GİRİŞ
1.1. Genel Sorunsal ve Makalenin Kapsamı
Anonim ve limited şirketler hukukunda sermayenin korunması, şirket malvarlığının devamlılığı ve alacaklıların menfaatlerinin dengelenmesi temel ilkelerdendir. Bu dengenin bozulduğu kritik eşiklerden biri, Türk Ticaret Kanunu (TTK) madde 376 ile düzenlenen sermaye kaybı ve borca batıklık durumlarıdır. TTK m. 376, mali darboğazın tespiti ve erken müdahalesi açısından kritik bir rol üstlenmektedir. Mevzuatın bu konudaki temel amacı, şirketin malvarlığının, borçlarını gerçek değeri üzerinden karşılayamaması durumunu (borca batıklık) tespit ederek, şirket yönetimini zorunlu aksiyonlar almaya sevk etmek ve potansiyel bir iflas durumunda alacaklı haklarını korumaktır. Bu makale, TTK 376 hükümlerini merkeze alarak, özellikle borca batıklığın tespiti için zorunlu olan özel mali teknikleri, yargısal süreçteki kanıt standartlarını ve şirket yönetim kurulu üyelerinin ağırlaşan hukuki ve cezai yükümlülüklerini derinlemesine incelemektedir.
Konkordato konusunda detaylı bilgi için tıklayınız.
1.2. Terminolojik Ayrım ve Teknik İflasın Konumlandırılması
TTK m. 376’da düzenlenen borca batıklık hali, uygulamada sıklıkla “teknik iflas” olarak adlandırılmaktadır. Teknik iflas, şirketin faaliyetleri devam etse dahi, özsermayesinin tamamen kaybedilmiş olması nedeniyle hukuki bir tasfiye zorunluluğunu tetikleyebilecek duruma gelmesini ifade eder.
Hukuk literatüründe ve Yargıtay içtihatlarında, borca batıklık kavramı ile aciz hali (ödeme güçsüzlüğü) arasında kesin bir ayrım mevcuttur. Borca batıklık (Malvarlığı Yetersizliği), şirketin aktiflerinin muaccel olup olmadığına bakılmaksızın tüm borçlarını karşılayamaması, yani malvarlığı yetersizliği ve negatif özsermaye durumudur. Buna karşılık Aciz Hali (Ödeme Güçsüzlüğü), borçlunun vadesi gelmiş (muaccel) borçlarını ödeme konusunda sürekli bir iktidarsızlık içinde bulunmasıdır. Yargıtay kararları, bir şirketin hem borca batık hem de kısa vadeli borçlarını ödeyebilir durumda olabileceğini, dolayısıyla aciz hali olmadan borca batıklığın söz konusu olabileceğini açıkça belirtmektedir. Borca batıklık, aciz halinden farklı olarak, şirket yönetimini doğrudan iflas bildirimine veya iyileştirme tedbirlerine zorlayan, alacaklıların hukuki korunmasını önceleyen bir durumdur.
1.3. TTK m. 376 Kapsamında Finansal Risk Eşikleri (Üç Aşamalı Rejim)
TTK m. 376, şirketin finansal durumunun kötüleşmesine bağlı olarak kademeli ve zorunlu tedbirler öngören üç aşamalı bir risk yönetim rejimini düzenlemektedir. Yönetim kurulunun hangi aşamada hangi aksiyonları alması gerektiği, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının ne kadarının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığına göre belirlenir.
