Uyuşturucu Madde İmal ve Ticareti Suçu
Uyuşturucu madde imal ve ticareti, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) ağır bir suç olarak tanımlanır ve toplum için ciddi bir tehdit oluşturur. Bu suç, sadece madde bağımlılığını körüklemekle kalmaz, aynı zamanda organize suç örgütlerinin finansman kaynaklarından biri haline gelir.
Suçun Tanımı ve Cezaları
Türk Ceza Kanunu’nun 188/1. maddesi, uyuşturucu madde imal ve ticaretini şu şekilde tanımlar:
- İmal: Uyuşturucu maddelerin üretilmesi, hazırlanması veya elde edilmesi.
- İthal: Yurtdışından uyuşturucu madde getirilmesi.
- İhraç: Yurtdışına uyuşturucu madde gönderilmesi.
- Ticari faaliyetler: Satma, satışa arz etme, başkalarına verme, sevk etme, nakletme, depolama, satın alma, kabul etme ve bulundurma gibi fiiller.
Bu fiilleri işleyen kişilere, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve iki bin günden yirmi bin güne kadar adli para cezası verilir.
Ticari faaliyetler ise alt sınırı on yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
Uyuşturucu Suçlarında Sık Karşılaşılan Nitelikli Haller
- Üç veya daha fazla kişiyle birlikte işleme: Suçu işleyen kişi sayısının fazla olması, suçun daha örgütlü bir şekilde işlendiğini gösterir ve cezanın yarı oranında artmasına neden olur.
- Madde türlerine göre nitelikli haller: eroin, kokain, morfin, bazmorfin, sentetik kannabinoid ve türevleri, sentetik katinon ve türevleri, sentetik opioid ve türevleri veya amfetamin ve türevleri olması halinde ceza yarı oranında arttırılır.
- Maddenin Yakalandığı yer yönünden; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi, hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
- Suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işleme: Uyuşturucu ticareti yapan suç örgütlerinin faaliyetleri, suçun boyutlarını büyütür ve daha ağır cezaları gerektirir.
- Reşit olmayan kişiye uyuşturucu verme: Reşit olmayan kişilerin uyuşturucu maddeye ulaşmasının önlenmesi amacıyla bu durum özel olarak cezalandırılır.
- Uyuşturucu madde üretimine kullanılan maddelerin ithal veya imali: Uyuşturucu madde üretiminde kullanılan ham maddelerin temininin engellenmesi amacıyla bu durum da ayrı bir suç olarak düzenlenir.
- Maddenin Temininde Mesleki Sorumluluk: Suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi, bu suçların kişi bakımından nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir ve verilecek cezaların bu hükme göre artırılması gerekmektedir.
- Uyuşturucu madde ticaretinin silah kullanarak veya tehdit yoluyla yapılması: Şiddet içeren yöntemlerin kullanılması, suçun daha tehlikeli hale gelmesine neden olur.
- Uyuşturucu madde ticaretinin kamu görevlisi tarafından işlenmesi: Kamu görevlisinin bu suçu işlemesi, kamu güvenine duyulan güveni sarsar ve daha ağır cezaları gerektirir.
Nitelikli Hallerin Belirlenmesi
Nitelikli hallerin varlığı, mahkeme tarafından yapılan inceleme sonucunda belirlenir. Bu incelemede, deliller, tanık ifadeleri ve diğer kanıtlar değerlendirilir.
Failin Kimliği
Suçu işleyen kişi, yani fail, herhangi bir kişi olabilir. Hem gerçek kişiler hem de tüzel kişiler bu suçtan sorumlu tutulabilir.
Suçun İşlenme Şekli
Suç, doğrudan veya dolaylı olarak işlenebilir. Örneğin, uyuşturucu maddeyi üreten kişi olduğu gibi, bu maddelerin satışını organize eden kişi de suçun faili sayılır.
Uyuşturucu Suçlarında Savunma Yolları
Uyuşturucu suçlarında savunma, oldukça hassas ve karmaşık bir konudur. Suçun niteliğine, delillere ve kişiye özel durumlara göre farklı savunma stratejileri uygulanabilir. Ancak genel olarak uyuşturucu suçlarında sıkça kullanılan bazı savunma yolları şunlardır:
1. Suçun İşlenmediğini İleri Sürmek:
- Delillerin yetersizliği: Suçlamayı destekleyen delillerin bulunmadığını veya mevcut delillerin yetersiz olduğunu iddia etmek.
