GİRİŞ
Ceza hukuku sisteminde, bireyin başkasına zarar vermesi durumunda ceza sorumluluğu doğurabilmesi için fiilin belirli unsurları taşıması gerekir. Bu unsurlardan en önemlisi, failin fiil üzerindeki iradi hâkimiyeti ve fiilin sonuçlarını öngörebilme yeteneğidir. Ancak her suç kasıtla işlenmez; bazı suçlar, failin ölüm gibi ağır bir sonucu istememesi, fakat gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle oluşur. Bu kapsamda kusurlu ancak kast içermeyen davranışlar sonucunda meydana gelen ölümler, ceza hukuku literatüründe “taksirle adam öldürme” suçu olarak tanımlanır.
Taksirle adam öldürme suçu, toplumsal yaşamda sık karşılaşılan, özellikle trafik kazaları, iş kazaları ve tıbbi müdahalelerdeki ihmaller gibi gündelik olaylar sonucu ortaya çıkan bir suç türüdür. Bu suçun temel karakteristiği, failin ölüme sebebiyet veren hareketi bilinçli olarak değil, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı şekilde gerçekleştirmesidir. Yani fail, neticeyi doğrudan istememekte ancak öngörülebilir bir sonucu öngörememekte ya da öngörse bile “nasıl olsa bir şey olmaz” düşüncesiyle hareket etmektedir.
Türk Ceza Kanunu (TCK), 2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı yeni kanun sistematiği içerisinde taksirli suçları daha sistematik ve ayrıntılı bir şekilde düzenlemiştir. Kanun koyucu, taksirli hareketler sonucunda meydana gelen neticeleri ikiye ayırarak “basit taksir” ve “bilinçli taksir” ayrımına gitmiştir. Bu ayrım, failin olası sonucu öngörüp görmediğine göre yapılmaktadır. Basit taksirde, failin gerekli özeni göstermemesi sonucu netice meydana gelirken; bilinçli taksirde, fail sonucu öngörmekte ancak yine de davranışı gerçekleştirmektedir. Bu ayrım, failin cezai sorumluluğunun derecesini ve alacağı cezanın ağırlığını doğrudan etkileyen önemli bir ölçüttür.
Taksirle adam öldürme suçu, kusur sorumluluğuna dayanan, kastın bulunmadığı ancak hukuki ve cezai sorumluluğun ağır olduğu bir fiil tipidir. Failin kastı bulunmadığı için ceza adaleti ilkesi gereği kastla işlenen suçlara göre daha hafif yaptırımlar öngörülmüşse de, ölüm gibi ciddi bir neticenin gerçekleşmesi sebebiyle cezanın caydırıcı ve toplumu koruyucu nitelikte olması zorunludur.
Bu çalışmada, Türk Ceza Kanunu çerçevesinde taksirle ve bilinçli taksirle adam öldürme suçu, bu suçların unsurları, uygulamadaki yeri, özel durumları (iş kazası, doktor hatası gibi), cezai sonuçları, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve adli para cezasına çevrilme olanakları ile birlikte ayrıntılı olarak incelenecektir.
I. TAKSİR KAVRAMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ
A. TANIM
Ceza hukukunda, failin bir suçtan dolayı sorumlu tutulabilmesi için kast ya da taksir unsurlarından en az birinin mevcut olması gerekir. Taksir, failin suçun neticesini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmemesi, ancak dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak öngörülebilir bir sonucun meydana gelmesine neden olmasıdır. Taksirli suçlarda, failin cezalandırılabilirliği, iradi hareketin varlığına rağmen meydana gelen neticenin istenmemesine rağmen öngörülebilir olması şartına bağlıdır. Fail, neticeyi istemediği hâlde, hukukun kendisinden beklediği dikkat ve özeni göstermemiştir. Bu durum, onu cezai olarak sorumlu kılar.
Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesi taksir kavramına yasal çerçeve çizer. Madde 22/2’de taksirin cezalandırılabilirliği açısından temel ilke şu şekilde ifade edilmiştir:
TCK m. 22/2: “Taksirle işlenen fiiller, ancak kanunda açıkça belirtilmişse cezalandırılır.”
Bu hüküm gereği, taksirle işlenmiş bir fiilin cezalandırılabilmesi için, ilgili suç tipinde taksirli davranışların cezalandırılacağı açıkça belirtilmiş olmalıdır. Yani taksirli sorumluluk, kural değil istisnadır. Bu nedenle, her suç tipi için ayrı ayrı değerlendirme yapılmalı, kanunda açıkça taksirli işleniş biçimi düzenlenmemişse fail taksirle sorumlu tutulamaz.
