Giriş
Genel bir çerçevede, konut, bireyin kendini güvende hissettiği, dışarıdan bağımsız biçimde yaşamını sürdürdüğü özel bir bölgedir. Bu alan, kişinin hayatını organize ettiği, kendi özel sınırlarını belirlediği bir mekânı temsil eder. Konut dokunulmazlığı, yalnızca bir mülkiyet hakkı olarak değil, aynı zamanda insan onurunun temel bir göstergesi olarak ele alınmalıdır.
Bir şahsın meskenine izinsiz girilmesi veya rızası dışında orada kalması, ilk bakışta sadece fiziksel bir sınırın aşılması gibi görünse de, özünde çok daha derin bir anlam taşır. Çünkü kişi, yaşam alanının tamamen kendisine ait olduğu inancındadır ve bu bölge üzerinde mutlak bir kontrol yetkisine sahip olduğunu kabul eder. Hukukun bu kontrolü ihlallere karşı koruma altına alması da bu nedene dayanır.
İçindekiler
Konutun Kapsamı ve Hukuki Tanım
Konut terimi, bireyin yalnızca fiilen ikamet ettiği evle sınırlı değildir. Kişinin tasarruf yetkisi altında bulunan ve onun iradesine tabi herhangi bir taşınmaz, ister bir yazlık ev ister henüz yerleşilmemiş boş bir daire olsun, konut statüsünde değerlendirilebilir.
Bu noktada belirleyici olan, mekânın kullanım sıklığı veya içinde aktif olarak yaşanıp yaşanmadığı değil; bireyin o mekân üzerinde hâkim bir irade beyan edip etmediğidir. Hukuki korumanın temel dayanağı da işte bu iradedir.
Zira birinin konutuna izinsiz girmek veya rıza dışı orada bulunmak, sadece fiziksel bir ihlalden ibaret değildir. Bu tür bir eylem, bireyin özel alanı üzerindeki egemenliğine yönelmiş doğrudan bir saldırı niteliğindedir. Dahası, bu müdahale, kişinin kendisine ait sınırlı bir mekânda özgürce var olma hakkını zedelediği ölçüde, toplumsal hayata katılımını da kısıtlar. Bu bağlamda, konut dokunulmazlığı, bireyin mahremiyetini ve özgürlük temelli toplumsal varoluşunu teminat altına alan bir kurumdur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.05.2014 tarihli, 2014/21 E., 2014/272 K. sayılı kararı, henüz içine taşınılmamış bir dairenin (temizliği yapılmış, eşyaları yerleştirilmiş) konut sayılıp sayılamayacağı hususunu irdelemiştir. Kurul, fiilî oturum başlamamış olsa bile, kişinin kullanım iradesiyle şekillenmiş bir mekânın konut olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Konut dokunulmazlığının kapsamının daraltılarak sadece sürekli yerleşime indirgenemeyeceğini, bireyin yaşam alanı olarak belirlediği her yerin bu korumadan yararlanacağını hükme bağlamıştır.
Türk Ceza Kanunu’nda Konut Dokunulmazlığı Suçu (TCK m. 116)
Türk Ceza Kanunu’nun 116. maddesi, bireyin yaşam alanı üzerindeki tasarruf yetkisini yasal güvence altına alır.
Birinci Fıkra: Konut ve Eklentilerinin İhlali
Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Maddenin birinci fıkrası, konutun veya eklentilerinin rızaya aykırı şekilde ihlalini suç olarak düzenler:
- Rızaya Aykırı Giriş: Mağdurun izni olmaksızın konuta veya eklentilerine girmek.
- Rızanın Geri Alınmasına Rağmen Ayrılmama: İzinle girilmiş bir konuttan, rıza ortadan kalktığı hâlde çıkmamakta direnmek.
Bu iki farklı eylem de, bireyin konut üzerindeki iradesinin hiçe sayılmasına dayanır. Suçun oluşumu için cebir, tehdit ya da başkaca zorlayıcı bir unsurun varlığı şart değildir; mağdurun rızasının dışına çıkılması yeterlidir. Failin, izin olmaksızın konuta girmesi veya iznin sonradan kaldırılmasına rağmen kalmaya devam etmesi, cezai sorumluluk doğurur.
İkinci Fıkra: İşyerlerine Yönelik Müdahaleler
Maddenin ikinci fıkrası, işyerlerine yönelik izinsiz müdahaleleri farklı bir çerçevede değerlendirir:
“Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.”