“Suç tarihinde, sanık ile temyiz dışı sanığın birlikte çalışmak amacıyla Adana’dan Alanya’ya yolcu otobüsüyle gelerek otobüsten indikleri esnada şüphe üzerine temyiz dışı sanıkta ele geçirilen ve kullanım sınırları içinde kalan uyuşturucu maddeyi kullanma amacı dışında bulundurduğuna ilişkin savunmasının aksine kuşku sınırlarını aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı, sabit olan fiilinin “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçunu oluşturduğu, sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı işlem yapıldığı anlaşılmakla; sanığın üzerine atılı suçtan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi hukuka aykırı görülmüştür.” (Yargıtay 8.Ceza Dairesi 2024/714 E. Ve 2024/4206 K.)
- Delil karartma: Delillerin toplanması veya saklanması sırasında usulsüzlükler olduğunu iddia etmek.
“Suç tarihinde hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı soruşturma yürütülen tanıkta ele geçen maddeye ilişkin ekspertiz raporunun dosyada bulunmadığı anlaşıldığından, uzmanlık raporunun aslı ya da onaylı örneğinin dosyaya getirtilmesi, duruşmada sanıklara okunup diyeceklerinin sorulması; Sanıkların tüm aşamalarda atılı suçlamayı kabul etmemesi karşında, olay tutanağında imzası bulunan ve olayı bizzat gören tutanak tanıklarının duruşmaya çağrılarak dinlenmesi, sonucuna göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek, sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeyerek eksik araştırma ile hükümler kurulması hukuka aykırı görülmüştür.” (Yar. 10. Ceza Dairesi 2021/10071 E. Ve 2024/16040 K. )
- Yanlış kimliklendirme: Sanığın suç işleyen kişi olmadığını, yanlışlıkla suçlandığını ileri sürmek.
“sanık “uyuşturucu kullandığını, araması olabileceğinden korktuğundan kardeşi Abuzer’in ismini verdiğini, kendi isminin … olduğunu beyan ederek görevlilere samimi itirafta bulunmuştur.” Polis memurları sanığın ismini kesin olarak tespit etmeden sanık gerçek kimliğini açıklamıştır. Bu durum sanığın ifadesinin alındığı saatin kendisi ile yüzleştirildiği söylenen annesi Fatma Yıldırım’ın ifadesinin alındığı saatten daha önce olmasından da açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü sanığın ifadesinin alındığı saat 20:16, annesinin ifadesinin alındığı saat 21:12’dir. Bir başka deyişle sanık polisler tarafından gerçek kimliği kesin olarak belirlenmeden daha önce gerçek kimliğini açıklamıştır. Bu sebeple yerel mahkemenin sanığın kimliğinin polis araştırması sonucu tespit edildiğine dair kabulü yanlıştır.” (Yargıtay 9.Ceza Dairesi 2013/16737 E. Ve 2014/609 K. Sayılı ilamı)
2. Suçun Unsurlarının Bulunmadığını İleri Sürmek:
- Maddeye ait raporların hatalı olması: Ele geçirilen maddenin uyuşturucu olmadığını veya farklı bir madde olduğunu iddia etmek.
“Erzurum Kriminal polis laboratuvarının 10.04.2002 tarih ve 2002/37 sayılı ekspertiz raporunda Aldolan ticari isimli müstahzarın yapısında pethidine Hcl ihtiva ettiği belirtilmiş ve duruşmada dinlenilen bilirkişi raporunda kırmızı reçete ile satılan ilaçlardan olduğu açıklanmış isede, adı geçen maddenin Tek sözleşmesi ekindeki cetvellerde yeralıp almadığı yada Bakanlar Kurulu kararı ile 2313 sayılı yasa kapsamına alınan uyuşturucu maddelerden olup olmadığı hususunda, bir açıklık bulunmamasına nazaran “pethidine Hcl ihtiva eden Aldolan isimli maddenin uyuşturucu madde sayılıp sayılmayacağı hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerektiği düşünülmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması..BOZMAYI gerektirmiştir.” (Yar.10. Ceza Dairesi 2003/3559 E. Ve 2003/19103 K. Sayılı ilamı)
- Ticari amaç olmadığını ileri sürmek: Maddeyi kişisel kullanım için bulundurduğunu veya başka bir amaçla taşıdığını iddia etmek.
“Savunmalarında; esrarı bir gün önce …‘da bir şahıstan 1000 TL’ye aldığını, inşaat işçisi olup …‘ya çalışmak için gittiğini, ekonomik durumunun zayıf, aylık gelirinin 600 TL olduğunu beyan ettiği, bu durumun dosya içinde mevcut sosyal araştırma raporu ile doğrulandığının sabit olması karşısında; …‘da sabit bir işi ve kalacak yeri bulunmayan, üzerindeki para ile geçirecek zamanı çok kısıtlı olan, gelirinin çok üzerinde bir para ile satın aldığı uyuşturucu maddeyi yanında bulundurmasına rağmen, yanında esrardan başka bir eşyası bulunmayan sanığın, net 1044,5 gr gelen ve bir yıllık ihtiyacı sayılacak esrarı yanında bulundurup nakletmesine ilişkin eyleminin, gerekçede belirtilen şekilde “1044,5 gr esrarın Adli Tıp Kurumu raporları ve yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre bir yıllık kişisel kullanım miktarının altındadır” denilmek suretiyle başkaca hiçbir ölçüt değerlendirilmeden, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu kabul edilerek dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir.” (Yar. 20.Ceza Dairesi 2017/3529 E. Ve 2017/6396 K.)