Taksir, aynı zamanda objektif bir özen yükümlülüğünün ihlaliyle ilişkilidir. Bu özen yükümlülüğü, kişinin içinde bulunduğu koşullar, mesleki sorumluluğu ve genel hayat tecrübesiyle belirlenir. Özellikle kamu güvenliğini ilgilendiren alanlarda (örneğin sağlık hizmetleri, trafik düzeni, iş güvenliği vb.) taksirli davranışlar daha sık cezai yaptırımlara konu olmaktadır.
B. TAKSİRİN TÜRLERİ
Taksir, failin neticeyi öngörüp öngörememesine göre iki alt kategoriye ayrılmaktadır: Basit taksir ve bilinçli taksir.
1. Basit Taksir
Basit taksir, failin öngörülebilir bir sonucu öngörmemesi ve bu nedenle neticenin meydana gelmesidir. Bu tür taksirde, failin kusuru, gerekli dikkat ve özeni göstermemekten ibarettir. Örneğin, trafik kurallarını ihlal eden bir sürücünün dikkatsizliği sonucu bir yayaya çarpması, failin öngörebileceği bir sonucu öngörmemesinden kaynaklanır. Bu gibi durumlarda fail, neticeyi hiç düşünmemiş, ama objektif özen yükümlülüğünü ihlal etmiştir.
2. Bilinçli Taksir
Bilinçli taksir, failin, fiili gerçekleştirirken sonucun meydana gelebileceğini öngörmesine rağmen, bu sonucu istemeyerek davranışını sürdürmesidir. Fail, sonucun gerçekleşme ihtimalini bilmektedir, ancak bu ihtimali ya küçümsemekte ya da kişisel becerilerine, şansa veya başka etkenlere güvenmektedir.
Bilinçli taksir, TCK m. 22/3’te açıkça tanımlanmıştır:
TCK m. 22/3: “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır. Bu hâlde verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.”
Bu hüküm uyarınca, bilinçli taksirde failin tehlikelilik hali, basit taksirden daha yüksek olduğundan, cezai yaptırım da daha ağırdır. Ceza miktarının artırılması, failin öngörme düzeyinin yüksekliğine ve neticenin ağırlığına göre hâkim takdirinde belirlenir.
Karşılaştırmalı Değerlendirme
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki temel fark, failin neticeyi öngörüp öngörmemesidir. Basit taksirde fail, neticeyi öngöremezken; bilinçli taksirde neticeyi öngörmesine rağmen eylemi gerçekleştirir. Bu nedenle, ceza hukuku açısından bilinçli taksir, basit taksire göre daha yüksek bir kusur derecesini temsil eder.
II. BİLİNÇLİ TAKSİRLE ADAM ÖLDÜRME
A. Kavramsal Çerçeve
Bilinçli taksir, failin yaptığı hareketin hukuka aykırı sonuçlar doğurabileceğini öngörmesine rağmen, sonucun meydana gelmeyeceğine dair bir inançla davranışını gerçekleştirmesi halidir. Bu durum, ceza hukuku sisteminde kastla taksir arasında yer alan bir kusur biçimi olarak kabul edilir. Fail, neticeyi istemediği için kasttan ayrılır; ancak basit taksirden daha ağır bir sorumluluğa tabidir çünkü sonucu öngörmüş, ama gerçekleşmeyeceğini varsayarak hareket etmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir tanımlanmıştır:
TCK m. 22/3: “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır. Bu hâlde verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.”
Bu hüküm, failin daha dikkatli olması gereken bir durumda gösterdiği özensizliği ve sorumsuzluğu cezalandırmayı amaçlamaktadır.
B. Bilinçli Taksirin Uygulama Alanları ve Örnekler
Bilinçli taksirin ceza hukukundaki en somut yansıma alanlarından biri trafik suçlarıdır. Özellikle alkollü araç kullanma, aşırı hız, emniyet kurallarına aykırı taşıma gibi davranışların ölümlü bir neticeyle sonuçlanması halinde, bilinçli taksirle adam öldürme suçu gündeme gelmektedir.
Örnek Olay:
Bir sürücünün yüksek oranda alkollü olduğu hâlde araç kullanmaya devam etmesi, bu sırada hız limitini aşarak bir yaya veya başka bir aracın sürücüsünün ölümüne sebep olması hâlinde, failin bu sonucu öngörebileceği ancak yine de davranışta bulunmayı tercih ettiği sabittir. Bu nedenle fiil, bilinçli taksirle adam öldürme kapsamında değerlendirilir.
