak sınırlayıcı işlemlerde, bireyin kanun yoluna başvurma süresi içinde hak kaybına uğramaması için. Kararın tebliğ anında ve yazılı şekilde kanun yolu bilgisini içermesi gerekir. Aksi takdirde kişi, hakkını kullanamadan süreyi kaçırabilir ve bu durum telafisi güç hak ihlallerine yol açabilir.
Yargıtay Kararları Işığında Uygulama
1. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 2023/1215 E., 2023/10450 K., 21.12.2023 Tarihli Karar
“İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Ceza Dairesinin 15.02.2023 tarihli hükmüne karşı davanın taraflarına ‘tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Bölge Adliye Mahkemesine müracaatla veya Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmek üzere aynı süre içerisinde bir başka yer mahkemesine dilekçe vererek veya zabıt katibine beyanda bulunup zapta geçirilmek suretiyle, CMK’nun 263/1 maddesi gereğince cezaevinde bulunan sanığın tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne gerekçeli beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta gerekçeli bir temyiz dilekçesinin sunulması, aksi takdirde temyiz isteminin reddolunacağı’ ihtarını içerir tebligatın usulüne uygun şekilde tebliği yoluna gidilmesi, süresi içinde hükümleri gerekçeli olarak temyiz etmeleri hâlinde temyiz dilekçeleri ve bunlara özgü düzenlenecek olan ek tebliğname ile birlikte, temyiz isteminde bulunulmaması hâlinde ise mevcut hâliyle incelenmek üzere yeniden Dairemize gönderilmesi için dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.12.2023 tarihinde karar verilmiştir.”
Bu kararda Yargıtay, CMK 263’teki usulün uygulanmasını şart koşmuş. Ayrıca, cezaevinde bulunan sanığın dilekçesinin geçerli başvuru yöntemi olduğunu teyit etmiştir.
2. Yargıtay 2. Ceza Dairesi, 2022/14172 E., 2023/1131 K., 09.03.2023 Tarihli Karar
“Tebligat belgesi içeriğine göre gerekçeli kararın sanığa okumak/almak suretiyle tebliğ edildiği, bu işlemlerin CMK’nın 35/3. maddesinde öngörülen usûle uygun olmayıp geçersiz olduğu, ayrıca hükmün yasa yolu bildiriminde sanığa CMK’nın 263. maddesine göre ‘bulunduğu cezaevi aracılığıyla vereceği dilekçeyle kararı temyiz edebileceğinin’ belirtilmediği anlaşıldığından tebliğ işleminin usûlsüz olduğu, erteli cezanın aynen infazına ilişkin 03.07.2015 tarihli ek kararın 03.08.2015 tarihinde cezaevinde tebliğinde yasa yoluna başvuruya ilişkin yapılan ihtar üzerine sanığın 05.08.2015 tarihinde temyiz talebinde bulunduğu, bu talebin süresinde olduğu ve mahkemenin 11.06.2014 tarih, 2012/1194 Esas ve 2014/389 Sayılı kararına yönelik temyiz talebi niteliğinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede… açıklanan nedenle sanığın İstanbul Anadolu 9. Asliye Ceza Mahkemesinin, 11.06.2014 tarihli ve 2012/1194 Esas ve 2014/389 Karar sayılı kararına yönelik temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 Sayılı Kanun’un 321/1. maddesi gereği BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanun’un 322. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8. maddesi uyarınca gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE, dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.03.2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”
Bu kararda Yargıtay, sanığa 263. madde kapsamında kanun yolu gösterilmediğini belirtmiştir. Bu nedenle, tebligatın geçersiz olduğunu ve sanığın temyiz talebinin kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Eski Hâle Getirme Kurumu ile CMK 263 Arasındaki İlişki
Ceza yargılamasında, bir sanığın kanun yoluna başvurma süresini kaçırması, çoğu durumda hukuki hak kaybına yol açar. Ancak bu katı kuralın adaletle bağdaşmayacak şekilde uygulanmaması için Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 40 ve 41. maddeleriyle getirilen “eski hâle getirme” kurumu, CMK 263. madde ile doğrudan bağlantılıdır.