| Risk Seviyesi | Sermaye Kayıp Oranı | TTK Maddesi | Yönetim Kurulu Zorunlu Tedbiri |
| Sermaye Kaybı Şüphesi | Sermaye + Kanuni Yedek Akçenin Yarısı (1/2) | TTK m. 376/1 | Genel Kurulu toplantıya çağırmak ve iyileştirici önlemleri almak. |
| Sermaye Yetersizliği | Sermaye + Kanuni Yedek Akçenin Üçte İkisi (2/3) | TTK m. 376/2 | Sermayeyi tamamlamak veya zararı karşılayacak şekilde sermaye azaltımı ve eş zamanlı artırımı kararı almak. |
| Borca Batıklık (Teknik İflas) | Sermaye + Kanuni Yedek Akçenin Tamamının Karşılıksız Kalması (Negatif Özsermaye) | TTK m. 376/3 | Özel bilanço hazırlamak, borca batıklık tespiti halinde iflası bildirmek (veya iyileştirme projesi sunmak). |
II. BORCA BATIKLIĞIN HUKUKİ TANIMI VE TESPİT YÖNTEMİ
2.1. Borca Batıklığın Hukuki Tanım Kriterleri (TTK m. 376/3 ve İİK İlişkisi)
Borca batıklık, hukuken, şirketin mevcut aktiflerinin (varlıklarının) borçlarını (pasiflerini) karşılayamaması hali olarak tanımlanır.3 Kanuni dayanaklar bu tespiti iki temel kritere bağlamaktadır:
Birincisi, varlıkların rayiç (güncel) değerleri üzerinden değerlenmesi, ikincisi ise şirketin üzerindeki gerçek borç yükünün belirlenmesidir. Borca batıklık durumu, TTK’nın 376/3. maddesi uyarınca, varlıkların rayiç değerine ve İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 178/1. maddesinde belirtilen alacaklılar listesindeki borçlar ile gerçek anlamda tespit edilebilecek diğer borçların tutarına göre belirlenmelidir. Bu tanım, borca batıklığın, alacaklıların şirketten alacaklarını tahsil edemeyecekleri, şirketin borç ve taahhütlerini yerine getiremeyeceği anlamına geldiğini gösterir.
2.2. Yönetim Kurulu’nun Tespit Yükümlülüğü ve Özel Bilanço Zorunluluğu
Yönetim kurulu üyeleri, şirket mali durumunun sürekli takibinden sorumludur. Şirketin borca batık bulunduğu şüphesi uyandıran işaretler ortaya çıktığı anda, yıllık bilançonun hazırlanmasını beklemeksizin, derhal bir ara bilanço (özel bilanço) hazırlamak zorundadır.
Bu ara bilanço, standart bir muhasebe belgesi olmayıp, iflas hukuku hükümlerine göre hazırlanan, aktiflerin değerleme prensibinden sapma gösteren özel bir mali tablodur. Bu zorunluluk, yönetim kurulu üyelerine, krizin erken safhalarında şeffaflık ve adil bir tespit yapma yükümlülüğü getirerek, olası bir iflasın alacaklılar üzerindeki etkilerini hafifletmeyi hedefler.
2.3. Aktiflerin Değerlemesinde Hayati İlke: Rayiç Değer/Muhtemel Satış Fiyatları
Borca batıklık bilançosunun hazırlanmasında en hayati ve hukuki zorunluluğa sahip ilke, aktiflerin değerlemesinde İşletmenin Devamlılığı (Going Concern) prensibinden sapılmasıdır. TTK m. 376’nın gerekçesi, şirket aktiflerinin yıllık bilançoda olduğu gibi defter (iktisap) değerleriyle değil, gerçek (olası satış değerleri) değerleriyle değerlemeye tabi tutulması gerektiğini açıkça belirtmektedir.
Ara bilanço, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden (likidasyon değerleri) hazırlanmalıdır. İİK m. 179 da, sermaye şirketleri ve kooperatiflerin borca batık olduğunu, aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden düzenlenen ara bilançoya göre tespit edeceğini düzenlemiştir. Bu değerleme, varlıkların paraya çevirme değerlerinden, yani piyasadaki bir satış sırasında oluşabilecek fiyattan mali bilançoya geçirilmesi anlamına gelir. Örneğin, gayrimenkuller, makine, ekipman ve hatta alacaklar dahi tahsil edilebilirlik olanağına göre yeniden değerlendirilmelidir.3 Finansal kiralama (leasing) konusu aktiflerin dahi, işletmenin devamlılığı esasına göre çıkarılacak bilanço ile muhtemel satış fiyatları dikkate alınarak çıkarılacak bilanço arasında borca batıklık durumu açısından farklı sonuçlar doğurabileceği unutulmamalıdır.