C. Ceza Hükmü: TCK Madde 85 ile Bağlantı
Bilinçli taksirle işlenen adam öldürme suçları, Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesi uyarınca cezalandırılır. Madde hükmü şöyledir:
TCK m. 85/1: “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
TCK m. 85/2: “Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bu cezalar, bilinçli taksir halinde TCK m. 22/3 uyarınca %1/3ila %1/2 oranında artırılarak uygulanır. Örneğin, basit taksirle ölüm suçu için mahkeme 4 yıl ceza verdiyse, bilinçli taksir halinde bu ceza 5 yıl 4 ay ile 6 yıl arasında olabilir.
D. Bilinçli Taksir – Kast Ayrımı
Bilinçli taksir ile olası kast arasındaki ayrım, özellikle cezai sorumluluğun doğru tespit edilmesi açısından önem arz eder. Bilinçli taksirde fail, sonucu istememektedir; ancak şansına, deneyimine ya da olayın kontrol edilebilirliğine güvenerek hareket etmektedir. Buna karşılık olası kastta fail, sonuç meydana gelirse gelsin diyerek davranır.
Bu nedenle, bir eylemin bilinçli taksir mi yoksa olası kast mı içerdiği, failin psikolojik durumu ve davranışına içkin motivasyonla birlikte değerlendirilmelidir.
E. Yargıtay ve Uygulama Görüşleri
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bilinçli taksir kavramını birçok kararında açıklığa kavuşturmuş ve uygulama ilkeleri oluşturmuştur. 2016 tarihli bir kararda (YCGK 2016/250):
“Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.”
Bu yaklaşım, bilinçli taksirde failin objektif yükümlülüklerinin yüksek olduğuna ve bu yükümlülüğün ihlalinin daha ciddi cezai sonuçlar doğuracağına işaret etmektedir.
III. ÖZEL DURUMLARDA TAKSİRLE ÖLÜME NEDEN OLMA
Türk Ceza Kanunu’nda taksirle ölüme neden olma suçu genel olarak düzenlenmiş olmakla birlikte, bazı meslek alanları ve özel durumlar, taksirin oluş şekli ve sorumluların belirlenmesi bakımından ayrı bir önem taşır. Bu bağlamda özellikle iş kazaları ve doktor hataları (tıbbi malpraktis) alanlarında taksirle ölüme neden olma suçunun özel yönleri ön plana çıkar.
A. İş Kazalarında Taksirle Ölüme Neden Olma
İş kazaları, işverenlerin ve işyeri sorumlularının iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun davranmaması sonucu meydana gelen, işçilerin hayatını kaybettiği durumları ifade eder. İş kazaları neticesinde ölüm yaşanması halinde, TCK m. 85 kapsamında taksirle ölüme neden olma suçu devreye girer ve hem işveren hem de iş güvenliğinden sorumlu kişiler hukuki sorumlulukla karşılaşır.
1. Kusur Tespiti ve Soruşturma Süreci
İş kazalarında failin kusurlu olup olmadığı, kazanın oluş şekli, iş güvenliği kurallarına riayet edilip edilmediği titizlikle araştırılır. Bu amaçla, çoğunlukla iş güvenliği uzmanları ve teknik bilirkişilerden rapor alınır. Bu raporlar, işverenin veya sorumlu müdürün hangi ölçüde ihmalkâr veya kusurlu olduğunu belirlemek için mahkemeye sunulur.
Özellikle, işyerinde çalışan işçilerin kişisel koruyucu donanım (baret, gözlük, iş elbisesi vb.) temin edilmemesi, işçi sayısının fazla olması nedeniyle aşırı çalıştırılması, güvenlik prosedürlerinin eksik ya da uygulanmaması gibi hususlar, işverenin asli kusuru olarak değerlendirilir.
2. Sorumlular ve Uygulamada Karşılaşılan Durumlar
Yargılama süreçlerinde, işverenin yanı sıra iş güvenliği müdürleri, şantiye şefleri, üretim sorumluları gibi işyerinin iş güvenliğinden yetkili kişileri de sorumlu tutulabilir. Özellikle büyük şirketlerde, iş güvenliğinden sorumlu müdür atanması yaygın olup, iş kazası halinde bu müdürler taksirle ölüme neden olma suçundan yargılanmaktadır.