- Zorla veya tehditle işleme: Suçun kendi özgür iradesi dışında, zorla veya tehditle işlendiğini iddia etmek.
“Sanık … müdafiinin; “sanığın atılı suçu cebir ve tehdit altında işlediği, Hacı lakaplı kişinin kendisi olmadığı savunmasının ve Hacı lakaplı kişinin araştırılması gerektiğini, sanığın Adli Tıp Kurumuna sevki ile cezai sorumluluğunun bulunup bulunmadığı konusunda rapor alınması gerekirken alınmadığını, sanık hakkında TCK’nın 188/4-b maddesinde yer alan arttırım maddesinin uygulanamayacağını” (Yargıtay 20.Ceza Dairesi 2019/5298 E. Ve 2019/6849 K. Sayılı İlamı)
3. Ceza indirim nedenleri:
- Tövb-i nasuh: Suçtan pişman olduğunu ve bir daha işlemeyeceğini belirterek ceza indirimi talep etmek.
5237 Sayılı Kanun’un 51. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde; sanığın daha önce üç aydan fazla hapis cezası ile cezalandırılmamış olması koşulu ve (b) bendinde; suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işleyemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması hükmü getirilmiş olmakla; sanığın adlî sicil kaydında ertelemeye engel kaydın bulunmaması, sanık hakkında hükmedilen netice hapis cezalarının süresinin iki yıldan az olmasına karşın; Mahkemece, suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık nedeniyle tekrar suç işlemeyeceği hususunda bir değerlendirme yapılmadan, ”hapis cezasının miktarı itibarıyla” şeklindeki yerinde olmayan gerekçe ile anılan Kanun maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi hukuka aykırı görülmüştür. (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/29916 E. Ve 2024/5815 K. Sayılı İlamı)
- Suçun ilk defa işlenmesi: Daha önce benzer bir suçtan hüküm giymediğini belirterek ceza indirimi talep etmek.
Sanığın sabıka kaydında yer alan ve tekerrüre esas alınan suçu işlediği tarihte 18 yaşından küçük olduğu, dolayısıyla 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 58/5. maddesinde yer alan “Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.” hükmü gereğince fail; tekerrüre esas alınacak hükme konu suçu onsekiz yaşından önce işlemiş ise tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağı, sanığa ait adli sicil kaydının incelenmesinde tekerrüre esas alınabilecek herhangi bir Mahkeme kararı olmadığı anlaşılmakla bu hususlar gözetilmeden karar verilmesi, kanuna aykırı olup kanun yararına bozma istemi yerinde görülmüştür. (Yargıtay 10. Ceza Dairesi 2021/7449 E. Ve 2021/11930 K. Sayılı İlamı)
4. Teknik savunmalar:
- Arama kararının hukuka aykırı olması: Aramanın usulsüz yapıldığını ve elde edilen delillerin delil olarak kabul edilemeyeceğini iddia etmek.
“Dosya kapsamına göre; Sulh Ceza Mahkemesi’nden alınan arama kararı olmadığı gibi, Cumhuriyet Savcısı tarafından gecikmesinde sakınca bulunduğundan bahisle verilmiş yazılı bir arama izni bulunmadığı, usulüne uygun arama kararı alınmadan kolluk gücü tarafından yapılan aramanın usul ve yasaya aykırı olduğu, sanık …’in aşamalardaki savunmalarında suçlamaları kabul etmediği, usulsüz arama sonucu kanuna aykırı olarak elde edilen delil (eşya) dışında sanığın mahkumiyetini gerektirecek başka bir delil de elde edilemediği gözetilerek 23.10.2014 tarihli eylem yönünden beraatine, sanığın 18.10.2014 tarihli eylemi yönünden sübut bulan 5607 Sayılı Yasaya muhalefet suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken zincirleme biçimde 5607 Sayılı Yasaya muhalefet suçunu işlediğinin kabulüyle yazılı şekilde karar verilmesi,bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 7.Ceza Dairesi 2019/10120 E. Ve 2022/19045 K. Sayılı İlamı)
- Gözaltı ve tutuklama süreçlerindeki usulsüzlükler: Gözaltı ve tutuklama süreçlerinde insan haklarına aykırı uygulamalar olduğunu iddia etmek.
Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin “işkence” olarak belirlenmesi mümkündür (B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde “işkence” teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayırımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek, “kasıt” unsuruna da yer verilmiştir. Sonuç olarak yukarıda belirtildiği gibi soruşturma ve davaların uzaması, bazı sanıklar hakkındaki suçlamaların zaman aşımına uğramasına, bazı sanıklar hakkındaki cezaların ise çok geç kesinleşmesine neden olmuş, işkence uygulayan veya uygulanmasına göz yuman kamu görevlilerinin hiç ceza almaması ya da çok geç alması sonucunu doğurmuştur. Bu durumda soruşturmanın etkili olduğundan söz edilemez. (Anayasa Mahkemesi Başvuru Numarası: 2013/293)
- İfade verme zorunluluğunun ihlali: İfade verirken avukatının bulunmadığını veya ifadesinin zorla alındığını iddia etmek.
“Sanığın hazırlık aşamasında müdafi hazır olmaksızın alınan savunmasının kovuşturma aşamasında doğrulanmaması nedeni ile CMK’nun 148/4. maddesi uyarınca yüklenen suçun işlendiğine ilişkin mahkeme huzurunda sanık ikrarının varlığından söz edilemeyeceğinin de anlaşılması karşısında; yapılan arama hukuka aykırı olup, ele geçen delillerin yasak delil niteliğinde olduğu, Anayasa’nın 38/2, 5271 sayılı CMK’nun 206/2-a, 217/2, 230/1 maddelerine göre hukuka aykırı surette elde edilen deliller ile müdafi hazır bulunmadan kollukça alınan sanık beyanına dayanılarak sanığın mahkumiyetine karar verilemeyeceği sabit ise de; soruşturma aşamasında beyanı tespit edilen … ‘ un 19.04.2014 tarihli beyanında, sanık tarafından kullanılan yeri sanığa kiraladıklarını, komşusu … almış olduğu interneti kullanması için sanığa verdiğini, yasa dışı iddia oyunu oynattığını öğrenince itiraz ettiğini ve interneti iptal ettiğini beyan ettiğinin anlaşılması karşısında, … ve … tanık sıfatı ile beyanları tespit edildikten sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken, eksik kovuşturma ile yetinilerek hüküm kurulması, bozma nedenidir .” (Yargıtay 7. Ceza Dairesi 2021/13261 E. , 2021/9190 K.)
5. Diğer savunma yolları:
- Delillerin delil kuvvetinin bulunmadığı: Delillerin güvenilir olmadığını veya başka bir şekilde açıklanabileceğini iddia etmek.
“Cumhuriyet savcısının 5271 Sayılı Kanun’un 160 vd. maddelerine göre yaptığı yazılı veya sözlü bir görevlendirme bulunmaksızın yapılan işlemler sonrasında Cumhuriyet savcısına ulaşıldığından bu aşamaya kadar yapılan işlemlere itibar edilemeyeceği gibi gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisinin hiç bir zaman kışkırtıcı ajan gibi hareket edemeyeceği, önceden failde bulunmayan suç işleme kastı oluşturarak faili suç işlemeye azmettiremeyeceği gözetildiğinde kolluk tarafından yapılan işlemlerin delil niteliği bulunmadığı, dolayısıyla sanıkların üzerine atılı suçları işlediklerine ilişkin, hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş delil bulunmadığının anlaşılması karşısında, sanıkların yüklenen suçlardan beraatleri yerine mahkûmiyetlerine karar verilmesi, hukuka aykırı bulunmuştur. (Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2021/7333 E. Ve 2024/5485 K. Sayılı ilamı)
- Şüphe yararına karar verilmesi: Şüphe durumunda sanığın lehine karar verilmesi gerektiğini savunmak.
Dava; kenevir ekme suçuna ilişkindir. Olay tutanakları içeriği ile dosyadaki diğer bilgi ve belgelere göre sanığın savunmasının aksine üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü kuşkudan uzak, mahkûmiyetine yeterli kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği anlaşılmakla, ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinden olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi de gözetilerek sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken mahkûmiyet kararı verilmesi hukuka aykırı görülmüştür. (Yargıtay 10. Ceza Dairesi 2023/6545 E. Ve 2024/15946 K. Sayılı İlamı)
Uyarı: Bu makalede belirtilen tüm hususlar bilgilendirme içindir. Emsal kararlar her davada birebir uygulanmamaktadır. Uyuşturucu suçlarında savunma oldukça karmaşık bir süreçtir ve mutlaka deneyimli bir ceza avukatından yardım alınmalıdır. Avukat, dosyadaki delilleri dikkatlice inceleyecek, müvekkilin lehine olan tüm hukuki imkanları değerlendirecek ve en uygun savunma stratejisini belirleyecektir. Bu suçta herhangi bir avukat ile çalışılmaması halinde ise devlet tarafından şüpheli/sanık haklarının müdafaası adına zorunlu bir müdafi görevlendirilecektir.