İşyeri, konuta kıyasla daha az mahrem kabul edildiği için, buradaki ihlallerde öngörülen cezanın alt sınırı daha düşüktür. Ancak bu, işyerinin her bölümünün serbestçe erişilebilir olduğu anlamına gelmez. Örneğin, bir mağazanın satış alanı, açık rıza aranmaksızın girilmesi geleneksel olan bir yerken; personel odası, muhasebe bölümü veya depo gibi yalnızca belirli kişilere özgü bölümlere izinsiz girilmesi hukuki sorumluluk getirir. Bu fıkra ile bireyin mesleki faaliyetini sürdürdüğü sınırlı mahremiyet alanı da korunmuş olur.
Üçüncü Fıkra: Ortak Kullanım Hâlinde Rıza ve Meşruiyet Şartı
Maddenin üçüncü fıkrası, konut veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanıldığı durumlar için özel bir düzenleme içerir:
“Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.”
Bu düzenleme, ortak yaşam süren kişilerin, birbirlerinin yaşam alanlarına dair belli ölçüde tasarruf yetkisi olduğu varsayımına dayanır. Ancak, bu tür bir rızanın geçerliliği için hukuken meşru bir amaca hizmet etmesi zorunludur. Eşlerden birinin verdiği rıza, diğer eşin konut üzerindeki hakkını ihlal etmeyecek şekilde yorumlanmalıdır. Eğer rıza, hakkın kötüye kullanılması veya sırf zarar verme niyetiyle verilmişse, hukuki koruma ortadan kalkar.
Yargıtay Kararları;
- Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 18.02.1942 tarih ve 21/4 sayılı kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29.05.1995 tarihli, 46-170 sayılı kararı: Evli bir kadının, gayrimeşru birliktelik yaşamak amacıyla bir kişiyi eve davet etmesi durumunda, bu rızanın hukuka aykırı bir amacı meşru kılmayacağı belirtilmiştir. Aile reisi veya konut üzerinde sükna hakkı olan diğer eşin zımni rızasının yokluğu dahi konut dokunulmazlığını ihlal suçu için yeterli görülmüştür.
- Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 12.06.2000 tarihli, 2000/4695 E., 2000/5142 K. sayılı kararı: Kadının eşinin askerde bulunması hâlinde dahi, kadının rızasının meşru bir amaca dayanmadığı durumlarda bu rızanın hukuka aykırı fiili meşru kılamayacağı ve eşin fiziksel yokluğunun konut dokunulmazlığını koruma hakkını ortadan kaldırmayacağı hükme bağlanmıştır.
- Yargıtay 17. Ceza Dairesi’nin 03.06.2020 tarihli, 2020/6815 E., 2020/7017 K. sayılı kararı: Boşanma davası süren ortak konuta, diğer eşin hukuki haklarını ihlal edecek nitelikte ve meşru olmayan bir amaçla (gece vakti üçüncü kişiyi alma) girilmesinin, konut dokunulmazlığını ihlal suçunu oluşturacağı belirtilmiştir.
- Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 21.11.2023 tarihli, 2023/19981 E., 2023/7277 K. sayılı kararı: Evli kadınla ilişkisi olan sanığın, kadının eşi olan mağdurun rızası hilafına konuta girerek cinsel birliktelik yaşaması olayında, yalnızca kadının rızasına dayanmanın konut dokunulmazlığını ortadan kaldırmayacağı ve sanığın meşru olmayan amaçla girdiği sabit olduğundan mahkûmiyet hükmü onanmıştır.
- Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 08.06.2022 tarihli, 2022/1596 E., 2022/11787 K. sayılı kararı: Müştekinin cezaevindeyken eşiyle birliktelik yaşayan şüphelinin, eşin rızasıyla konuta girmesi eyleminde, meşru olmayan amaçla yapılan girişlerde diğer eşin rızasının aranması gerektiği, bu nedenle kovuşturmaya yer olmadığı kararının hukuka aykırı olduğu ve kamu davası açılmasını gerektirir yeterli şüphenin bulunduğu sonucuna varılarak itirazın reddi kararı kaldırılmıştır.
Dördüncü Fıkra: Nitelikli Hâller
Maddenin dördüncü fıkrası, konut dokunulmazlığının ihlalinde daha ağır bir ceza gerektiren durumları düzenler:
“Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
Burada suçun işleniş biçimi, cezai sorumluluğu artırır. Gece saatlerinde gerçekleştirilen ihlallerde, mağdurun savunma imkânlarının azalması ve güvenlik duygusunun zedelenmesi dikkate alınmıştır. Cebir veya tehdit kullanılarak yapılan müdahaleler ise eylemin ağırlığını ve failin kastını tehlikeli bir noktaya taşır.