Bu değerleme ilkesinin İşletmenin Devamlılığı’ndan Muhtemel Satış Fiyatlarına kayması, borca batıklık tespitini, sıradan bir muhasebe incelemesinden öte, hukuki bir adli muhasebe sürecine dönüştürür. Kanun koyucu, bu yolla, piyasa değeri (rayiç değer) ile defter değeri arasındaki potansiyel farkı kapatmayı amaçlamaktadır. Bu sayede, şirketin gerçek malvarlığı durumu, alacaklıların likidasyon riskine karşı korunmasını sağlayacak şekilde tespit edilir.
2.4. Pasiflerin Tespiti: Gerçek Borç Yükünün Belirlenmesi
Borca batıklık bilançosunda pasiflerin tespiti, sadece mevcut muhasebe kayıtlarını değil, şirketin üzerindeki potansiyel tüm yükümlülüklerin belirlenmesini gerektirir. Tespitte, İİK m. 178/1’deki alacaklı listesine benzer şekilde, gerçek anlamda tespit edilebilecek tüm borçların tutarı esas alınmalıdır. Buna kısa vadeli krediler, uzun vadeli kredi borçları, finansal kiralama borçları, ödenecek vergi ve fonlar (KDV, stopaj), sosyal güvenlik kesintileri dahil olmak üzere, vadesi gelmemiş dahi olsa, şirketin tüm yükümlülükleri dahildir.
Bu kapsamlı borç tespiti, pasiflerin belirlenmesinde muacceliyet şartının aranmadığını, asıl kriterin şirketin toplam malvarlığı yetersizliği olduğunu teyit eder.
Tablo: Borca Batıklık Bilançosu (Ara Bilanço) ve Olağan Bilanço Arasındaki Değerleme Farkları
| Kriter | Yıllık (Olağan) Bilanço | Borca Batıklık (Ara) Bilançosu | Hukuki Dayanak |
| Temel İlke | İşletmenin Devamlılığı (Going Concern) | Varlıkların Paraya Çevrilmesi (Realization) | TTK m. 376/3 Gerekçesi |
| Aktif Değerleme | Defter (İktisap) Değeri | Rayiç Değer / Muhtemel Satış Fiyatları | TTK m. 376 ve İİK m. 179 |
| Pasif Tespiti | Kayıtlı ve Genellikle Muaccel Borçlar | Tüm Borçlar (Muaccel veya Değil, Gerçek anlamda tespit edilebilir tüm borçlar) | İİK m. 178/1 ve TTK m. 376/3 |
III. BORCA BATIKLIĞIN YARGI SÜRECİNDE KANITLANMASI VE UZMAN RAPORUNUN ROLÜ
3.1. Ticaret Mahkemesinin Re’sen İnceleme Yetkisi
Borca batıklık durumunun tespiti ve buna bağlı iflas kararı verilmesi, alacaklıların menfaatlerini doğrudan ilgilendiren bir kamu düzeni meselesidir. Bu nedenle ticaret mahkemesi, borca batıklık durumunu kendiliğinden (re’sen) tespit etmek zorundadır. Bu durum, dava teorisindeki genel ilkenin bir istisnası olarak kabul edilir.
Ayrıca, Yargıtay içtihatları, borca batıklığın sadece dava tarihi itibarıyla değil, aynı zamanda yargılama safhasındaki olumlu veya olumsuz gelişmeler dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.3 Bu esneklik, yönetim kuruluna, iflas sürecini geciktirmemek kaydıyla, borca batıklığı giderecek acil sermaye enjeksiyonları veya aktif satışları gibi iyileştirme çabalarını yargılama sırasında kanıtlama imkanı sunar. Bu dinamik yaklaşım, yargısal süreci statik bir tespit mekanizması olmaktan çıkarıp, şirketin mali rehabilitasyonu için bir pencere olarak işlev görmesini sağlar.