Örnek:
Bir inşaat şantiyesinde şantiye şefinin gerekli güvenlik önlemlerini almaması ve işçilerin koruyucu ekipman olmadan çalıştırılması sonucu meydana gelen iş kazasında işçinin ölümü, şantiye şefinin asli kusurlu olarak yargılanmasını doğurur.
3. Mevzuat ve Hukuki Dayanaklar
- İş Kanunu (6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu): İşverenlerin iş sağlığı ve güvenliği konusunda almak zorunda olduğu tedbirler düzenlenmiştir.
- Türk Ceza Kanunu Madde 85: Taksirle ölüme neden olma cezası.
- İş Güvenliği Yönetmeliği: İşyerinde alınacak teknik ve idari önlemleri belirler.
B. Doktor Hataları ve Taksirle Ölüme Neden Olma (Tıbbi Malpraktis)
Tıp pratiğinde, doktorun mesleki bilgi, deneyim ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi sonucu hastanın ölümü söz konusu olduğunda, bu durum tıbbi malpraktis olarak değerlendirilir. Bu durumda doktorun sorumluluğu hem özel hukuk hem de ceza hukuku açısından incelenir.
1. Tıbbi Malpraktis Kavramı ve Ceza Sorumluluğu
Doktorlar, mesleki uygulamalarını tıp bilimlerinin güncel gereklilikleri doğrultusunda yapmak ve hastaya zarar vermemekle yükümlüdürler. Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranış veya bilgi yetersizliği neticesinde hastanın ölmesi durumunda, Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesine göre doktor hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan ceza soruşturması açılır.
2. Yargıtay Kararları
Yargıtay, tıbbi malpraktis ile ilgili kararlarında doktorun ihmali veya dikkatsizliği sebebiyle gerçekleşen ölümlerde taksirle adam öldürme suçunun uygulanmasını benimsemiştir.
Örneğin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2016/250 sayılı kararında;
“Ameliyat sırasında hastanın vücudunda gazlı bez unutulması ve bunun sonucunda gelişen komplikasyonlarla hastanın ölmesi halinde, doktor taksirle adam öldürme suçundan sorumlu tutulmalıdır.”
Bu karar, doktorun mesleki özen yükümlülüğüne uymamasının doğrudan ceza sorumluluğuna yol açtığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
3. Tazminat ve Hukuki Sonuçlar
Tıbbi malpraktis neticesinde meydana gelen ölümde, hasta yakınları tarafından ayrıca tazminat davası açılabilir. Ceza davasının yanı sıra, özel hukuk alanında da doktorun sorumluluğu gündeme gelir.
C. Diğer Özel Durumlar
Yukarıdaki iki alan dışında da bazı meslek gruplarında veya durumlarda taksirle ölüme neden olma suçu özel bir önem taşır. Örneğin;
- Toplu taşıma araçları sürücüleri,
- Elektrik, inşaat gibi yüksek riskli sektörlerde görev yapan sorumlular,
- İş makineleri operatörleri,
gibi kişilerin taksirle ölüme sebebiyet vermesi durumunda ilgili mevzuat ve yargı kararları çerçevesinde ayrıca değerlendirme yapılır.
IV. HUKUKİ SONUÇLAR VE ZAMANAŞIMI
A. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB)
Taksirle adam öldürme suçunda, cezanın niteliğine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) uygulanabilir ya da uygulanamayabilir. HAGB, failin ceza almasının önüne geçen ve ona ikinci bir şans veren ceza hukuku kurumudur. Bu kapsamda;
- Basit taksir hallerinde, ceza miktarı 2 yıl veya altında ise, mahkeme mağdurun zararının giderilmesi koşuluyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilir. Böylece fail, belirlenen denetim süresi boyunca suç işlememesi halinde ceza almaktan kurtulabilir.
- Bilinçli taksir hallerinde ise, cezanın artırılması nedeniyle genellikle HAGB uygulaması mümkün değildir. Bu da, bilinçli taksir suçlarının toplum nezdinde daha ağır kabul edildiğinin ve failin daha sert cezalarla karşı karşıya kalmasının göstergesidir.
HAGB uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı maddi zararın tam olarak giderilmesi zorunludur. Bu şart sağlanmadıkça, mahkeme geri bırakma kararı veremez.
B. Adli Para Cezasına Çevrilme İmkanı
Taksirle ölüme neden olma suçlarında verilen hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesi konusu da önem taşır:
- Basit taksirle ölüm suçunda, mahkemenin vereceği hapis cezası ne olursa olsun, adli para cezasına çevrilme imkânı bulunmaktadır. Bu konuda süre sınırı veya ceza miktarı açısından bir kısıtlama yoktur.