Yargıtay Kararları;
- Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 13.12.2023 tarihli, 2020/19892 E., 2023/9950 K. sayılı kararı: Kira sözleşmesiyle oturulan konutun kilidinin değiştirilip evi bir başkasına devretme eylemi, fiziksel müdahale veya cebir olmasa da, mağdurun iradesi dışında yapılan anahtar değişikliğinin konut dokunulmazlığını ihlal etmek için yeterli olduğunu nitelendirmiştir.
- Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 01.11.2023 tarihli, 2021/16898 E., 2023/8316 K. sayılı kararı: Ev sahibinin, kiracıyı tahliyeye zorlamak amacıyla konutun kapı kilidini değiştirmesi olayında, fiziki bir giriş olmasa bile mağdurun rızası dışındaki kilit değişikliğinin, konut dokunulmazlığını ihlal suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir.
- Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 10.06.2013 tarihli, 2013/4365 E., 2013/10808 K. sayılı kararı: Sanığın tehdit içeren sözler (örneğin “Burası bizden sorulur”) ardından konuta zorla girmeye teşebbüs etmesi olayında, tehdidin bağımsız bir suç olarak, konuta yönelik eylemin ise konut dokunulmazlığına teşebbüs suçu olarak ayrı ayrı ele alınması gerektiği hükme bağlanmıştır.
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu ile İlişkisi
Konut dokunulmazlığını ihlal suçu (TCK m. 116) ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu (TCK m. 109) ayrı düzenlemelerdir, ancak bazı eylemler her iki hakkı da ihlal edebilir. Failin rızaya aykırı konuta girmesi ve mağduru içeride tutması, hem konut üzerindeki tasarruf yetkisini hem de mağdurun hareket serbestisini kısıtlayabilir.
Kapının içeriden kilitlenmesi, kilidin değiştirilmesi veya fiziksel güçle dışarı çıkışın engellenmesi durumları, kişinin konuta girme ya da oradan ayrılma özgürlüğünü de ihlal ettiği için, hangi suçun oluştuğu failin amacı ve eylemin mağdur üzerindeki sonuçları esas alınarak değerlendirilir.
Yargıtay Kararları;
- Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 30.10.2023 tarihli, 2020/17327 E., 2023/8134 K. sayılı kararı: Bir evin kapı kilidinin değiştirilmesi, kapıya zincir takılması ve tehditte bulunularak mağdurun dışarı çıkmasının engellenmesi olayında, mahkeme bu fiilleri kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve tehdit suçları olarak ayrı ayrı değerlendirmiş ve bu karar Yargıtayca onanmıştır.
- Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 29.06.2010 tarihli, 2010/110 E., 2010/161 K. sayılı kararı: Failin kapıyı cebir kullanarak açtığı, gece saatlerinde içeri girdiği ve mağdurun konutu terk etmesini engellediği olayda, fiillerin mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını birlikte doğurduğu kabul edilmiştir. Ancak kapı kilidinin kırılması (mala zarar verme), kişinin hürriyetini sınırlayan eylemin bir unsuru olarak değerlendirilmiş, bu nedenle bu fiil için ayrıca ceza verilmemiştir (şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilmiştir). Bu karar, suçlardan birinin diğerinin ayrılmaz parçası hâline geldiği durumlarda ayrım yapılmasını göstermektedir.
Sonuç
Türk Ceza Kanunu’nun 116. maddesi, bireyin yaşam alanı üzerindeki tasarruf hakkını güvence altına alan temel mekanizmalardan biridir. Bu koruma, fiziksel sınırın ötesinde, konuta yönelik rızanın ihlaline odaklanır. Fiziksel bir giriş olmasa dahi, mağdurun iradesi dışında yapılan müdahaleler (kilit değiştirme) ihlal sayılabilir. Cezai sorumluluk için rızaya aykırı müdahale yeterlidir; cebir veya tehdit şart değildir.
Kanaatimizce, konut dokunulmazlığı, sadece özel hayatın gizliliğini korumakla kalmaz, aynı zamanda bireyin kendi belirlediği bir alanda özgürce yaşama imkânını da teminat altına alır. Konut üzerindeki hâkimiyetin yitirilmesi, kişinin toplum içindeki güven duygusunu ve bireysel özgürlüğünü doğrudan etkiler. Yukarıda belirtilen içtihatlarda da görüldüğü üzere, eylemin işleniş biçimi, meşru amaç olup olmadığı ve fiilin bireyin konut hakkı üzerindeki etkisi, cezai değerlendirmede esas alınmalıdır.