3.2. Uzman Bilirkişi Raporunun Niteliği ve Zorunluluğu
Borca batıklık tespitinde, aktiflerin rayiç değerlemesi gerektiği için, soyut matematiksel hesaplamalar yeterli olmamakta ve bu noktada konusunda uzman bilirkişilerin görüşüne başvurulması hukuki bir zorunluluk teşkil etmektedir. Yargıtay, bu raporların kalitesine ve içeriğine büyük önem atfetmektedir.
İçtihatlara göre, bilirkişi heyetinden veya kayyımdan alınacak raporun taşıması gereken temel kalite kriterleri şunlardır:
- Açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli olmalıdır.
- Varlıkların gerçek piyasa koşulları altında, bilimsel yöntemlerle değerlemeye tabi tutulmasını içermelidir.
- Eğer şirket tarafından bir iyileştirme projesi sunulmuşsa, bu projenin ciddi ve inandırıcı olup olmadığının, somut verilere dayalı olarak bilimsel şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.3
Yargıtay’ın, bilirkişi raporlarının bu denli detaylı ve bilimsel olmasını talep etmesi, borca batıklık davalarının yüzeysel incelemelerle (yalnızca defter kayıtları üzerinden) kapatılmasını engellemeyi ve hukuki kesinliği sağlamayı amaçlar. Bu durum, hem alacaklıların hem de şirketin adil bir yargılama süreci geçirmesi için şeffaflık zorunluluğunu pekiştirmektedir.
3.3. Aktif Kalemlerin Somut Değerleme Kriterleri
Uzman raporları hazırlanırken aktif kalemlerin değerlemesi, sektöre ve varlık türüne özgü kriterlere göre yapılmalıdır:
- Maddi Duran Varlıklar: Gayrimenkuller için bölgedeki talep, zamanın geçmesi ve kur değişimleri gibi piyasa faktörleri dikkate alınarak rayiç değerin tespiti gerekir. Makine, ekipman ve demirbaşlar için ise, mekanik mühendis raporları gibi spesifik uzmanlık alanlarından destek alınarak gerçek satış değerlerinin belirlenmesi gerekmektedir.
- Finansal Varlıklar ve Alacaklar: Alacakların sadece kayıtlı değerleri değil, tahsil edilebilme olanağı da incelenmeli ve buna göre değerlemeye tabi tutulmalıdır.
IV. BORCA BATIKLIĞIN HUKUKİ SONUÇLARI VE YÖNETİMSEL RİSKLER
Borca batıklığın tespiti, yönetim kurulu üyeleri için hem hukuki tazminat hem de cezai yaptırım risklerini içeren ağır sonuçlar doğurur.
4.1. Yönetim Kurulunun İflas Bildirimi Yükümlülüğü
TTK m. 376/3 uyarınca, borca batıklık durumunun kesinleştiği ve iyileştirme umudunun bulunmadığı veya sunulan projenin yetersiz kaldığı anda, yönetim kurulu bu durumu gecikmeksizin yetkili ticaret mahkemesine bildirmek zorundadır. Bu, iflas talebi yükümlülüğüdür. Bu zorunluluk, alacaklıların korunmasının ve şirketin tasfiye sürecinin şeffaf ve adil bir şekilde başlamasının temel dayanağıdır.
4.2. Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu (Tazminat Yükümlülüğü)
Yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluğu, TTK’nın özen ve sadakat yükümlülüklerinin ihlali üzerine kuruludur.
Özellikle Sermayeyi Koruma Yükümlülüğü (TTK m. 549), yönetim kurulu üyelerinin şirketin mali yapısını koruma sorumluluğunu belirler. TTK 376’da öngörülen tedbirlerin alınmaması veya borca batıklığın zamanında bildirilmemesi sonucunda alacaklıların zarar görmesi, TTK m. 553 kapsamında yönetim kurulu üyelerinin şirkete, ortaklara ve üçüncü kişilere karşı tazminat sorumluluğunu tetikler. Bu sorumluluğun doğması için hukuka aykırılık, kusur ve zarar arasındaki nedensellik bağının ispatlanması gerekir.
Ayrıca, yönetim kurulu üyeleri şirketin kanuni temsilcileri olarak, şirketten tahsil edilemeyen vergi borçlarının tahsili için öncelikle şirket, sonra kendi malvarlıklarından sorumlu tutulabilirler.