1. Mevzuat Dayanağı: CMK 40 ve 41. Maddeler
CMK m.40 – Eski Hâle Getirme:
“Kanun yoluna başvurma süresini, kusuru olmaksızın geçiren kişi, eski hâle getirme yoluna başvurabilir. Eski hâle getirme istemi, kanun yolunun süresine tabi olduğu merciye bir dilekçeyle yapılır.”
CMK m.41 – Süre:
“Eski hâle getirme istemi, engelin ortadan kalkmasından itibaren yedi gün içinde yapılmalıdır. Gerekçe ve deliller dilekçeye eklenmelidir.”
2. CMK 263 Aykırılığı: Haklı Sebep
Uygulamada cezaevinde bulunan sanıklara yapılan yetersiz, usulsüz veya eksik tebligatlar, başvuru süresinin kaçırılmasına sebep olabilmektedir. Örneğin;
- Tebligatta CMK 263’e uygun olarak başvuru yolu gösterilmemiştir,
- Sanığa yalnızca “kararı öğrendiğiniz tarihten itibaren 7 gün içinde başvurabilirsiniz” gibi genel ifadeler kullanılmıştır,
- Tebligat tarihinden sanığın haberi olmamıştır (örneğin cezaevi sağlık biriminde olduğu sırada tebliğ yapılmıştır).
Bu gibi durumlar, CMK 40 anlamında kusursuzluk hali olarak değerlendirilir. Sanık, “eski hâle getirme” talebinde bulunabilir.
Cezaevi Müdürünün ve Zabıt Kâtibinin CMK 263 Kapsamındaki Sorumluluğu
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 263. maddesi yalnızca şüpheli veya sanığa değil, aynı zamanda kamu görevlilerine de açık sorumluluk yüklemektedir. Özellikle ceza infaz kurumu müdürleri ve zabıt kâtipleri, bu maddenin doğru ve zamanında uygulanmasından birinci derecede sorumludur.
1. CMK 263/1’in Açık Yükümlülüğü
“Zabıt kâtibi veya infaz kurumu müdürü, bu başvuruyu hemen görevli hâkime veya mahkemeye ulaştırmakla yükümlüdür.”
Buradaki “hemen” ifadesi, gecikmeksizin ve herhangi bir bürokratik işleme tabi tutulmaksızın, derhal gönderilmesi anlamına gelir. Bu, hem idari bir yükümlülük, hem de yargılamanın işleyişine katkı sağlayan bir ödev niteliğindedir.
2. Uygulamadaki İhlaller
Uygulamada bu yükümlülüğün ihlali çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır:
- Tutuklu dilekçesini cezaevi müdürlüğüne teslim eder ancak dilekçe birkaç gün sonra gönderilir,
- Zamanında gönderilmediği için dilekçe süresi kaçırmış sayılır,
- Zabıt kâtibi, sözlü beyanı tutanağa geçirmediği için başvuru hiç yapılmamış gibi görünür.
Bu tür uygulamalar, doğrudan adil yargılanma hakkını ihlal etmektedir. Cezaevinde tutulan kişinin tek iletişim kanalı, bu görevlilerdir. Bu nedenle onların eylem ve ihmalleri bireyin anayasal hakkını etkiler.
3. Hukuki ve Cezai Sorumluluk
Ceza infaz kurumu müdürü ya da zabıt kâtibi, CMK 263 uyarınca yapılan başvuruyu süresinde iletmemekle;
- Görevi kötüye kullanmak (TCK m.257),
- Hakkın kullanılmasını engellemek (TCK m.121),
- Adil yargılamayı engellemek gibi suçlamalara maruz kalabilir.
Ayrıca, bu tür ihmaller hakkında idari soruşturma açılabilir ve disiplin cezası verilebilir.
Sonuç ve Değerlendirme
Yukarıda yer alan kararlar ve CMK 263’ün lafzı birlikte değerlendirildiğinde, tutuklunun kanun yollarına başvuru hakkı yalnızca kâğıt üzerinde değil, fiilen kullanılabilir bir hak olarak tanınmalıdır. Kararın “hukuki anlamda tebliği” yalnızca bir prosedür değil. Hukuka erişimin anahtarı olduğu unutulmamalıdır.
Tebligatın şekli değil işlevi, başvuru süresinin formel değil, adil biçimde kullanılabilir olması esas alınmalıdır. Yargıtay da bu içtihatlarıyla uygulamaya yön vermektedir.


