Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’un Hukuki ve Anayasal Değerlendirmesi
1. Giriş
Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu değil, aynı zamanda Türk milletinin modernleşme sürecinin mimarıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın başlangıç kısmında da vurgulandığı üzere, Atatürk ilke ve inkılapları devletin temel nitelikleriyle özdeşleşmiş durumdadır. Bu bağlamda, Atatürk’ün hatırasına yapılan saldırılar yalnızca bireysel hakaret eylemleri olarak değil, aynı zamanda Anayasa’nın temel değerlerine yönelik saldırılar olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, 25 Temmuz 1951 tarihinde kabul edilen 5816 sayılı “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun”, Atatürk’ün manevi şahsiyetine yönelik hakaretleri ve onunla özdeşleşmiş simgelerin tahribini cezalandırmayı amaçlayan özel bir ceza normudur.
2. Kanunun Tarihçesi ve Amacı
5816 sayılı Kanun, 1951 yılında çok partili hayata geçişin ardından toplumda yaşanan ideolojik ayrışmaların yoğunlaştığı bir dönemde kabul edilmiştir. Kanunun gerekçesi, Atatürk’ün manevi şahsiyetine ve onun temsil ettiği değerlere karşı yönelen saldırıların artmasıyla ortaya çıkan kamu düzeni endişesidir. Bu kanun ile hedeflenen; Atatürk’ün kişiliği üzerinden yürütülen saldırıların toplumsal huzuru ve devlet otoritesini zedelemesinin önüne geçmektir.
3. Kanunun Temel Hükümleri
3.1 Madde 1 – Atatürk’ün Hatırasına Hakaret
Kanunun birinci maddesine göre:
“Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Ayrıca, Atatürk’ü temsil eden heykel, büst, anıt, kabir gibi simgelerin tahrip edilmesi de aynı madde kapsamında cezalandırılmakta ve bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir.
3.2 Madde 2 – Ağırlaştırıcı Sebepler
Suçun topluca, basın yoluyla veya zor kullanılarak işlenmesi halinde cezanın yarı oranında veya bir kat artırılacağı belirtilmiştir. Bu hükümle suçun organize biçimde işlenmesinin veya geniş kitleleri etkileme amacı taşımasının daha ağır yaptırımlara tabi olması sağlanmaktadır.
3.3 Madde 3 – Re’sen Takibat
Cumhuriyet savcılıklarının bu suçlar hakkında şikâyet aranmaksızın doğrudan (re’sen) soruşturma başlatabileceği hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme ile kamu yararının doğrudan korunması amaçlanmıştır.
4. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi Kararlarıyla Uygulama Örnekleri
4.1 Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2015/3235 E., 2015/4079 K. (12.10.2015)
Sanığın sosyal medya üzerinden kullandığı “ataput ve tiran” ifadeleri nedeniyle Atatürk’ün manevi şahsiyetine yönelik hakaret suçundan mahkûmiyet kararı verilmiştir. Yargıtay kararında şu ifadelere yer verilmiştir:
“Sanığın ‘ataput’ ve ‘tiran’ şeklindeki beyanları doğrudan Atatürk’ün şahsına yönelik alenen hakaret niteliğinde olup ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez.”
4.2 Yargıtay 21. Ceza Dairesi, 2016/9664 E., 2016/7769 K. (19.12.2016)
Sanığın “Anıtkabir yıkılmalıdır, destek veren gelsin” şeklindeki sosyal medya paylaşımı nedeniyle yerel mahkemece verilen beraat kararı Yargıtay tarafından bozulmuştur. Kararda şöyle denmiştir:
“İfade, Atatürk’ün manevi şahsiyetine alenen hakaret teşkil ettiğinden 5816 sayılı Kanun kapsamında cezalandırılması gerekir.”
4.3 Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2017/3769 E.
Sanığın yalnızca Kemalizm ideolojisine yönelik eleştirilerde bulunması nedeniyle beraat kararı verilmiştir. Kararda şu değerlendirme yapılmıştır:
“Eleştiriler, doğrudan Atatürk’ün şahsına yönelik olmayıp, aleniyet unsurunu da taşımamaktadır. Bu nedenle suç unsuru oluşmamıştır.”
4.4 Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 2005/9628 E., 2006/7531 K. (26.09.2006)
Bir okulda Atatürk büstünün afişle kapatılması olayında sanığın özel kastının bulunmaması dikkate alınmaksızın mahkûmiyet verilmiştir. Yargıtay bu hususta:
“Atatürk’ün hatırasına hakaret suçu genel kastla işlenebilir; özel kast aranmaz.”
şeklinde hüküm kurmuştur.
4.5 Anayasa Mahkemesi – Sadi Yaman Başvurusu (2019/24225)
Başvurucu, sosyal medya üzerinden Atatürk’e yönelik ifadeleri nedeniyle ceza almış, ancak Anayasa Mahkemesi başvuruyu reddetmiştir. Kararda:
“Kullanılan ifadeler hakaret niteliğindedir. Başvuru, açıkça dayanaktan yoksun bulunarak kabul edilemez olarak sonuçlandırılmıştır.”
denilerek, ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği hüküm altına alınmıştır.
5. İfade Özgürlüğü Bağlamında Hukuki Tartışmalar
5.1 Anayasa Hükümleri
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. maddesi, herkesin düşünce ve ifade özgürlüğüne sahip olduğunu belirtmektedir. Ancak bu hak, Anayasa’nın 26/2. fıkrası uyarınca kamu düzeni, genel ahlak, başkalarının şöhret ve haklarının korunması gibi gerekçelerle sınırlandırılabilir.
Anayasa Mahkemesi, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel değerlerinden biri olduğunu kabul etmekle birlikte, bu özgürlüğün sınırsız olmadığını, özellikle toplumun ortak tarihsel değerlerine yapılan saldırıların sınırlamaya tabi tutulabileceğini ifade etmiştir.
5.2 AİHM Yaklaşımı
AİHM, Handyside v. Birleşik Krallık kararında ifade özgürlüğünün “rahatsız edici veya şok edici fikirleri” de kapsadığını ifade etmişse de, Gündüz v. Türkiye (2003) kararında, kamu düzenini tehdit eden ve ayrımcılığa yol açabilecek ifadelerin sınırlanabileceğini kabul etmiştir.
6. Zamanaşımı Süresi
Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre, bu suçlar için dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Bu süre zarfında, savcılık makamları soruşturma başlatabilir ve kamu davası açabilir.
7. Sonuç ve Değerlendirme
5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun, Türkiye’nin tarihsel, kültürel ve anayasal değerlerini korumak üzere yürürlüktedir. Kanun, toplumsal barışı, Atatürk’ün manevi şahsiyetini ve Cumhuriyet rejimini hedef alan hakaret ve saldırıların cezalandırılmasını öngörmektedir. Ancak bu ceza normunun uygulanmasında, ifade özgürlüğü gibi temel haklarla olan hassas denge her zaman gözetilmelidir.
Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararları, suçun aleniyeti, kast unsuru, ifade özgürlüğü sınırı gibi konularda içtihatlar oluşturmuştur. Bu kararlar, hukuki uygulamaya yön verirken aynı zamanda anayasal sınırların da belirlenmesini sağlamaktadır.
Sonuç olarak, 5816 sayılı Kanun, hem tarihsel bir mirasın korunması hem de çağdaş hukuk devleti ilkelerinin birlikte işletilmesi açısından hukuki titizlikle ele alınması gereken bir normdur.