4.3. Yönetim Kurulu Üyelerinin Cezai Sorumluluğu: İflası Bildirmeme Suçu (İİK m. 345/a)
Borca batıklık rejiminin en caydırıcı sonucu, yönetim kurulu üyelerinin kişisel hürriyetini tehdit eden cezai yaptırımdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu madde 345/a’ya göre, anonim şirketin borca batık hale gelmesine rağmen yönetim kurulu üyeleri şirketin iflasını talep etmezse, bu durum suç teşkil eder.
Bu suç, alacaklılardan birinin şikâyeti üzerine yönetim kurulu üyelerine hapis cezası verilmesini öngörmektedir. Yönetim kurulu üyeleri üzerindeki risk, kusura dayalı tazminat (hukuki) sorumluluğundan, objektif bir görev ihmaline dayalı hürriyeti bağlayıcı (cezai) yaptırımlara geçiş yapar. Bu durum, borca batıklık yükümlülüklerinin sadece bir mali risk yönetimi meselesi değil, aynı zamanda zorunlu bir cezai risk yönetimi meselesi olduğunu gösterir.
Şirket tüzel kişiliği aleyhine ise, idari para cezası, müsadere ve iznin iptali gibi güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
4.4. Halka Açık Anonim Şirketlerde (HAŞ) Özel Uygulama
TTK m. 376 hükümleri, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan anonim şirketler için genel hüküm niteliğindedir. Halka açık anonim şirketler (HAŞ) açısından da TTK m. 376 hükümleri uygulanır. 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nda (SPKn) borca batıklık konusunda özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), TTK m. 376’nın uygulanmasına dair özel İlke Kararları (Örn. 10.04.2014 tarihli ve 11/352 sayılı Karar) yayımlayarak bu durumu düzenlemiştir.
V. BORCA BATIKLIKTAN KURTULMA VE İYİLEŞTİRME ÇARELERİ
Borca batıklık durumu tespit edildikten sonra, yönetim kurulunun iflası bildirme zorunluluğu, ancak şirketin mali yapısının iyileştirilmesi umudunun varlığına ve somut tedbirlere bağlı olarak ertelenebilir.
5.1. Sermayenin Tamamlanması veya Artırılması
Borca batıklık durumundan kurtulmanın temel yollarından biri sermayenin güçlendirilmesidir.
Eğer sermayenin tamamlanmasına karar verilirse, TTK’nın 376. maddesinin gerekçesinde ve ilgili tebliğde açıklandığı üzere, bu ödemeler borç verilmesi niteliğinde olmayıp karşılıksız olmak zorundadır. Bu ödemelerin gelecekte yapılacak sermaye artırımına mahsuben avans olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bu kural, eski ortakların şirkete olan inancını ve bağlılığını test eden, geri alınamama riski taşıyan bir fedakârlığı şart koşarak alacaklıları koruma amacını mutlak surette pekiştirmektedir.
Sermayenin tamamlanmasına karar verilebilmesi için hem anonim hem de limited şirketlerde sermayenin tümünü oluşturan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin oybirliğiyle karar alması gerekmektedir. Alternatif olarak, sermayenin zarar sonucu ortaya çıkan kayıp kadar azaltılması ile birlikte eş zamanlı olarak istenilen tutarda artırımına karar verilebilir. Bu şekilde arttırılacak sermaye rakamının en az yarısının tescilden önce ödenmesi zorunlu kılınmıştır.
5.2. İyileştirme Projesi Yoluyla İflasın Önlenmesi (Hukuki Çareler)
Borca batıklıktan kurtulmak için sunulan iyileştirme projesi (eski iflasın ertelenmesi rejiminden miras kalan ve konkordato süreçlerine entegre edilen bir mekanizma), şirketin aktiflerini artırma ve borçlarını azaltma yönünde istikrarlı yönetimsel kararlar almasını gerektirir.