- Ancak, bilinçli taksir halinde, cezanın artırılması ve suçun ağırlığı sebebiyle, adli para cezasına çevrilme mümkün değildir. Bilinçli taksir, ceza hukukunda daha ağır ve tehlikeli kabul edildiğinden, hapis cezası infazı zorunludur.
C. Şikâyete Tabi Olmama ve Zamanaşımı
- Taksirle adam öldürme suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesi uyarınca şikâyete tabi değildir. Yani mağdurun veya yakınlarının şikâyet etmesi zorunlu değildir; savcılık suçun varlığını tespit ettiğinde resen soruşturma ve kovuşturma işlemlerini başlatır.
- Bu durum, suçun toplum düzenine ve genel güvenliğe yönelik etkisi nedeniyle kamu düzeni açısından önemlidir ve mağdurun şikâyet etmemesi halinde dahi kamu davası açılmasına olanak sağlar.
- Suç için öngörülen dava zamanaşımı süresi ise 15 yıldır (TCK m. 66). Bu süre, suçun işlendiği tarihten itibaren başlar ve süre sonunda kamu davası açılamaz hale gelir. Zamanaşımı süresinin uzun tutulması, suçun ağırlığını ve failin sorumluluğunu artıran bir faktördür.
SONUÇ
Taksirle ölüme neden olma suçu, ceza hukukunun kusurlu ancak kast içermeyen fiiller kapsamında en önemli ve hassas alanlarından biridir. Türk Ceza Kanunu, bu suçu basit taksir ve bilinçli taksir olarak iki ayrı türde düzenleyerek, failin kusur derecesine göre farklı cezalandırma esasları getirmiştir. Bu ayrım, hem suçun oluş şeklinin hem de failin öngörü ve davranışının hukukî değerlendirmesinde belirleyici olmaktadır.
İş kazaları ve tıbbi malpraktis gibi özel durumlarda taksirle ölüm sonuçları daha da karmaşıklaşmakta; işveren, sorumlu müdür veya sağlık çalışanları gibi mesul kişiler hakkında özel soruşturma süreçleri işletilmektedir. Bu süreçlerde iş güvenliği ve mesleki özen yükümlülüklerine riayet edilmemesi, failin asli kusurlu sayılmasına ve dolayısıyla cezanın artmasına yol açmaktadır.
Ceza yaptırımları açısından, taksirle adam öldürme suçunun temel cezası 2 yıldan 6 yıla kadar hapis iken; birden fazla kişinin ölümü veya ölümle birlikte yaralanmaların varlığı halinde ceza 15 yıla kadar çıkabilmektedir. Bilinçli taksir hallerinde ise verilen ceza, temel cezanın üçte biri ile yarısı arasında artırılmaktadır. Bu durum, hukuk sisteminin taksire dayalı ölüm suçlarını ciddiyetle ele aldığını göstermektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kurumu, basit taksir suçlarında mağdurun zararının giderilmesi koşuluyla uygulanabilirken, bilinçli taksir hallerinde cezanın artırılması nedeniyle bu imkan genellikle söz konusu değildir. Ayrıca, taksirle ölüme neden olma suçunda ceza miktarına bakılmaksızın adli para cezasına çevrilme imkanı bulunmaktadır; ancak bilinçli taksir hallerinde bu ihtimal bulunmamaktadır.
Taksirle adam öldürme suçu, şikâyete tabi olmaması nedeniyle, mağdurun şikayeti olmasa dahi savcılık tarafından resen soruşturulup kovuşturulmaktadır. Bu yaklaşım, kamu düzeninin korunması ve toplumun temel değerlerinin gözetilmesi bakımından büyük önem taşır. Ayrıca, dava zamanaşımı süresinin 15 yıl olarak düzenlenmiş olması, failin sorumluluğunu uzun süre devam ettirmekte ve hukuki takibatın etkili yürütülmesini sağlamaktadır.
Sonuç olarak, taksirle ölüme neden olma suçunda hukuki süreçler hem failin kusur derecesine hem de olayın özel şartlarına göre farklılık göstermekte; ceza hukuku bu suçu önleme, sorumluları tespit etme ve mağdur haklarını koruma adına geniş ve kapsamlı düzenlemeler içermektedir. Bu kapsamda, işverenlerin, sağlık profesyonellerinin ve tüm diğer sorumluların, hukuki ve mesleki yükümlülüklerine azami özen göstermesi, benzer trajedilerin önlenmesi açısından hayati önem taşımaktadır.