1.TANIM
Tutuklama suç işlediğinden şüphelenilen bir kişinin yasal bir süreç sonucu özgürlüğünden mahrum bırakılması, hakkında yapılan yargılama sürecinde cezaevinde bulunması anlamına gelir. Ceza Hukukunda tutuklamaya ilişkin düzenlemeler; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Koruma Tedbirleri başlıklı Dördüncü Kısmının İkinci Bölümünde 100. Madde ile 108. Madde arasında yer almaktadır.
Koruma tedbirlerinden belki de en ağırı olarak nitelendirilebilecek olan tutuklama, sonuçları itibarıyla hürriyeti bağlayıcı cezaya çok benzemektedir. Her ikisinde de kişinin hareket özgürlüğü uzunca bir süre kısıtlanmakta ve kişi kapalı bir mekânda tutulmaktadır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir husus, bu hürriyeti bağlayıcı cezanın suçluluğu ispat edilen kişi hakkında uygulanan bir cezai sonuç olduğudur. Oysa tutuklama bir koruma tedbiridir ve bu tedbirin uygulandığı kişi ise, hakkında her ne kadar kuvvetli şüphe olsa da, suçsuzluk karinesine tabi olmaya devam etmektedir. Bu itibarla tutuklama ile hürriyeti bağlayıcı cezanın birbirinden net bir şekilde ayrılması gerekir.
1.1. SÜREÇ
Tutuklama sürecinin ilk aşamasında şüpheli kişi polis tarafından gözaltına alınmaktadır. Emniyetteki işlemlerin ardından şüpheli savcılığa sevk edilir. Savcılık adli kontrol veya tutuklama talebiyle şüpheliyi hâkim karşısına sevk eder. Hâkim mevcut delilleri değerlendirerek tutuklama kararı verebilir veya şüpheliyi adli kontrol şartıyla serbest bırakabilir. Mevcut olayda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.
Hâkimin tutuklama kararı verme nedenleri kısaca kişinin suçu işlediğinden şüphelenilmesi, şüphelinin kaçma ihtimalinin olması ve şüpheli toplum içinde tehlike arz etmesidir. Ceza Muhakemesi Kanunun 100/2.maddesine göre aşağıda yazılı durumlar tutuklama nedenleridir. Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların mevcut olması tutuklama nedenidir. Şüpheli veya sanığın davranışlarının; delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması tutuklama nedenidir. Şüpheli veya sanığın davranışlarının; tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması bir tutuklama nedenidir.
2.Katalog Suçlar
Katalog suçlar olarak adlandırılan, toplum için ciddi tehdit oluşturan ve özel koruma tedbirlerini gerektiren suçlarda, tutuklama en sık başvurulan önlemlerden biridir.
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78),
2. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80)
3. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
4. Kasten yaralama (madde 86, fıkra 3, bent b, e ve f) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87),15
5. İşkence (madde 94, 95)
6. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
7. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
8. Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
9. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
10. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
11. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
12. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
b) 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.
d) 10.7.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
f) 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.
g) 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33 üncü maddesinde sayılan suçlar.
h) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçlar.
i) Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu.
j) Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu. katalog suçlardan sayılmaktadır.
3.Tutuklama Yasağı
Tutuklama yasağı, belirli suçlarda veya durumlarda kişinin tutuklanmasının yasaklanması anlamına gelir. Bu durum, kişinin temel hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla hukuk sistemlerinde yer alan önemli bir güvencedir. Türk Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), tutuklama yasağı konusunda bazı düzenlemeler içermektedir. Özellikle, sadece adli para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez. Bu durum, CMK’nın 100. maddesinin 4. fıkrasında açıkça belirtilmiştir.
4.Tutuklama Kararı Verebilecekler ve Tutuklama Kararında Bulunması Gerekenler
Tutuklama kararını; soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir. Soruşturma aşamasında savcının talebi bulunmaksızın tutuklama kararı verilemez.
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
d) Adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını, gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
“Tutuklama, şüpheli veya sanığın kaçmasını ya da delillerin karartılmasını yahut tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı kurulmasını önlemek amacıyla başvurulan bir koruma tedbiridir. Tutuklama kararı verilebilmesi için, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunmalı, bir tutuklama nedeni olmalı, ölçülülük ilkesine uyulmalı, tutuklama yasağı bulunmamalı, sanığa güvence belgesi verilmemiş olmalı, muhakeme şartı gerçekleşmeli, muhakeme ehliyeti bulunmalıdır. Hâkim veya mahkeme, kanunda yazılı tutuklama nedenleri bulunsa dahi tutuklama kararı vermek zorunda değildir.” (T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2021/5-232 K. 2022/415 T. 7.6.2022)
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir. Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır. Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl serbest bırakılır. Tutukluluk kararına, tutukluluğun devamına ilişkin kararlara itiraz edilebilir.
Şüphelinin veya sanığın işlediği iddia edilen suç ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerden ise tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda beş yılı geçemez. Tutukluluk süresine ilişkin öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.
(YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ E. 2016/10391 K. 2017/2649 T. 3.4.2017 KARAR)
“5271 Sayılı Kanun’un 102. Maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami kanuni süreler düzenlenmiştir. Madde metninde, ağır ceza mahkemesinin görevine giren ve girmeyen işler bakımından bir ayrıma gidilmiştir. Bireyler hakkındaki birden fazla suça dair soruşturma ve kovuşturmaların bir dosya üzerinden yürütülmesi veya bir dosyada birleştirilmiş olması halinde bu soruşturma ve kovuşturmaların belli bir bütünlük içinde yürütüleceği göz önüne alındığında, uygulanan bir tutuklama tedbirinin soruşturma ve kovuşturmaların tamamı açısından sonuç doğuracağı açıktır. Bu sebeple azami tutukluluk süresinin kişinin yargılandığı dosya kapsamındaki tüm suçlar açısından en fazla beş yıl olması gerektiği anlaşılmaktadır. Tutuklama tedbiri, bir yaptırım olmadığından aynı dosya kapsamındaki her bir suç için azami tutukluluk süresinin ayrı ayrı hesaplanması kabul edilemez. Suç ve sanık sayısı, davanın karmaşık olması gibi etkenler tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusundaki değerlendirmede ele alınabilecek faktörler olup kanuni tutukluluk süresinin belirlenmesinde esas alınmaları mümkün değildir. Normun lafzı ve amacı, tutuklama tedbirinin ceza adalet sistemi içerisindeki yeri ve 5271 Sayılı Kanun’un 102. Maddesindeki düzenleme ile kişi özgürlüğüne yönelik sınırlamaların dar yorumlanması hususları birlikte değerlendirildiğinde aksine bir sonuca varmak mümkün görünmemektedir.
Anayasa’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Bu kapsamda makul sürede yargılanma herkese tanınan bir haktır. Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması da Anayasa’nın 141. maddesinde yargıya bir görev olarak yüklenmiştir. Azami tutukluluk süresinin, suç sayısı gerekçesiyle uzatılması muhtemel özgürlük ve güvenlik ihlallerine ilave olarak, makul sürede yargılanma hakkı açısından da olası ihlallere zemin hazırlayabilecek niteliktedir. Böyle bir uygulama, özgürlük ve güvenlik ihlalini neredeyse otomatik, makul sürede yargılanma hakkının ihlalini ise potansiyel hale getirebileceğinden kabul edilemez.
5271 Sayılı Kanun’daki azami tutukluluk süresinin ağır cezalık işler bakımından uzatmalarla birlikte azami beş yıl olduğu, bu haliyle düzenlemenin öngörülebilir olduğu anlaşılmaktadır. Ancak derece mahkemelerinin kanuni tutukluluk süresinin her suç için ayrı ayrı hesaplanması gerektiği yönündeki yorumu, bireylerin tutuklu olarak yargılanabileceği azami süreyi belirsiz ve öngörülemez bir şekilde uzatmaya elverişlidir. Zira bir kişi hakkında birden fazla suç isnadı olması halinde azami tutukluluk süresi her biri için ayrı ayrı hesaplandığında kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği süre öngörülemez bir şekilde uzayacaktır. Bu durumun başvurucu açısından öngörülebilir olmadığı açıktır. Bir hukuk devletinde henüz suçluluğu sabit hale gelmemiş bir bireyin mahkemenin benimsediği yorum sebebiyle belirsiz bir süre boyunca özgürlüğünden yoksun bırakılması düşünülemez.”
4.Tutuklama Süresi
Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez. Ancak, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından bu süre en çok bir yıl altı ay olup, gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
Öngörülen tutukluluk süreleri, işlediği sırada on beş yaşını doldurmamış çocuklar bakımından yarı oranında, on sekiz yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ise dörtte üç oranında uygulanır.
Cumhuriyet savcısının tutuklama kararının geri alınmasını isteyebilmektedir. Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adlî kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hâkiminden isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafii de aynı istemde bulunabilirler. Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re’sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır.
5. Tahliye Talebi
Tutukluluğa itiraz, haksız yere tutuklanan veya tutukluluğun devamına gerek olmadığını düşünen bir kişinin, bu durumu yargıya taşıyarak serbest bırakılmasını talep ettiği hukuki bir süreçtir.
Türk Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), tutuklama kararlarına karşı itiraz hakkını belirli kişilere tanımaktadır. Bu kişiler genellikle tutuklama kararından doğrudan veya dolaylı olarak etkilenenlerdir. İtiraz hakkı olanlar şunlardır:
- Tutuklanan Şüpheli veya Sanık: Tutuklanan kişi, kendiliğinden veya avukatı aracılığıyla tutuklama kararına itiraz edebilir.
- Müdafi (Avukat): Şüpheli veya sanığın avukatı, müvekkilinin açık arzusu olmaksızın dahi tutuklama kararına itiraz edebilir.
- Yasal Temsilci: Şüphelinin veya sanığın yasal temsilcisi (kayyım, vasi, velisi gibi) de onların açık arzusu olmaksızın tutuklama kararına itiraz edebilir.
- Eş: Tutuklanan kişinin eşi de tutuklama kararına itiraz edebilir.
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Bu kararlara itiraz edilebilir.
Şüpheli veya sanığa ilişkin dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtay’a geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re’sen de verilebilir.
6. Tutukluluk İncelenmesi
Tutukluluğun incelenmesi kanunda belirlenen aralıklarla düzenli olarak yapılmak zorundadır. Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından tutuklama nedenleri göz önünde bulundurularak şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir. Tutukluluk durumunun incelenmesi kanunda belirlenen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir. Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da en geç otuzar günlük süre içinde de re’sen karar verir.
SONUÇ
Tutuklama, suç şüphesinin varlığı ve belirli koşulların oluşması halinde uygulanan en ağır koruma tedbiridir. Kişi özgürlüğünün kısıtlanması anlamına geldiğinden, bu kararın hukuki zemininin yakalanması, hak ihlallerinin önlenmesi için yakından takip edilmesi gerekmektedir. Tutuklama süresi boyunca, tutuklunun hakları korunmalı, ancak zorunlu hallerde tutukluluk kararı verilmelidir.