Projenin hukuken kabul edilebilir olması için aranan şartlar şunlardır:
- Ciddiyet ve Bilimsellik: İyileştirme projesi, geleceğe yönelik öngörüleri (üretim, satış, pazarlama, yatırım stratejileri) içermelidir. Mahkeme nezdinde, projenin ciddi ve inandırıcı olup olmadığının, somut verilere dayalı olarak bilimsel şekilde değerlendirilmesi gerektiği içtihat edilmiştir. Bu, projelerin sadece niyet beyanı değil, aynı zamanda uygulanabilir, maliyet/fayda analizine dayanan fizibilite çalışmaları olmasını zorunlu kılar.
- Yaklaşık İspat: Borca batıklıktan kurtulma durumunun kanıtlanması için yaklaşık (muhtemel) ispat yeterlidir. Çünkü ispatın konusu, iyileştirme ümidinin mevcut olup olmadığıdır; tüm borçların hemen ödenmesi değil, iyileşme ümidinin ortaya çıkması halidir.
5.3. Konkordato Projesi İçerisinde Borca Batıklığın Konumu
2018 yılında iflasın ertelenmesi rejiminin kaldırılmasıyla, borca batık durumdaki sermaye şirketleri için temel hukuki çare Konkordato talebi olmuştur. Konkordato süreci içerisinde borca batıklık hali, borçlunun tasarruf yetkisinin ne oranda sınırlanacağı ve konkordato komiserinin görev kapsamının tespiti açısından büyük önem taşır.
Borca batıklık bilançosunun hazırlanması bu süreç için kritiktir. Mahkeme, borca batıklığın konjonktürel nedenlerden kaynaklanmadığı hallerde, İİK m. 297/1 hükmü çerçevesinde, borçlunun yerine komiserin işletmenin faaliyetlerini devam ettirmesine karar verebilir.
Önemli bir hukuki ayrım olarak, borçlunun likidite sorununu ortadan kaldırıp kısa vadeli borçlarını ödeyebilir hale gelmesi, borca batıklık hali devam ediyorsa konkordato talebinin reddine neden olmaz. Zira konkordato, sadece likidite değil, aynı zamanda malvarlığı yetersizliği (borca batıklık) krizine de çözüm bulmayı amaçlar. Ancak bu durumda, borçlunun konkordato talebinden feragat etmesi halinde, mahkeme borçlunun iflasının açılmasına karar verir (İİK m. 292/1-d).
VI. SONUÇ
Türk Ticaret Kanunu m. 376 ile İcra ve İflas Kanunu’ndaki tamamlayıcı hükümler, borca batıklığı yalnızca bir bilanço sorunu olarak değil; şirket faaliyetlerinin devamlılığını, alacaklıların menfaatlerini ve yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluklarını doğrudan etkileyen yüksek riskli bir süreç olarak tanımlamaktadır. Bu rejimin merkezinde, şirketin gerçek mali durumunun defter değerleriyle değil, aktiflerin muhtemel satış değerleri üzerinden hazırlanacak özel ara bilançolarla tespit edilmesi yer almaktadır. Bu aşamada, Ticaret Mahkemesi’nin re’sen inceleme yetkisi ile uzman bilirkişilerin teknik, açıklamalı ve bilimsel raporları belirleyici nitelik taşır.
Borca batıklık tespiti yapıldığında, yönetim kurulunun asli sorumluluğu iflasın gecikmeksizin bildirilmesi veya ciddi, somut ve uygulanabilir bir iyileştirme projesinin sunulmasıdır. Bu yükümlülük, yalnızca ticari bir yönetim kararı olmaktan çıkmakta; İİK m. 345/a’daki şahsi hapis cezası nedeniyle yöneticiler açısından aynı zamanda cezai risk içeren bir hukuki zorunluluk hâline gelmektedir.
Bu nedenle kurumsal yöneticilerin ve hukuk müşavirlerinin borca batıklık rejimine karşı proaktif davranması, süreci yalnızca tespit aşamasında değil, öncesinde de etkin şekilde yönetmesi gereklidir. Şirket aktiflerinin düzenli rayiç değerlemeleri, kritik finansal eşiklerin zamanında belirlenmesine hizmet ederken; yönetim kurulu kararlarının şeffaf, gerekçeli ve usulüne uygun şekilde kayıt altına alınması ileride ortaya çıkabilecek hukuki ve cezai sorumlulukların önlenmesi bakımından zorunludur.
İflastan kaçınmak amacıyla hazırlanan iyileştirme projelerinin, salt temennilere değil; finansal analizler, pazar verileri, stratejik planlamalar ve uygulanabilir iş modelleri ile desteklenmiş somut verilere dayanması gerekmektedir. Aksi hâlde, mahkemeler ve bilirkişiler tarafından projeler ciddi bulunmamakta ve yönetimin sorumluluğu ağırlaşmaktadır.
Son olarak, borca batıklığın kesinleştiği hâllerde yöneticiler için en kritik konu, cezai riskin doğrudan iflasın bildirilmesi yükümlülüğüne bağlı olmasıdır. Mali iyileştirme çabalarının sürmesi dahi, eğer ciddi ve uygulanabilir bir hukuki çözüm (örneğin konkordato projesi) ortaya konulmamışsa, İİK m. 345/a’daki cezai sorumluluğu ortadan kaldırmamaktadır. Bu nedenle, gecikmeksizin mahkemeye başvurmak veya yerine geçecek hukuki bir çare sunmak, kişisel özgürlük açısından da zorunlu bir tedbirdir.
• 1. Aşama (Sermaye Kaybı Şüphesi): Sermaye + kanuni yedek akçelerin en az yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kalması. Yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya çağırıp iyileştirici önlemleri gündeme almak zorundadır.
• 2. Aşama (Sermaye Yetersizliği): Sermaye + kanuni yedek akçelerin üçte ikisinin karşılıksız kalması. Genel kurul; sermayeyi tamamlama veya sermayeyi azaltıp eş zamanlı artırma kararı vermelidir.
• 3. Aşama (Borca Batıklık / Teknik İflas): Sermaye + kanuni yedek akçelerin tamamının karşılıksız kalması, yani negatif özsermaye. Yönetim kurulu özel ara bilanço düzenleyip iflası bildirmek veya ciddi bir iyileştirme projesi sunmakla yükümlüdür.
• Açıklamalı ve gerekçeli olmasını,
• Piyasa koşullarına uygun bilimsel değerleme yöntemleri içermesini,
• Sunulan bir iyileştirme projesi varsa, bunun ciddi ve uygulanabilirliğini somut verilerle değerlendirmesini
zorunlu görmektedir. Yetersiz, yüzeysel veya denetime elverişli olmayan raporlar, karar için güvenilir dayanak sayılmaz ve ek rapor istenebilir.
• TTK m. 376’da öngörülen tedbirleri almayan, iflası zamanında bildirmeyen veya alacaklılara zarar veren yönetim kurulu üyeleri, TTK m. 553 uyarınca şirkete, ortaklara ve üçüncü kişilere karşı tazminatla sorumlu olabilir.
• İİK m. 345/a’ya göre, borca batık hale gelen anonim şirketin iflasını talep etmeyen yönetim kurulu üyeleri hakkında alacaklı şikâyeti üzerine hapis cezası gündeme gelebilir. Bu nedenle borca batıklık, yalnızca mali değil, aynı zamanda cezai risk yönetimi konusudur.
1) Sermayenin güçlendirilmesi: Sermayenin tamamlanması veya azaltım ile eş zamanlı sermaye artırımı yoluyla özsermayenin yeniden pozitife çekilmesi. Sermaye tamamlama ödemeleri, borç niteliğinde olmayıp geri istenemeyen, karşılıksız nitelikte katkılardır.
2) İyileştirme/konkordato projeleri: Şirketin borca batıklık halinden çıkmasını sağlayacak somut finansal önlemler, varlık satışları, borç yapılandırmaları ve iş planlarını içeren ciddi bir iyileştirme projesi hazırlanabilir. İflasın ertelenmesinin kaldırılması sonrası, konkordato kurumu borca batık şirketler için temel hukuki çare haline gelmiştir.


